Salih ve babası, soğuktan ve yiyecek bulamayıp İzmir’de deniz kenarına gelmiş olan flamingoları ziyaret etmiş, simit vermiş ve rastladıkları yaralı bir yavru flamingoyu tedavi etmişlerdi.
Eve döndüklerinde, Salih hem çok yorgun, hem de çok mutluydu. O gün yaşadıklarını annesine anlatırken bazen coşuyor, bazen de yaralı yavru pelikan aklına gelip üzülüyordu. Sonra annesini teselli etmek ister gibi atıldı;
-Ama üzülme anne, biz babamla yarasına bakım yaptık. Hem de babam veteriner arkadaşını aradı, aynen onun söylediği gibi sardık.
O sırada babası telefonla konuşuyordu, konuşması bitince Salih’e döndü;
-İyi adam da sözünün üstüne gelirmiş derler ya, sana sevineceğin bir haberim var
Salih.
-Veteriner olan arkadaşın mı geliyor yoksa?
-Eveeet… o da bu gün çeşitli yerlerde zor durumda kalan, yaralanan flamingolara yardımcı olmuş. “Görevim bitti, eve dönerken yolumun üstü size de uğrayacağım” dedi. Sanırım senin flamingoya nasıl bakım yaptığını merak etmiş.
-Benim mi?
-Tabi canım en son bandı sen sarmadın mı! En önemli kısmıydı o. Sen bandı iyi yerleştirmeseydin, krem filan boşa giderdi.
-Duydun mu anne, duydun mu?
Annesi Salih’e sarıldı, yanaklarından öptü;
-Aferin benim şefkatli yavruma.
*** *** ***
Biraz sonra veteriner Hulusi bey de gelmişti. Salih daha önce görmediği Hulusi beyin kocaman bıyıklarına bakıp güldü, hemen bir dergiyi getirip babasına gösterdi. Ünal bey dergiyi Hulusi beye gösterdi;
-Senin bıyıkları Şarlo’ya benzetmiş.
Hulusi bey, bir kaşını kaldırıp, gülümseyerek Salih’e baktı;
-Ben de Şarlo kadar yakışıklı mıyım?
Salih güldü. Salona geçtiklerinde ise Salih heyecanla konuşmaya başladı ve gün içinde yaşadıklarını acele ile Hulusi beye de anlatıverdi. O da Salih’in hayvan sevgisini takdir etmiş, mutlu olmuştu.
Daha sonra anne, babası ve Hulusi bey sohbet etmeye başladı. Salih de günün yorgunluğuyla bir koltuğa oturup onları dinlemeye başlamıştı. Gözleri nerdeyse kapanıyordu. Fakat veteriner Hulusi amcanın, kuşların yaşadığı sorunlarla ilgili anlattıkları çok ilgisini çekiyordu. Özellikle bir ara “Kuşları anlamak için, kendimizi onların yerine koymalıyız” demesi onu çok etkilemişti.
Kapanan gözlerini zorlukla açıp, Hulusi amcaya baktı. Onu flamingo olarak hayal etti. “Kocaman bıyıklı, güler yüzlü bir flamingo. Çok komik! ” diye yavaşça söylendi, onu kimse duymadı.
*** *** ***
Salih ne kadar zaman geçtiğini bilemedi, zorlukla kalktı koltuktan. Ayağını yere basmakta zorlandı, tutunacak bir yer bulmak için çırpındı. Çırpınırken fark etti ki; iki adet kanadı vardı. Kanatlarını çırparak zorlukla ayakta durdu. “Anne, baba” diye bağırdı cevap gelmedi. Sesinin de değişmiş olduğunu fark etmişti. Hemen aynanın karşısına koştu. Aynada çok güzel bir flamingo duruyordu. Bir an şaşkınlıktan sonra sevinçle bağırdı; “Ben flamingo olmuşum, uçabilirim”
Salih neşeyle dışarı çıktı.Yolda kanat çırparak koşmaya başladı. İlk denemesinde ayağı takılıp düştü. Tekrar denemek için kalktığında, arkasında bağrışarak koşan iki çocuğu gördü.
Çocukları görünce önce sevinmişti, “Kanatlarıma bakın” diye hava bile atacaktı ama birden çocukların elindeki taşlar gördü. Evet, hatırlamıştı, o çocuklar kedilere, kuşlara taş atan yaramaz çocuklardı. “Taş atmayın, kanadıma gelecek! ” diye bağırdı ama çocuklar yaklaşmaya başlayınca bağırarak kaçmaya başladı.
Kanat çırparak koştu koştu. Sonra birden şaşkınlıkla çevresine bakındı; havadaydı, uçuyordu işte.
İzmir’in üzerinde neşeyle kanat çırpmaya başladı. Uçmak güzeldi ama elektrik tellerini zor görebildiğinden bir kaç kere çarpacak gibi olmuştu.
Hemen Alsancak’a, Kordon boyuna doğru uçmaya başladı. Orada diğer flamingoları görebilecekti. Dalga sesleri arasında Kordon’a indiğinde karşısına öfkeli, pala bıyıklı bir flamingo dikildi.
-Aaa… Hulusi amca.
-Hulusi amcan yaaa! Ne geziyorsun sen şehir üstünde, ya sanayi bacalarından çıkan dumanlar seni zehirleseydi, ya tellere çarpsaydın, ya biri taş atsaydı ne olaaktı halin. Annen, baban ne kadar üzülürdü.
-Annem, babam mı? Neredeler onlar?
-Tabi ki kuş cennetine doğru gittiler. Seni görürsem göndereceğimi söylemiştim onlara.
-Nasıl gidebilirim ki?
-İşte şu uçan flamingoları izle, ya da az sonra kalkacak şu gruba katıl. Biletin var mı?
-Bilet mi?
Hulusi kanatlarıyla Salih’in başını severek; “Şaka yaptım şaka. Hadi sen git, ben de sonra geleceğim”
Salih sevinçle havalanan kuşların arasına katıldı. Flamingolar sahilden peş peşe havalanıyordu. Sanki bir sıraya girmiş gibi Salih de önündekilerden hemen sonra havalandı.
Kuş cennetine doğru uçarken diğer yavru flamingolar da onun gibi neşeliydi ama yaşlı olanlar neşeli görünmüyordu. Uçarak ak sakallı birinin yanına yaklaştı;
-Ne oldu flamingo dede, bir şeye mi üzülüyorsun?
-Evet, üzülüyorum tabi. İnsanlar yuvalarımıza zarar vermeye başladı. Şehirden uzak kalsak da, onlar gelip bataklıkları kurutunca buralarda yaşama şansımız azalıyor.
-Öyle mi? Ne yapacaksınız peki?
-Bakacağız, yiyecek bulamazsak belki seneye gelmeyiz.
Salih duyduklarına üzülmüştü.
-Ama ben İzmir’i çok seviyorum.
Yaşlı flamingo başını salladı;
-Ben de çok seviyorum ama bataklıklar kurutulursa, kuluçkaya yattığımız adacıklar yok olursa ne yapabiliriz ki?
Yaşlı flamingo daha fazla konuşamayıp, kanatlarını çırparak uzaklaştı. Salih onun göz yaşlarını tutamadığı için uzaklaştığını anlamıştı.
Kuş cennetine vardıklarında, su kenarında annesi ve babası onu bekliyordu. Kanat çırparak, öterek Salih’in gelişini kutladılar.
Salih; “Anne, karnım acıktı.” Deyince, annesinin neşesi bir anda kaçtı, başını öne eğdi. O sırada Hulusi amca da süzülerek yanlarına konmuştu;
-Arkadaşlar maalesef haberler kötü. İnsanlar ilgilenmedi, bize destek olmadı. Bataklıkları, yumurta bıraktığımız adacıkları korumaya almadı. Seneye buralara gelmemiz mümkün değil. Burada yaşayamayız, aç kalırız.
Salih atıldı;
-Hayır Hulusi amca, Ben herkese söyleyeceğim; “Kuşlar ölüyor, yardım edin, onları koruyun” diyeceğim. Ne olur hep İzmir’e Kuş Cennetine gelsin flamingolar.
Ünal bey, Salih’i kucağına aldı, yanaklarından öptü;
-Ne oldu Salih, niye bağırıyorsun? Rüya mı görüyorsun yoksa?
Salih şaşkınlıkla gözlerini açınca gülümseyerek bakan babasını ve annesini gördü. Salona doğru dönüp bakınca da Hulusi amcasının da gülümseyerek kendisine baktığını gördü.
-Hulusi amcayı dinlerken uyuya kalmışım. Rüyamda hepimiz flamingoyduk. Hulusi amca da kocaman bıyıklı bir flamingoydu. Babam kocaman ve sert bakışlı, annem de upuzun saçlı bir flamingoydu.
Salih ’in bu sözlerine kahkahalarla güldüler.
*** *** ***
Salih artık kuşlarla ilgili, haberleri daha dikkatli okumaya ve izlemeye başlamıştı. İyi bir haber duyduğunda seviniyor, kötü haber duyunca da hem üzülüyor hem de ilgililere duyurmak için mektup atıyordu.
Birkaç hafta sonra, Salih’in mektuplarından birine gelen cevap gelmişti. Salih de annesinin, babasının yanında yüksek sesle okudu; Belediye, zor geçen kış şartlarında İzmir Kuş cennetindeki kuşlar için yiyecek bırakma kararı almıştı. Bu satırları okuyunca Salih mutluluktan havalara uçmuştu sanki. Annesi de onun bu sevinçli haline bakıp; “Fazla uçma, kanatların yorulacak” diye şaka yapmıştı.
Büyüyünce Hulusi amcası gibi veteriner olup, hayvanları tedavi etmeye karar veren Salih, o günden sonra derslerine de daha çok çalışmaya başladı.
Yazan: Ahmet Ünal ÇAM
Ahmet Ünal ÇamKayıt Tarihi : 13.5.2010 11:08:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
' İzmir Kuş Cenneti ' öykü yarışması için yazılmıştır.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!