Zeliş
Genç gelin Zeliş, bulaşık yıkarken bir yandan da hüzünlü bir halde geçmişe dalmış, düşünüyordu. Gelin olup, köyünden ayrıldığı son gün gelmişti aklına. Komşuları olan Hacer teyzenin söylediklerini düşündü;
-Sevinsene kız, büyük şere gidiyon. Kurtuluyon tarlada, bahçede çalışmaktan
Ne çare sevinememişti Zeliş. Oysa öbür kızlarla daha önceki konuşmalarında Zeliş de özenirdi şehre gelin gitmeye. Görücüler gelmeden daha bir-iki ay önce kızlara söyledikleri canlandı gözünde;
-Ayşe abla, şehre gelin gitti ya artık rahat eder. Biz yok patates çapalamayla, yok buğday hasadıyla uğraşırken o evinde oturup TV seyredecek, biz ekmek için hamur açalım diye koştururken, o bakkala gidip ekmeğini alıverecek.
O günleri hatırlarken, tekrar yaşar gibi, arkadaşlarının yanı başındaymış gibi güldü. Köyde, kızlarla konuşurken ne güzeldi, şehre gitmenin hayali de güzeldi. Şimdi şehirdeydi işte. Köyden ayrılırken kızların nasıl baktıklarını, nasıl onun yerinde olmak istediklerini fark etmişti. Oysa o istediğinin bu olmadığını çoktan anlamaya başlamıştı.,
Köyüne hasreti daha arabanın tekeri dönmeden, daha köyün dışına çıkmadan başlamıştı. Belki de evliliğe hiç hazır olmadığından dı, belki de “Daha onbeşindeyim, benim evlenmeme çok var” diye düşündüğündendi. Bu ani evlilik ve evlilikle beraber köyünden kopuş zor gelmişti Zeliş’e.
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum.