Tornet (Küçük Dostlar-1)
Ali ve Osman iki iyi arkadaştı. İkisinin de ailesi yıllar önce Almanya’ya gelmişlerdi.
Osman’ın babası Oğuz bir fabrikada ustabaşı olarak çalışıyordu. Ali’nin babası ise bir fabrikanın yönetimindeydi ve geliri oldukça iyiydi.
Ali ve Osman’la çok iyi anlaşıyor, beraber top oynuyor, bisiklet sürüyorlardı. Bisiklet sürdükleri saha, Ali’lerin evlerine yakın bir yerdi. Sahaya bazen Ali, bazen Osman erken geliyor ve diğerini bekliyordu. O gün Osman erken gelmişti, her zaman buluşma noktaları olan, sahanın kenarındaki büyük çınar ağacının dibine doğru yürüdü. Ağacın dibinde oturmuş çocuğu önce Ali sandı seslendi ama çocuk yüzünü dönünce o olmadığını anladı. Osman yaklaşana kadar çocuk ayağa kalkıp, kaçar gibi uzaklaşmıştı bile. Osman şaşırmış, çocuğun niçin kaçtığını anlamamıştı.
Osman ağacın dibine yeni varmıştı ki, Ali de bisikletiyle geldi yanına;
-Noldu Osman, nereye bakıyorsun?
-Az önce burda bir çocuk vardı. Beni görünce hemen uzaklaştı. Almanca da seslendim, Türkçe de ama gitti.
-Mahallenin çocuklarını biliyoruz, ilk defa görüyorsan belki yabancıdır.
-Bilmiyorum ki. Babam, fabrikada yeni işe başlayan birinin, bu mahallede ev kiraladığını söylemişti. Belki de onlardandır.
-Belki de.
-Neyse öğreniriz de, baban yeni bilgisayar almaya razı oldu mu?
-Olmaz olur mu! Önce itiraz etti ama annem benim tarafımı tuttuğundan zorla razı etti. Babama bazen çok kızıyorum, okuldan bazı arkadaşlarım çoktan yeni çıkan bilgisayarlardan, yeni playstationlardan aldı, ben daha yeni aldırabiliyorum, belki bu gün alır. Ha.. Sen ne yaptın, söyledin mi babana bilgisayar al, diye.
-Söyledim ama annem de babam da, “şu anda bilgisayar alamayız” dediler.
-Eee… Sen ne yaptın?
-Hiç.
-Nasıl hiç, ağlayıp bağırsaydın ya biraz.
-Yok canım, niye öyle yapayım. Babamın alacak parası olursa, günü gelince alır.
-Ooo… Baban istediğini almayınca bağırıp, ağlamazsan zor. Benim babam istediğimiz bir şeyi almazsa, annem ya tartışma çıkarır ya da küser.
-Olur mu canım, babam zaten iş yerinde yoruluyor akşama kadar. Yok yok, ben yapmam öyle şey.
-Aaa…bak bir çocuk geliyor, senin gördüğün o muydu?
-Hah.. Evet. Bir de sen seslensene, gelsin yanımıza.
Ali de hem Almanca hem Türkçe seslendi. Çocuk çekingen hareketlerle yanlarına geldi, Türkçe sordu;
-Siz Türk müsünüz?
-Evet. Merhaba. Bu mahalleye yeni mi taşındınız yoksa.
-Evet, üç gün oldu.
-Ben Ali, bu da Osman. Senin adın ne?
-Mehmet.
Çocuk, tekrar yüzlerine baktı.
-Burda ilk defa Türkçe konuşan gördüm.
-Okulda Almanca, evde Türkçe konuşuyoruz. Sen Almanca bilmiyor musun?
-Yok, Almanya’ya yeni geldik. Birkaç kere sokağa çıktım, hiç Türkçe konuşanı duymadım, çok üzüldüm. Alışveriş bile zor oluyor. Annem yazılı bir kâğıt verip, alışverişe markete gönderiyordu, elime yazdığı kâğıdı ve parayı uzatıyordum, onlar da alacaklarımı poşete koyuyorlardı. Ama hiç Türkçe konuşanı duymamıştım.
-Mahalledeki Türklerin çoğu gündüz çalışıyor, çocuklardan da ikimiz varız Türkçe konuşan.
Çocuğun yüzüne bir gülümseme yayıldı;
-Sizle Türkçe konuşabileceğim, ne güzel! Arkadaş olabilir miyim sizinle?
Osman;
-Tabi ki.
Ali balkona baktı, annesinin kendilerine baktığını gördü;
-Bilmiyorum, annem izin verirse oluruz tabi.
Osman, Ali’nin sözlerinin Mehmet’i kıracağını düşünerek hemen konuyu değiştirdi;
-Biz burda, arada bir bisiklet sürüyoruz, sen de bisikletini getir beraber sürelim.
Mehmet, bakışlarını yere indirdi;
-Benim bisikletim yok.
Ali;
-Söyle babana bir bisiklet alsın sana.
Mehmet, Ali’ye baktı;
-Babamın parası yok.
-Öff, benim de babam bir şey isteyince bir bahane buluyor. Söyle sen, söyle alır.
Mehmet, dönüp uzaklaşmaya başladı. Ali şaşırmıştı;
-Noldu şimdi buna?
Osman, Mehmet’e seslenip seslenmemekte bir an kararsız kaldı, sonra Ali’ye döndü;
-Söyledi ya, anlamadın mı? Paraları yokmuş.
-Canım bir bisiklet alamayacak kadar paraları yok değildir herhalde. Şimdi bisikleti olmayan kimse var mı?
-Eee varmış işte.
*** *** *** ***
Ali’yle Osman bisiklet sürdüler, oynadılar. Akşama doğru Ayşe hanımın Çağırmasıyla, vedalaşıp evlerine gittiler.
*** *** *** ***
Ayhan bey, akşam eve gelmişti. Ayşe hanım, kapandı sandıkları konuyu açıp, yine zengin bir mahalleye taşınmak için kocasının başını ağrıttıktan sonra, Ali’de o gün bilgisayarı almadığı için babasına darıldı. Akşam yemeklerini yedikten sonra biraz ortalık sakinleşmişti.
Ali;
-Baba, duydun mu, mahallemize yeni bir Türk ailesi taşınmış.
-Hayır duymadım. Sen nerden biliyorsun?
-Bu gün bir çocukla tanıştık, ondan öğrendim, adı Mehmet. Onun ailesiymiş Türkiye’den mahallemize yeni gelen aile. Ha.. Bir de babası çok cimri galiba.
-O ne biçim söz oğlum, tanımadığın insanlar hakkında.
-Ama baba, oğluna bisiklet bile almamış.
-Bisiklet almamış mı! Alamamıştır belki. Almanya’ya yeni gelmiş, yeni işe başlamışsa fakir de olabilirler.
*** *** *** ***
Osman’ın babası Oğuz’da eve gelmişti. Namazlarını kıldıktan sonra, akşam yemeğine oturmuşlardı. Yemekten sonra Oğuz bey hanımının hazırladığı Türk kahvesini yudumlarken, oğlunu yanına çağırdı, saçlarını okşadı;
-Ne yaptın bu gün, nasıl geçti bakalım günün?
-Hiç, yine arkadaşım Ali ile oynadık, bisiklet sürdük.
-Oğlum Ali ile oyna, bundan memnun olurum ama başka arkadaşların da yok mu?
-Mahallede birkaç çocuk daha var ama onlar daha çok oyun salonlarına filan gidiyorlar.
-Aman oğlum, sakın sen gitme. Beni kazandığım çok şükür geçinmemize yetiyor ama öyle yerlere alışırsan hem para sorunu olur, hem de öyle yerlerde kavga çıktığını duyduğum için çekiniyorum. Unutma tamam mı?
Annesi Oya hanım;
-Yok babası... Benim oğlum, babasının izin vermediği yerlere gitmez. Değil mi yavrum?
-Yok anne gitmem.
*** *** *** ***
Mahalleye yeni taşınan Mehmet’lerin de evinde akşam yemeği yenilmiş, şükür duasından sonra sofra kaldırılmıştı. Mehmet’in babası Mahmut bey yeni bir ülkede olmak zaten zor oldugu gibi, ilk defa çalışmaya başladığı ağır fabrika işlerinde çok yoruluyordu. Yemekten sonra fazla duramamış, namazını kılıp, dualarını ettikten sonra yatmıştı. Ama yatmadan önce Mehmet’e sarılıp, yanaklarından, alnından öpmeyi ihmal etmemişti. Mehmet’in bu ülkede zorlanacağını biliyordu ama iş yerinde öyle çok yoruluyordu ki, oğluyla ilgilenmeye ne vakti ne hali kalıyordu. Eşi Makbule hanım, onun bu açığını kapatmaya çalışıyordu ama onun da dil sorunu olduğundan fazla bir şey yapamıyordu. Markette alınacakları bile önceden kocasına yazdırıp, oğlu Mehmet’i göndererek aldırıyordu.
*** *** *** ***
Ertesi gün, Ali ile Osman, kahvaltılarını yaptıktan sonra yine sahada buluşmuşlardı. Osman’ın da bisikleti iyiydi ama Ali’nin bisikleti göz alıcıydı.
Onlar sahada bisikletle dolaşırken, Mehmet de yanlarına geldi, selamlaştılar. Mehmet bir süre kararsız, çekingen baktıktan sonra dayanamayıp Ali’ye sordu;
-Bisikletine binebilir miyim?
Ali;
-Olur mu, ya düşersen. Babam ne kadar para verdi buna biliyor musun? Hem annem görür kızar.
Osman atıldı;
-Gel Mehmet bisikletime bin bakalım. Yalnız, iyi sürebiliyor musun?
-Daha önce bir kere sürdüm, düştüydüm.
Ali;
-Yaa.. Bak sürmeyi de bilmiyormuşsun, ya benimkini alıp düşseydin.
Osman;
-Zarar yok Mehmet, sen bin, ben tutacağım.
Osman’ın yardımıyla sahada gezinen Mehmet’in keyfine diyecek yoktu. Neşeyle kahkahalar atmaya başlamıştı.
O gün Osman, Mehmet’i birkaç kere daha bisikletine bindirdi. Bir ara Mehmet’i merak edip sahanın oraya gelen annesi Makbule hanım, Mehmet’in neşeli halini görünce içi ferahlayarak seslenmeden, sessizce geri gitti.
*** *** *** ***
Mehmet, babası geldiğinde neşeyle arkadaşlarını, bisiklete binişini anlattı. Makbule hanım, “Bir ara gelip size baktım. Neşeyle oynadığınızı görünce geri döndüm” deyince Mehmet şaşırdı. Sonra babasına;
-Ali adlı arkadaşım bisikletine bindirmedi beni, hep Osman’ın bisikletine bindim, iki defa da düştüm. Belki yarın o da bindirmez, bana da bisiklet alır mısın baba.?
Mahmut bey, başını eğdi. Duymamış gibi davranmaya çalıştı. Sonra oğlunun alnından öptü;
-Bakarız be oğlum, nasip. Mevla’m her şeye kadirdir, bakarız. Önce sağlık olsun
Makbule hanım, eşinin sesindeki üzüntüyü fark etmişti, bir şey söylemedi.
*** *** *** ***
Ertesi gün de Ali, Osman, Mehmet yine hep birlikte oynadı. Bu kez Mehmet, Ali’den bisikletini hiç istemedi. Sırayla Osman’ın bisikletine bindiler.
*** *** *** ***
Bir sonraki gün ise Ali ve Osman sahaya geldiklerinde şaşırdılar. Mehmet, tahta gibi bir şeyin üstüne oturmuş, sahanın da biraz yokuş olmasından faydalanıp aşağı doğru kayıyordu. Yanına vardıklarında, bindiği tahtanın kenarında demirden küçük tekerleri gördüler. Ali;
-Mehmet, nedir bu bindiğin?
Mehmet herkesin bildiğini sandığı için biraz şaşkın cevapladı;
-Torneeeeet.
-Yeni mi aldın, nerden alınıyor.
-Babam yaptı. “Bisiklet alamayacağım ama bu da bisiklet kadar güzeldir” dedi.
-Gerçekten güzelmiş. Biz de binebilir miyiz?
Osman, Mehmet’in Ali’ye kızdığını ve onu tornete bindirmek istemeyeceğini sanıyordu ama yanıldı. Mehmet;
-Arkadaş değil miyiz, tabi binebilirsiniz.
Tornet onlara çok farklı gelmişti, o günkü neşe kaynakları da bu oldu. Üç arkadaş neşe içinde güle oynaya akşam ettiler.
*** *** *** ***
Mahmut bey, yaptığı tornetle, Mehmet’in yeni arkadaşlarının dalga geçmesinden korkarak, sıkıntı içinde akşam etmişti. Akşam iş dönüşü Mehmet’in neşe içinde, arkadaşlarının tornetten hoşlandığını anlatması içini ferahlatmıştı. Yatsı namazını kılıp, Mevla’ya şükürler ederek yatağına uzandı.
*** *** *** ***
Ali, Mehmet’e bisikletini vermeyişini ama onun tornetini verişini akşam evde anlattı. Annesi; “Tabi vermeyeceksin, yepyeni bisiklet., çizilir, kırılır” derken, babası; “-Çocuğu böyle alıştırma, yanlış yapıyorsun” diyerek kızdı Ayşe hanıma, sonra Ali’yi yanına oturttu;
-Bak oğlum, kimseyi maddi durumuna göre yargılama. Hepimizi yaratan tek Allah’tır ve o istediğini zengin eder, istediğini fakir eder. Malı mülkü, sağlığımızı, yani her şeyi bize veren Allah’tır. Verdiği gibi almak da onun elindedir. Sen arkadaşına bisikletini vermeyerek yanlış yapmışsın ama buna rağmen tornetini sana vererek, iyi bir arkadaş olduğunu göstermiş.
Ali, uzun süredir ilk defa babasını itirazsızca dinlemişti. Bunda en büyük sebep, arkadaşları Osman ile Mehmet’in kendilerine bir şey almasa bile babalarından saygı ve sevgiyle bahsetmeleri olmuştu. Babasına karşı haksızlık yaptığını düşünmeye, anlamaya başlayan Ali, artık daha saygı, sevgi dolu davranma gayret ediyordu.
Kayıt Tarihi : 19.7.2007 17:18:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
igmg Çocuk hikayeleri yarışması -2007 'de 2 dalda mansiyon kazanan hikayelerimden 'KÜÇÜK DOSTLAR'

TÜM YORUMLAR (2)