Sonbahar ve bir olay
O akşam yemekten sonra kalkmış, televizyonu açmış, biraz önce ısıttığım bulaşık suyunu, bulaşık sepetinde dünden beri bekleyen yemek bulaşıklarının üzerine yavaş yavaş döktüm. Bir gözümle mutfak masasının duvarına monte ettiğim seyyar rafın üzerindeki
televizyon da ki kalabalığın üzerindeyken; kulaklarımda anten gibi çıkacak sesleri almaya hazır hale gelmişti. Kameralar polis müdürünün üzerinde odaklanmıştı. Bir yandan bulaşıkları yıkadım, bir yandan müdürün söylediklerinin bir kelimesini bile kaçırmamaya çalıştım. Kim ne derse desin, toplum içinde korku yaratan anarşik olaylar hep ilgimi çekmiştir. Beklide meslek icabı böyledir. Orta halli mahalli bir gazetenin polis muhabiriyim. Görevimiz sabahtan akşama kadar emniyette bekleyip haber yakalamaktır. Haberleri diğer gazetenin muhabirini atlatıp verirsek maaşımıza küçük bir zam da gelebilir. Atlatma haber yapmak, erken haber almak için emniyette kilere sabahtan akşama kadar çay, kahve ısmarlarız. Müdürlere hele, yapmadığımız yağcılık kalmaz. Bazen fazla sıkıcı olup azar işittiğimizde çok başımıza gelir. Bir ay öncesi bir gün şehrin büyük bir bankası soyulmuş ve hiçbir iz bulunamamıştı. Yüklü sayılacak bir meblağ kayıplara karışmıştı. Emniyet görevlisi dışarıda baygın bulunmuştu. Daha sonra görevlinin anlattığı şöyleydi:
O cumartesi akşamı içerde otururken birden bire bankanın camları kırılmaya başlamış. Görevli camları kıranı yakalamak için silahını çekip, kapıdan çıkışıyla kafasında sert bir darbe hissetmesi bir olmuş. Kasanın açılmasında çelik matkap kullanıldığı, kasaların üzerindeki matkap deliklerinden anlaşılmıştı. Bu işin o kalın kasaya birkaç delik açabilmek için, en az 5-6 saat aldığı polis tarafından iddia edilmektedir. Daha sonra görevlinin uyan-maması için de kloroform kullanıldığı, bırakılan pamuğun tahlilinden anlaşılmıştı. Polisin yaptığı bütün araştırmalara göre. Suçluların en az iki kişi olduğu tahmin edilmekte idi. Camı kıran ve görevliyi bayıltan kişilerin ayrı şahıslar olması gerekiyordu. Şehre gelen yabacılar otellerin poli kayıt defterleri taranarak bir şüpheli gözaltına alınmıştı. Otelde kaldığı ilk günlerde yemeği otelde değil de ucuz olsun diye çorbacıda yiyen bu şahıs, otelcinin polisteki ifadesine göre yarı ekmeğe bana mısın demediği gibi, garsonlara da hiç bahşiş bırakmamış. Ancak son günlerde hem otelin lokantasında kuzu kızartmanın yanın da hindi dolması yemiş. Birkaç defa da at yarışlarında görülmüş. Görenlerin polisteki ifadesine göre yüklü de para kaybetmiş. Polisin ifadesine göre, şüpheli üzerinde son teknoloji teknikleri uygulanınca dili çözülmüş. Her ne kadar çığlık sesleri duyulsa da polisin bunda hiçbir katkısı olmamış. Yine suçlunun ifadesine göre pejmürde kılıklı elli yaşlarda görünen bir berduşa, belli bir para karşılığı camları kırdırmış ve görevli dışarı çıkınca, arkadan kafasına vurmuş. Gerisi anlattığım gibi. Polis şehirdeki bütün evsiz barksızları, bütün berduşları tek tek taradığı halde suçlunun eşkaline uyan suç ortağı berduş bulunamadı. Televizyonda emniyet müdürü onu bulmak üzereyiz, çember daralıyor. Bir yere kaçamaz diyordu. Bildiğiniz gibi suç dosyasının kapanması için bütün suç aletlerinin ve suçluların bulunup yargı önüne çıkarılması gerekir. Bulaşıkları bitirip kendime bir kahve yapıp koltuğuma yaslandım. Kitabımı okuyup yatmayı düşünüyordum. Ertesi gün pazardı ve ben Pazar günleri açık havada, parklarda gezmeyi çok severim. Saat 23.00 e gelirken göz kapaklarım ağırlaşmaya başladı. Kaldığım yere ayraç koyarak kitabı kapattım. Yatak beşik gibi gelmişti gerisini hatırlamıyorum.
Sonbaharın sesi, rüzgarların sarı yaprakları dallarda sallaması veya yerlerde hışırtıyla sürüklemesinden başka, âşıkların parklarda el ele gezerken, sararmış yapraklı ağaçların altındaki banklara oturup, aşklarının romantizmini kuvvetlendirirken de duyulur. Artık gelmiştir. Hüznünü ve romantizmini hissettirmeden kovalasanız da gitmez. Aşkların en büyüğü bu mevsimde yaşanır. Okuduğum romanlarda -ki sizde okumuşsunuzdur o tip aşk romanlarını.- aşk doğuşu genellikle doğanın uyanmaya başladığı, çiçeklerin açıp, havaların ısınmaya başladığı, dallara su yürüdüğü ilkyazda, insanların da kanları kaynamaya başladığı
Günler de olur. Adrenalin yüreği uyarır ve başta beyine olmak üzere bütün organlara kan yürüyünce, insanlar kendilerini daha diri ve aşka hazır hissederler. İlkyaz başlayan aşk yaz boyunca devam ederse de; olgunluk dönemi son bahardır ve genellikle kış başında nikâhla noktalanır.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta