Öykülerim: Babasının Kızı

İbrahim Arslan
1000

ŞİİR


15

TAKİPÇİ

Öykülerim: Babasının Kızı

On basamak vardı... Bu basamaklardan 9 Adam bir kız çıkarak Özel Oda'ya girdi... Kız 25 yaşında diğer adamlar da babasının yaşındaydı. Özel Odada, özel adamın elinden sıktılar tek tek... Bu on kişi odada şimdi Türkiye'yi konuşuyorlardı... Söz O kıza geldi. Çiğdem Ak'a. Kısaca kendisini tanıttı. Babasının yerine ilk defa bu toplantıya katılmıştı. Babası Türk Basınının 'Baba' adamlarından biriydi, çok sevilirdi. Çizgisi belliydi. Gazetesini yaklaşık yarım asırdan beri hiç satmamış gemisinin kaptanlığını ölünceye kadar devam ettirmişti. Çok sevilen biriydi. Çiğdem kısaca kendisini tanıttı. Bora Bey'de yüzünde alaycı bir gülümseme vardı. Bu kapalı kızın burada ne işi var diye düşündü!

- Değişim her kulvarda olmalı. Biz çizgimizden şaşmayacağız. Ama zamana da ayak uyduracağız. Her zaman bize düşenin gereğini yapacağız. 2023 Hedeflerinin tutması ve ülkemizin müreffeh seviyeye çıkması için kalemlerimizle emrinizdeyiz.

- Yeni kalemlerle demek istediniz sanırım. Ekibiniz de azımsanamayacak kadar değişmiş dedi Özel Adam. Bu gelişme bizleri sevindirdi. çağa ayak uydurmalı değil mi Bora Bey.

- Böyle mi? Dedi alaycı tavırla Bora Bey. Bizim gazetemizin burada olmaması gerekirdi diye düşünüyorum. Kafalar aynı değişmesi zor, ne kadar değiştik deseler de...

- Sizin gazetenin çizgisi de belli Bora Bey. Ama bu meseleleri geçelim. Biz burada 2023 yılını konuşalım. Hanımefendi aramızda çok genç. İsterseniz bazı meseleleri kendisiyle dışarıda konuşursunuz.

- Burada mini etekli bir bayanın olmaması...

Sözünü kesti Özel Adam. Belki ileride kızınız oğlunuzun yerine yerinizi de doldurursa o da mini etekle gelecektir sanırım. Dedim ya biz giyim- kuşama bakmayız. Ve bunları geçelim. Bora Bey başka bir diyeceğiniz var mı.

- Biz halkımızın sözcüsüyüz. Despot bir tutumunuz var! Halkı kuzu kuzu yönetiyorsunuz. Bizler konuşamıyoruz bile sözümüz kesiliyor! Makama saygısızlık olacağını bilmesem buradan çeker giderdim...

- İstediğiniz an gidebilirsiniz. Kapıyı göstermeye gerek yok sanırım. Ama haddinizi aşmayın. Biz despot ya da diktatör değiliz...

- Siz değilsiniz. Sizin de başınızdakiler belki... Önündeki sudan içti.

***

Çiğdem Ak. Babasının tek kızıydı. Babası hiç beklemediği zamanda vefat etmiş. Bütün yükler ona kalmıştı. Hiç istemese de mecburiyetten babasının yerine geçmişti. O patron olmak filan istemiyordu. 1 Yıl önce evlenmişti... Babasının isteği üzerine kendi ailelerine yakın bir aile ile! Babası ondan torun istemiş, durmuştu hep. Hatta en az üç torun diyordu... O her seferinde henüz düşünmüyoruz demişti. Şimdi keşke burada olacağıma bir çocuğum olsa da evimin kadını olsaydım daha iyiydi diye düşünmüştü. Bana ne memleket meselelerinden, olimpiyattan, 2023'ten, 2053 ten. Beni babam bu yüzden mi okuttu!

- Yarınki gazete manşetlerinize bir bakacak mısınız?

- Efendim? Dedi bi an şaşkınlıkla Çiğdem.

- Gazetelerimizi sizler mi çıkarıyorsunuz...

- Yo küçük Hanım. Sadece Manşetler şimdilik...

- Biz manşet atmayı bilmiyor muyuz?

- Sözü Bora Bey aldı...

- Bizim attığımız manşetlerle biz gazetelerimizi yıllarca çıkarabilir miyiz ki!

Adnan Bey:

- Tam isabet bir manşet beyefendi... Siz gazeteci olmalıymışsınız!

Hüseyin Bey:

- Gerçekten öyle...

Temel Bey:

- Suriye, Mısır... ABD... Bu gündemleri hep yazıyoruz... Bu manşetler aşağı/ yukarı...

- Beyler görüşlerinizi hep dinleyeceğim. Ama zaman hep kısıtlı. Sizlerle üç gün sonra yine görüşelim. Çiğdem Hanım siz çıkmayın, Bora Bey siz de. Şu değişimi bir konuşalım.

18.09.2013

***

FAZLA VAKTİNİZİ ALMAYACAĞIM, FAZLA VAKİT YOK..

- Önümüzdeki günlerde açıklanacak bir paketimiz var. Sanırım konuya yabancı değilsiniz! Gazetelerinizde bu konuya gerekli ihtimamı göstereceğinize şüphem yok. Bu konu çok konuşulacak. Basının gücü arkamızda olmalı. Bora Bey bilhassa sizin gazete yeterince bize karşı. Artık uslubunuza biraz dikkat edin. Kendimiz aleyhine olan yayınlara da hoşgörülü olmamız her şeyi sineye çekeceğimiz manaya gelmez. İstesek kulaklarımızı tıkayacağımıza...

Bora Bey: Efendim ama bizim bu çizgimizden şaşmamız demek...

Beyefendi: Çizginizden şaşmayın, lakin çizginizi de fazla aşmayın...! Önümüzdeki günlerdeki olacak büyük günde gazeteniz davet edilmeyecek! Siz gerektiği kadar aleyhimize yazın. Yazın ama bizim 'ak dediğimize kara' derken kamooyu bize ve sizin cenah olaylara farklı açıdan bakabilsin...

Çiğdem Ak: Bu nasıl Basın- devlet ilişkisi. Lehinize ve aleyhinize yayınlara nasıl bu kadar karışabilirsiniz!

Beyefendi: Burası bambaşka bir ülke hanımefendi. Yurtdışında fazla durmuşsunuz ki buradaki işleyişe vakıf değilsiniz. Burada ipleri biraz kaçırırsanız 'Siz'i asmaya, vatan hainliğine bile getirirler işi...

- Burada hiç bir kahramanlık sergilemeden ' kahraman' sayılan çok insan vardır... Bir muhalefetimiz var ki aslında bize pek bir yardımcı, pek işimizi kolay eder. Ama ülke yönetmek hatayı minimize yapmanızla mümkün. Gezi' de başımıza daha büyük musibetler gelebilirdi. Biz gerekenleri yapmasak, basına biraz müdahele etmesek... Evet demokrasi'ye çok ihtiyacımız var. Ama ne kadar adım atarsak atalım gerisindeyiz... Son sözleriniz var mı beyler!

Çiğdem Ak: Öhüm... Ben bu ülkeyi okudum yıllarca, ülkemden uzakta ama uzak değildim. Kalbim ülkemle atar. Sizinle babamın arasındaki ilişkileri bilemem. Görünüşte gazetemle devlet düzeni aynı çizgide. Bu demek değil ki her dediğinizi yapacağız, her dediğinizi yazacağız. Öncelikle kalemlerimiz özgür olmalı, manşetlerimize devlet ne hakla karışır. Ben oldukça bu böyle olmayacak. Saygısızlık addedilmezse bu ülke satılıklardan çok çekti. Bir gazetenin ruhu olmalı. Biz gazetemizin ruhunu...

Beyefendi: Çiğdem Hanım sizi yeterince dinledim siz de çıkabilirsiniz! En yakın zamanda birbirimizi daha iyi anlayacağız... Sadık!

- Buyrun efendim.

- Hanımefendi çıkacak...

- Bora Bey sizi dinliyorum şimdi.

- Bora Bey: (Çiğdem Hanım'ın çıkmasını bekledi) Ne kız ama. Hiç babası gibi uysal değil.

- Beyefendi: Tam böylelerine ihtiyacımız var. Boyunduruğa girmeyecek, bize yanlışlarımızı gösterecek.

- Bora Bey: Anlamakta güçlük çekiyorum. Şu paket işi. Gündemi çok fazla değiştiriyorsunuz!

- Beyefendi: Bu paket bir ay konuşulur mu?

- Bora Bey: İsterseniz belki biz bunu başarırız. İçeriğini bilsek.

- Beyefendi: Herhalde AJANSLARDAN öğrenirsiniz...!

- Bora Bey: Yönettiğim Gazete kimin, ben burada ne yapıyorum bilemiyorum...

- Beyefendi: On basamaklı merdivenden indiğinizde kendizinizi işinize verin Bora Bey. Bizim de işlerimiz var. Durmak yok biliyorsunuz...

- Ama hep sağdan değil biraz da soldan gidin... Herkesi kucaklayın...

Ayağa kalktılar... Gel kucaklamaya senden başlayayım... Bizim için sağ- sol yok. Ülke var. Biz ülkemize aşığız...

- Biz de aşığız, bizde gerekeni yazacağız...

- Her gerekeni yazmayın, biraz da gerekeni yapın... Ekim gelmeden bi kere daha görüşelim. Bu sefer beraber yemek de yiyelim. Sizi bir ağabey görüyorum.

- Beni onure ettiniz efendim. Yemekte o kız da olacak mı? Yani karnımızdan üç lokma geçecek...

- Sizden daha aksisi de girdi aramıza ya!

- Hiç göründüğü gibi biri değil!

- Kapalı biri ama görüyorsun çağın ne kadar ilerisinde! O da gelsin bakalım bu sefer.

- Sadık Bora Bey'i uğurla! Ve yemek işini ayarla. Çiğdem Hanım veee, ve Adnan Bey de gelsin.

- Emredersiniz efendim...

- Emretmeyi sevmesem de emredelim bakalım...

***

Sadık: Efendim Başbakan sizinle görüşecek! 1 Saat sonra bana gelsin dedi...

Beyefendi: Sadık yarım saate hazır olalım. Görüşme için daha vardı ya emir demiri keser. Önemli olmalı muhakkak. Gidelim bakalım... Ne olabilir Sadık?

- **** ******** *********. Son ********** * ***** ***** *********** oldu ki? **** ** ******** ** **********.

- Yok canım... Daha neler! Hiç içinde bir şey saklayamıyorsun Sadık! Bu sefer olmaz!

***

Çiğdem, kızım...

Bir yol var kızım, bu yolda ya mücadele edersin.
Ya da sonunda pes edersin. Sen asla pes etme.
Benim için ve ülkemin istikbali için kararlılıkla yürü.
Korkma. Sonunda ışık saklar her karanlık.
İyi biri olmak, rızkını helalden kazanma bu ülkede en zorun zorudur.
Kirli sularla yıkansan bile yinede benim için, bizim için
hep temiz kal. Unutma baban seninle öldükten sonra bile gurur duyacak.
Aziz Ak- Şubat 1990
***
Bu satırları elbette birgün kızının okuyacağını umarak yazmıştı. Ve o gün gelmişti. Çiğdem babasını özledi. Omuzunda bir dünya yük vardı sanki. Ve bu yükler gözyaşı ile boşalırdı. Canım babam, keşke hep yanımda olsaydın.
Şimdi bir karar arefesindeydi. Pes mi edecekti, Mücadele mi... Cep telefonu çaldı. Arayan devletin o özel kurumunun 'Sadık' adlı adamıydı...
- Çiğdem Hanım beyefendiyi görevden aldılar...
-Ya, neden!
- Toplantı ilk defa sızmış... Yarınki toplantı günü ve saati sonradan tayin edileceği bir zamana aktarıldı. Beyefendi sizinle son bir kez bir araya gelmek istiyordu. Bir yemekte...
- Genel bir toplantı mı? Herkes katılacak mı?
- Hayır bu özel bir toplantı olacakmış... Sizinle beraber bir kişi daha davet edildi.
- Peki toplantıyı içimizden birileri mi sızdırdı.
- Kuvvetle muhtemel. Odada böcek vs bulunmadı. Allah'tan zamanında müdahele ettik. Yoksa devlet aleyhinde 'Basını tekelinde' tutuyor' diye kapsamlı bir karalama kampanyası başlatılırdı.
- Tutmuyor da değil.
- Hanımefendi akşam 19:00 ***** 'de gibi yeriniz ayırtıldı. Umarım beyefendinin son isteğini kırmazsınız.
- Tabi. Geleceğim, Orada olacağım. Bütün bunları benle neden paylaştınız. Ya 'Manşet' yaparsam.
- Ben Aziz Bey'in çok ekmeğini yedim. Bu yerlere onun vesilesi ile geldim. İnanmazsınız ama gazetenizde tam 5 yıl görev yaptım. Yani ilk siz duyurursunuz. Zaten duyulmayacak mı.
- Görevinizde başarılar Sadık Bey.
- Sanırım benim de işime son verirler...
- Gazetemiz size hep açık, İşsiz kalmazsınız.
- Ben gazetenizin en alt basamağında olmaktan bile gurur duyarım. Ama vazifesiz kalacağımı sanmıyorum...
İyi günler.
- Sizede iyi günler.
***
Kızım günü gelir doğru bildiğin yolda bile bocalarsın. Ve günü gelir memleket için kendi doğrularını bile 'Hiç' sayarsın. Her mücaedele evvela memlekete olsun. Biliyorum ki öldüğüm zaman omuzuna bir dünya yük bırakacağım. Sense çok güçlüsün yavrum. Bugün bu ışığı gözlerinde gördüm. Gözlerinin ışığı hiç sönmesin.
***
Durum diye bir laf var, işte size durum.
Bu yeryüzü çirkef oldu, bu gökyüzü bodurum...
Tam olarak böyle mi diyordu Necip fazıl...
Utanırdı burnunu göstermekten süt ninem,
Kızımın gösterdiği kefen bezine mahrem...
Aynaya baktı. Ve babasının resmine... Saçlarını topladı. Tesettüre büründü. Evden çıktı. Biraz yürümek iyi gelecekti.
***
Aynı gün:
Saat:14:00
İşyeri... Büyük toplantı odası...
'Bu değişim bize pek yaramadı arkadaşlar. Zannettik ki büyük bir ivme yakalayacağız. Ama değişen bir şey yok. Sizlerden daha özverili olmanızı istiyorum. Çağdaş Bey.
- Efendim Çiğdem hanım.
- Sizinle çalışıp çalışmayacağımıza siz karar verin. Kim bizim 38 yıllık 'kırmızı Çizgimizi' yok sayarsa kapının dışarısına atarım. Babamın bize birinci vasiyeti 'Doğruluk'tur. Doğruluktan kim şaşarsa bizimle çalışamaz. Anlaşıldı mı Çağdaş Bey. Gazetemiz sizsiz de Çağdaş olur merak etmeyin.
Herkes gülmüştü. Eskiye geri mi dönecekti gazete yoksa? Bir çokları bunu istiyordu.
- Anlaşıldı Çiğdem Hanım. Yaptığım hatanın farkındayım, bir daha olmayacak.
- Hatalar affedilir, önemli olan tekrarlanmaması. Ve eskiden kopmadan 'Yeni yol'dan da şaşmadan devam edeceğiz. Bu gemi hepimizin...
- Yarın ki Manşet hazır mı? Bir bakalım...
- Cem: Buyrun Çiğdem Hanım. Ekrana veriyorum. 3 Ayrı şablondan hangisini arzu ederseniz...
- Bu manşet sonraki güne kalsın Cem Bey! Manşet: Ali Bey Neden Görevden Alındı, olsun.
- Görevden mi alındı. Bu kaçıncı! Nerede Doğru adam varsa ayağı kaydırılıyor...
- Yorum yok... Bu arada telefonu çaldı.
- Toplantı bitti arkadaşlar... Çıkabilirsiniz...
***
- Önemli bir gelişme oldu Çiğdem Hanım. Ali Bey çok daha fazla yetki ile görevde kaldı.
- Bu Türkiye nasıl bir ülke. Anlamadım gitti. Daha sabah görevden alınan biri daha fazla yetki ve makamla neden geri gelir...
- İçimizdeki 'Köstebek' bulundu ve başı ezildi. MİT Çok çabuk işi çözdü.
***
Cem Beyi bağla bana...
- Tabi efendim...
...
- Cem Bey hatta efendim.
- Cem Bey siz manşetle filan oynamayın, Uygun olanı koyarsınız. Siz işinizi bilen birisinizdir. İşinizi öğretmeme gerek yok. Ali Bey görevde kalmış. Demek ki doğrular harcanmıyor kolay kolay.
- Doğrular sendeler ama yıkılmaz demişler.
- Siz bu Ali Bey'in doğruluğundan çok emin gibisiniz.
- Babam kadar eminim. Ali bey helalden süt emmiş biri.
- Ne yazık bu ülkede onlardan az var. Kolay gelsin Cem Bey.
22.10.2013
***

resim alıntıdır: www.haber5.com
2010 Yılı- İngiltere / Londra
O gün. Metroda kendisine bakan kem gözleri hiç umursamadan dışarıyı seyrediyordu. Ve bir göz ise onu hayranlıkla izliyordu. Bu gözlerin sahibi Mehmet'ti. 'Tam bana göre bir kız ve çok güzel. Başörtüsü ayrı bir güzellik katmış güzelliğine. Ailem böyle bir kıza hiç tereddütsüz - Evet der.

Dışarıda yine yağmur vardı. Ayakta giden Mehmet durakta biraz boşalan metroda, bakışları ile süzdüğü kızın tam karşı tarafındaki yere oturdu. Kız dışarıyı o kızı süzüyordu... Yüreği onunla konuşmaya başladı. Yıldız gibi ulaşılmaz bir kız, hadi ulaşabilir, gönlünü kapabilir misin...?

- Pardon. Sizde Türkiye'limisiniz!

Çiğdem: Evet. Türk'üm.

- ANLAMIŞTIM. Ben Mehmet diye elini uzattı.

- Çiğdem ben.

- İngiltere'nin yağmuru da güzel.

- Ülkemin yağmuruna değişmem...

- Okuyor musunuz...

- Son sınıftayım. Okumak istemiyorum. Ama mecburiyet. Yine dışarıya kaçırdı gözlerini. Bu ülkede ne vardı güzel. Neden Türkiye'de bir üniversite'de okumamıştı ki!

Biraz suskunluktan sonra, biraz daha suskunluk oldu. Mehmet nereden konu açacağını bilemiyordu.

- Şemsiyeniz var mı?

Kız güler gibi oldu.

- Var ama sana vermem.

- Ben şemsiye sevmem ki, ıslanmayı severim...

- O zamam neden sordunuz?

- İçimden geçeni söyleyeyim mi...

- Söyleyin.

- Tek başıma ıslanmayı sevmem de. Şemsiyeniz varsa da atın bir kenara. Şu yağmurda ıslanmak kadar keyif verici ne var. Hani ben yine tek başıma ıslanayım...

- İnşallah tek başınıza ıslanmayacağınız birini bulursunuz. Ben okulumu düşünüyor ve böyle sohbetleri hoş bulmuyorum. Sizin bildiğiniz öğrencilerden değilim, herhalde bunu anlamalısınız!

- Sadece arkadaş olalım. Yabancı ülkede kendimizden olanlarda bize yabancı olmamalı. Bir kahce içelim. Beni Facebook'ta ekler misin!

***

Eklemiş miydi?

***

2013 Yılı- İSTANBUL

***

İstanbul'un en güzel ve en şatafatsız olan yerlerinden bir mekandı burası. Haliç'ten fazla uzak değildi. Yemeğe beş dakika rötarlı gelmişti Ali Bey. Masadaki Bora Bey, Çiğdem az evvel gelmişti...

- Kusura bakmayın. Bekletmek istemezdim.

- Fazla beklemedik zaten dedi Bora Bey, Hatta hanımefendi ile bir çift söz bile etmedik sayılır.

- Ettiniz mi, etmediniz mi Bora Bey.

- Kızım yaşında olurdu bir kızım olsaydı. Ama bu soğukluğu anlamış değilim!

Çiğdem: Estağfirullah. Bunları geçelim isterseniz. Sıcak bir ortamda olmayı soğuk bir ortamda olmaya tercih ederim. Size saygısızlık ettiysem özür dilerim.

Ali BEY: Yemeğe geçelim isterseniz. Siparişlerinizi verdiniz mi.

Bora Bey: Biraz iştahsızım. Ama yine bişeyler alırım. Birde şarap var mıdır burada, mahsuru olmaz ya.

***

Yemekten sonra.

Bora Bey: Türkiye'de üstü kapanıyor her yaranın. Askerliğin düşmesi de isabet oldu. Ama gelecek beni ürkütüyor. Seri şekilde amaçlarını uygulamaya koydu hükümet. Odtü fitili daha da ateşlenebilir. Nereye çekilmek isteniyor bu ülke Ali Bey. Bize hiç ve iç huzur yok mu? 2 adım ileri bir adım geri gidiyoruz. Size çok iş düşecek. Ve dikkat edin! Önde gidenler arkadakiler kadar güvende olmaz. Az kalsın sizin gibi bir devlet adamını harcıyorlardı bak. Kendi bindiğin dlı kesme derim ben buna! Yoksa size BELEDİYE bAŞKANLIĞI FİLAN mı teklif ettiler. Yani o zaman burdaki görev küçük sayılır...

- Yok canım nerede! Bir fırtına esti. Benim kökümde sağlammış. Çok haklısınız. Ama hala 'ANDIMIZ'ı mı tartışacağız burada. Kol kırıldı kırılıyor ama siz serçe parmağım kırılacak diyorsunuz. Beni yanlış anlamayın ama sağlam bir muhalefet şart. Sizinkiler ekmeğe tereyağı! Böyle giderse biz açık ara yine geleceğiz. Küçük düşünenlerle, büyük düşünenler yönetiyor bu ülkeyi. Kim küçük düşünüyor.

Çiğdem: Ben şuna da şaşıyorum Bora bey. Laiklik başörtüsü ile mi ölçülüyor! Başörtüsü yok açıksın, laiksin. VAR değilsin mi?

Bora Bey: Çiğdem Hanım siz gayet laik biri olabilirsiniz. Ama görüntünüz öyle demiyor!

Çiğdem: Görüntü sizi yanıltmasın Bora bey. Ben sizin gibi üç defa laiğim. Ve Ata'ya sizden bağlıyım.

Bora Bey: İngiltere'de size bir tek laikliği öğretememişler!

Ali Bey: Bu ülkede kaosa yer yok. Bunun öncüleri de biz olmayacağız. Biz bu masada nasıl uzlaşma içindeysek ülkede böyle olmalı.

Bora Bey: Ne uzlaşısı Ali bey. Ben diyorum kara. Siz diyorsunuz 'Ak'.

Ali Bey: Bu masada şarap içende var, meyva suyu içende!

Bora Bey: Ben şarap içerim ama yatsıyı da kılmadan yatmam Ali Bey!

Ali Bey: Yatsı kılmakla müslüman olunmaz. Şarap içmekle de kafir olunmaz! Ne demiş şair.

'Bir elimizde kadeh, bir elimizde Kur'an,

Bir işimiz helaldir, bir işimiz haram...

Şu yalancı dünyada,

Ne tam kafir olduk, ne tam müslüman...

***

Bora Bey: Müsadeniz olursa telefonum çalıyor...

Ali Bey: Müsade sizin. Çiğdem hanım siz evli değildiniz değil mi?

Çiğdem Ak: Evliyim. Ama severek evlenmedim. Ve sevdiğim biri vardı. Yine de babamın bana son arzusunu istemesemde yerine getirdim. Babamı çok severdim.

Ali bey: Sevdiğiniz biri varken baba arzusu için evlenilir mi?

Çiğdem: Benim gibi babanız varsa tereddüt etmezsiniz. Hem benim ki şıpsevdilikti. Bir gün Londra'da mmetroda tanıştık. Sonra da fazla görüşmedik. Babam vefat edince 2 yıl önce döndüm. Ve ilk işim belki de vasiyeti sayılır evlenmem oldu. Eşim ' Selim' harika biri.

Ali Bey: Mutlusunuz yani...

Çiğdem: Evet. Allah mutluluğumuzu bozmasın...

Ali Bey: 2 saat nasılda geçmiş. Bora Bey'de gelemedii. Başka zaman kaldığımız yerden devam ederiz. Müsadenizle oğlumla buluşacağım. Ona sözüm var. Hem biliyor musunuz o da İngiltere'den yeni döndü. Oğluma sizin gibi birini düşünürdüm doğrusu. Babalık işte, sizin babanız gibi ben de oğlumun mürüvvetini görmek istiyorum.

- İngiltere'den döndü demek...

- Evet. Epeydir orada. Belki tanışmış bile olabilirsiniz. Bak bu hiç aklıma gelmedi...

- Adı neydi oğlunuzun!

- Mehmet.

Son

24.10.2013

(Belki burada bitmemeliydi. Belki yıllar sonra devam ederim kim bilir)
***
DEVAM,
2016 / 16 Nisan

- Türkiye'ye neden dönmüyor...

- Sen olsan sende dönmezsin, o ihtişamı kim bırakır... Amerika'da paşa gibi mübarek.

Emrine amade nice insan da var. Bir dediğin iki edilmez. Türkiye'de ne var. Hem adamın Türkiye' de itibarını biitirdi Tayyip.

- Ama sen din adamısın. Madem sana isnat edilen bazı suçlar var, gel yargılan. Temizlen. Ve şayet suçlu bulunursan cezanı çek. Biz Apo'yu bile rahat ettiren bir milletiz. Yani ölüm korkusu mu desek... Rahatlığı kaybetme korkusumu desek.

Çiğdem Hanım gelir o sıra.

- Böyle hararetle ne konuşuyorsunuz bakalım...

İkiside sessizce önüne bakarlar,

- Söyleyin, söyleyin hele...

- O zat varya Pensilvanya eyaletindeki işte onu konuşuyorduk efendim... Neden dönmez din adamıysa, neden korkar onu konuşurduk Bülent'le. Bugün haberde yine manşette... Onu bende gerçek bir din adamı sanırdım, hatta severdim de. Ama neden dönmez ülkemize bu haberlerden sonra.

- Arkadaşlar bilir misiniz bilmem. Bizim gazetemiz ona ve hareketine dün- bugün değil ilk günden itibaren karşıydı. Rahmetli babam bizleri gazetedeki abileri bu konuda çok uyarmıştır. Ve haklı çıktı. Biz onu ve arkasındaki güçlerin asıl maksatlarını başımızdakilerinde görmesi için az savaşmadık. Yine de çok şükür bugün gelinen nokta iyi. O zat ülkemize dönmez, dönemez. Hacı Bayram-ı Veli' mi o kendisini almaya gelenlerin ayağına gitsin.

Şimdi bırakalım bu konuları işimize odaklanalım.

Bugün 27 yaşına basmıştı Çiğdem. yıllar nasılda geçiyordu böyle.

Bir kızı, bir oğlu vardı ve bir ay kadar önce Selim'den boşanmıştı. Selim çok iyiydi önceden ama bir senede çok değişmişti. Onu çok uyarmıştı. Herşeyine göz yummuştu, katlanmıştı. Ama birgün telefonunu kurcalamıştı eşinin. Başkalarıyla yazışmalarını görmüş ve eşinin yazdıkları başından aşağı kaynar suları dökmüştü adeta. Ve sonra anlaşarak tek celsede boşanma. Çocuklar kendisinde kalmıştı.

Ve sigara!

Artık sigara içiyordu Çiğdem Ak. Yeniden başlamıştı, ne güzel bırakmış 5 sene hiç kullanmamıştı oysa...

***

Facebook'ta gelen bildirimlere bakıyordu. Ne çok doğum günü mesajı gelmişti... Bora Çelik bile mesaj atmış. Adam hem çizgimizi sevmez. Ama baba adammış...

Selim'de mesaj atmıştı.

' Prenses' diyordu. Gülüm diyordu. Doğum günü mesajından çok pişmanlık mesajı atmıştı sanki.

'Utanmaz adam' dedi içinden. Seni affetmek mi ölsem affetmem... 'Çocuklar için, onları çok özlüyorum' diye mesajını bitirmişti.

Ali Bey' de mesaj atmıştı. Ali Saygı. Mehmet'in babası.

Ya Mehmet? O mesaj atmışmıydı... Bir mesaj dikkatini çekmişti, doğum günü mesajı değildi bu. Devlettendi...!

' Her düşmanı tek tek saldırıyor, ülkemize. Ve biz yıkılmadıkça, ayakta kaldıkça her seferinde, düşmanlar da birleşecek, topyekün üzerimize gelecekler! İşte bu gelecek günlerde gazetenize çok ihtiyaç olacak'

***

Altı gün sonra,

- Yarın 23 Nisan... Sizler yarının önemini zaten biliyorsunuz. Başbakanımız Davutoğlu'nun sizlere selamı var. 1 Mayıs'ta yaklaşmakta. Sağduyulu olmanızı istirham ediyor.

- Davutoğlu şüphesiz büyük adam. Büyük yüreği idealleri var. Kendisini seversiniz, sevmezsiniz o başka. Ama Başbakan o olmasaydı keşke. O koltuk ona büyük.

- Yarın bir çocuk o koltuğa oturur. Bir çocuğa bile büyük gelmeyen koltuğu neden Başbakanımıza büyük gördünüz doğrusu anlamadım, dedi Çiğdem.

Bora Bey: Çiğdem hanım sizi biliyoruz. Siz ve gazeteniz tam bir şak şak çısınız. Biz öylemiyiz. Önünüze ne gelirse yiyorsunuz. Biraz da ülkenin geerçeklerini görün. Asgari ücret 1300 TL olunca ülke düzeldi, toz pembe oldu değil mi? Ah keşke 2 300 TL olsa. Biz bunun mücadelesini vermeliyiz. 1300 TL olsun ekmeğe, simite zam gelsin. Biraz insaf. Bakın Davutoğlu'nu bende severim. Ama Tayyip'in de gölgesinden çık biraz kardeşim...

- Çıkmıyor mu? Çıkıyor işte.

- Evet biraz kıpırdanma yok değil, ilk zamanlardaki gibi değil...

Özel Adam lafı böldü...

- Beyler, Bora Bey, Çiğdem Hanım... Aramıza yeni katılan arkadaşada söz verelim. İlk günden arkadaşımız ne oluyor demesin. Eda Hanım görüyorsunuz ya bizim toplantılar hararetli geçmekte...

Diğerleri...

- Hoşgeldiniz.

Eda Hanım söz aldı...

- Gazetemiz yeni bir gazete. S... Gazetesi olarak inşallah ülkemizdeki havaya entegre olacak, yazılarımızla, yazarlarımızla ülkemiz için her türlü mücadeleci tavrını ortaya koyacaktır. Bizim gazete sizlerin gazetesi gibi tecrübesi elbette yok. Ama sizlerde bizlere yol göstereceğinizi ümit ediyorum.

- Tabii paslaşırız her zaman.

Özel adam eliyle işaret yaptı... Ve odaya kocaman bir pasta geldi...

- Arkadaşlar geçen hafta Çiğdem hanımın doğum günü vardı. Geçte olsa hem kutlayalım hem ağzımız tatlansın istedik.

- Şimdi gelinde aykırı konuşun... Dedi Bora bey... Devlet ağzımızı baksanıza pastayla tıkıyor. Kızım sen bana bakma doğum günün kutlu olsun...

Çiğdem böyle bir sürpriz doğrusu beklemiyordu, yanakları al al olmuştu...

***

Kızım.

Bir gün gelecek baktığın pencere sana küçük gelecek. Oturduğun ev küçük gelecek. Bu yerler sana dar gelecek. Bir gün gelecek Türkiye bile iki adımda bitecek... Gökyüzünde yıldızlara bak kızım. yıldızlara bak, yıldızları da gör daha ötesini de, kainatı gör. Göreceksin kainat bile küçük gelecek... Eylül/1993 'kızım 5 yaşındasın senin 15 yaşında olduğunu da görür müyüm? Hiç sanmam...'

Ah babacığım bilsen ne kadar özledim seni, keşke bu kadar erken ayrılmasaydın. 15 yaşımı gördün belki ama 25 yaşımıda görseydin... 27'yide...

Babasını ne çok özlüyordu. O yaşasaydı yine boşanır mıydı, bilmiyordu. Ama evet çok küçük gelmişti dünya. Kendisini karınca kadar hissediyordu.

Serkan Aziz'e oğluna baktı, nasılda güzel uyuyordu. Ya kızı Safiye. Kardeşini de babasını da çok seviyordu. Babalar sevilmez mi? Çocuklarını babasız büyütmek hiç istememişti... Oda uyuyakaldı...

***

Ama sabah ezanına yakın uyandı. Rüyasında Londra'daydı. Yeşillik bir yerde çocukları vardı yanında. Elini biri tutuyordu sıkıca. Çocuklarını seyrediyordu. Sonra elini tutan yüze baktı, Mehmet'ti bu... Mehmet neden girmişti rüyasına. Neden Londra' daydılar...

***

-Çağdaş bey nasıl böyle bir yazıyı benden habersiz yayınlarsınız. Bana bir daha olmayacak diye en başta söz vermiştiniz. Sizinle sonraları uzun uzun konuşmuştuk. Nedir bu gazetemizi başka bir kalıba sokma gayretiniz!

- Efendim haklısınız. Görevimden istifa ettiğimi söylemeye geldim aslında ben odanıza.

- Başka gazete mi var Çağdaş Bey, bizden daha yüksek ücret mi veriyorlar...

-

- Sustunuz, galiba öyle. Peki. Size başarılar dilerim. Giderayak şu makaleyi hiç yayına vermeseniz iyiydi. Sizi anlayışla karşılardık zaten...

- İyi günler, siz iyi bir patrondunuz. Size yanlış yapmadım bilmenizi isterim.

***

Selim arabasıyla trafikte seyir halindeyken Çiğdem'i aradı...

Telefonunu açmamıştı.

***

Davutoğlu İstifa etti 5 Mayıs 2016

Bugün gelen bu haberle 'Neler oluyor' diye düşündü...

Telefonuna baktı Selim aramıştı... Bugün çocukları alacaktı.

***

Ajantada babasının son yazdıklarını okudu... O son yazısını tüm gazete çalışanlarına yazmıştı. Herkesi çocuğu gibi severdi.

Çocuklar!

Gazetemize her zaman sahip çıkın. Ülkemizi karanlık günlere sokmak isteyecekler. Ülkemizi üzerinde her zaman çok oyunlar oynanıyor. Her zaman memleketi ananız gibi babanız gibi sevin. Gözetin! Bu hepinizden isteğim, vasiyetimdir. Epeydir şu amansız hastalıkla mücadele ediyorum. Yarına kimsenin çıkmaya garantisi yok. Çiğdem daha küçük. Yarın patronunuz olduğunda yanlışları olursa onu uyarmaktan ikaz etmekten geri durmayın. Aksi durumda ellerim iki dünyada da iki yakanızda olur. Kızıma da benim için benim gibi saygı gösterin. O benim gözbebeğimdir.

Çocuklar. Hepiniz Allah'a emanet olun. Ve haklarınızı bana helal edin.

2003/ Temmuz

***

Selim' i aradı...

- Neden geciktin.

- Ne gecikmesi.

- Ben babanın yanına gidiyorum. Ona bir şey diyecek misin...

- Ne saçmalıyorsun Selim.

- Artık yaşamak istemiyorum Çiğdem. Ve sen aramadan son kez senle konuşmadan ölmek istemedim. Süremedim arabayı uçurumdan aşağıya. Çocuklar sana emanet Çiğdem. Bir türlü suçsuz olduğuma inanmadın. O gördüğün mesajlara inandın. Ben erkeklerden hoşlanan biri değilim. O mesajları Cem'e nasıl attım bilmiyorum. Onuda kovdun işten. Halbuki onunla arkadaşlığımız yıllara dayanır. Onu kızdırıyordum sadece. Bir gece sana çok kızmıştım ya. Çocuklardan beni görmüyordun Çiğdem.

- Askerde yaşadıkların, onlarda mı yalandı. Sen nasıl bir adamsın Selim...

- Askerde bir şey yaşamadım. Kaç kez dedim.

- Bir kere kendin dedin bana ' ben erkeklerden hoşlanıyorum, beni kadınlardan boşuna kıskanıyorsun diye'. Artık gerçeği kabul et. Sen gaysin...

- Değilim, değilim. Evet hatalarım oldu. Ama değilim... Sen yine inanmayacaksın nasılsa... Sen bildiğini okuyorsun. Bugün çocukları alacaktım. Onları alsaydım ama şimdi bu uçurum kenarına onlarla birlikte ölüme giderdim. Biliyorum benim ölümüm seni üzmez. Ama sana bu kötülüğü yapmadım. Beni iyi biri olarak bilmeni isterim.

- Sen ciddi mi söylüyorsun. Yoksa barışmak için oyun mu oynuyorsun...

- Bunada inanmıyorsun değil mi...

- Telefonu kapatma. Her ne yapacaksan vazgeç. Selim, Selim...

Kapatmıştı...

Ve bastı gaza.

21.06.2016

*** ***

- Anne babamı sen öldürdün!

Nasıl bir rüya bu. Kızı Safiye dikilmişti karşısına, babamı sen öldürdün diyordu...

O gün kararını verdi, tatile çıkacaktı. Ve bir karar daha verdi, gazetecilik onu yormuştu, devredecekti.

Baba dostu Ender Bey bu işi kendisinden daha iyi yürütürdü. Babasının yolunda gider, çizgisine sahip çıkar eğilip bükülmezdi. Tabi onu ikna ederse babasının da kemikleri sızlamazdı. Çocuklarına zaman ayırmak istiyordu artık...

- Çiğdem hanım size mektup var.

- Dalga mı geçiyorsunuz...

- Hayır, aps ile geldi ben aldım.

- Mektup devri çoktan bitti. Kimdenmiş...

- Bakmadım.

Gönderen: Aziz Ak.

'Babamdan' Aman Allah'ım, bu nasıl olur... Hemen odasına geçti. Kapısını kapattı. heyecandan elleri titriyordu. Kalbi nasıl da atıyordu...

*** ***

Evet şaka değil, bu el yazısı onundu.

...bu mektubun sana 2017 yılında gelmesini ben istedim. Kızım geçen gün (11.04.2002) Edip var bizim onunla konuşurken aklıma geleceğe, sana bir mektup yazmak geldi. E sen de yaşlandın biraz. Geçtiğimiz yollardan geçiyorsun. Baba olmayı bilemezsin ama 'Anne' sindir. Annelik babalık çok meşakkatlidir kızım. Torunlarım seni üzüyor mu? Kocanı ne olursa olsun üzme canım kızım. Fevri kararlar verme, önce yuvanı düşün, yuvanın sıcaklığını hep koru. Bu mektup sana ulaşır mı bilmiyorum ama gazetemi de kızım çıkart, satma hiçbir zaman. Ne buhranlardan bugüne getirdim ben onu. Ne kaoslar yaşadık. O gazete biliyorum senin için ben kadar bişey ifade etmiyor. Sen Londra'dan beri çektiğimiz çileleri bilemezdin, sana da hiç yansıtmadık.

Kızım tekrar ediyorum kocanı üzme. Bana da Fatiha yollamayı unutma. Torunlarım da ülkemde okusun.

15.04.2002

Aziz Ak.

*** ***

Aynı dakikalarda...

Çağdaş Bey, Çiğdem Hanım o mektubu okuyacak mı?

- Çiğdem kördür. Hemen okumuştur mektubu, birazdan da ebedi uykuya çekilir, belki de çekilmiştir bile.

- Mektup ele geçmemeli...

- Herşey en ince ayrıntısına kadar düşünüldü. Bu suikast 'Fetö' cülerin elinde kalacak merak etmeyin.

- Adamın o kadar düşmanı var ki. En sonunda bizi de görmesinden korkuyorum! Şimdilik hep bizim ekmeğimize yağ sürüyor düşmanlar.

Gazeteye Kayyum atanması da yakındır. Üzerine kara bulutlar gibi çökeceğiz. Bütün kirli çamaşırlar ortalıkta. Çiğdem Ak ilk önce boşandığı kocasını öldürttü. Nasıl bir entrika. Melek yüzlü kadın boşandığı kocasını hiç affetmedi. Gay olmasını gururunu yediremedi... Ve vicdan azabına dayanamadı intihar etti. Ve Londra'daki sevgili ile Türkiye' de rast gelme. O çocuklar ondan olmasın!! Çiğdem saftı saf! O kim gazete patronluğu kim!

- Çağdaş Bey sen şeytan olduğunu nasıl maskeliyorsun... Bunları nasıl kurdun. Bu senaryolar nobel alır... Gazetende artık bunlar bu haberler ile ilk 5' i zorlarsın. Ayrıca senin gazeten var ya bizim sayemizde görmediği trajları görecek.

- Ben o gazeteyi istiyorum asıl. Hepsini koyacağım kapıya işçilerin. Açacağım o gazeteyi. Artık çıplak kadın resimleri olacak. Bağnazlıktan çağdaşlığa.

- Adamın kemikleri sızlar!

- Sadece sızlamakla kalmayacak...

- Çağdaş bir senaryo'da Reis Bey'e yap sen! Şu adamdan ne yapsak kurtulamadık! Üzerine topla tüfekle de gittik her yolu da denedik olmadı...

- Yeni Reis ben olacaksam neden olmasın hahahhahaa... Merak etmeyin hele vizyona girsin film, filmini de görsün bakalım! O bir daha kalkamayacak, bir daha doğrulamayacağı şekilde nakavt olacak.

-Aman acele etme, Hata istemiyorum artık. Ama 2023' e de kalmasın...

12.01.2017

İbrahim Arslan
Kayıt Tarihi : 18.3.2014 17:20:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

İbrahim Arslan