Nihat Yücel - Öykü II Yüreğini Çiğneyen ...

Nihat Yücel
232

ŞİİR


4

TAKİPÇİ

Karanlıktı gönlü, bunluydu, geceydi. Tüm yıldızların aktığı, kaybolduğu bir gece. Günün şavkımasını beklemişti bunca yıl. Bunca yıl beklediği gün şavkımamıştı daha, şavkıyacağa da benzemiyordu. Şimdiye değin ömrü sıkıntılarla geçmişti. Çocukları büyüyordu. Yaşlılığın ve yoksulluğun yükü gittikçe ağırlaşıyordu. Bir ışık uzattılar önüne, ışık yalazlandı, parladı. Ellerini uzatsa yakalayacaktı. Yalazlaşan ışığa ellerini uzatabilmek, yakalayabilmek, ömrünün şu son yıllarında biraz rahat yaşabilmek için evet demesi gerekiyordu. Bir düşünelim dedi. Bu yarı yarıya evet demekti. Fakat evet demek o kadar zordu, o kadar zordu ki!

Gözleri çakmak, çakmaktı. Damdaki yatağında döndü durdu, uyuyamıyordu. Yüreğindeki bun her saniye katlanarak büyüyordu. Kalktı, doğruldu. Karanlıkta ceketini aradı. Ceketinin cebinden bir sigara çıkarttı, yaktı. Oturdu damdaki yatağının üstüne. Kaç gecedir böyleydi. Gözlerine bir yudum uyku girmiyordu. Sabahlara dek uyuyamıyordu. Göğe baktı, Yıldızların bunca çok olduğuna şaşırdı ilkin. Bu kadar yıldızı bir arada hiç görmemiş gibiydi. Gökyüzü karanlığında yıldızlar nakış nakış duruyordu. Elini uzattı gökyüzüne, yıldızlardan birini, en çok parlayanını kopardı gökyüzünden, aldı avucuna. Bir süre dalgın dalgın baktı avucundaki yıldıza. Yıldız parlaklığını giderek yitiriyordu. Sonra olanca gücüyle fırlattı yıldızı gökyüzüne. Yıldız gökyüzündeki yerini aldı. Gözlerini gökyüzünden ayıramaz olmuştu. Her yıldızın kayışı sanki yüreğinden bir damarı koparıyordu. Sonra öfkeyle fırlattı, yarım kalmış sigarasını. Sigara küçük kıvılcımlar saça saça gitti durdu. Giderek sönmeye yüz tuttu, söndü. Doğruldu yatağından şalvarını giydi, ceketini omzuna aldı, ağaç merdivenden hızla indi. Bahçedeki dutun gövdesine sırtını vererek çömeldi. Bir sigara daha yaktı.

Sigaranın birini yakıp, birini söndürüyordu. Her sigara yakışta sıkıntıdan biraz daha kurtulduğunu sanıyordu. Elindeki bir çöple toprağı karıştırmaya başladı. Elindeki çöple durmadan toprağı çiziyor, çiziyordu. Her çizgide biraz daha kaybolduğunu, eridiğini dünyadan uzaklaştığını sanıyordu. Böyle sandıkça toprağı daha da gittikçe artan bir öfkeyle karıştırıyordu. Yanında bir heykel gibi duran karısının karaltısını neden sonra, karısı yanına çömelince fark etti. Karısına baktı isteksizce. Neden gelmişti. Gecenin bir yarısında bile yalnız kalamıyordu. Karısının eli uzandı,usulca tuttu çöp tutan elini. Eli alev alevdi. Yüzüne baktı karısının dut ağacının yapraklarından pul pul elenen ay ışığı dökülüyordu karısının yüzüne. Yıllardır bitmeyen, silinmeyen sevecenliği yakaladı karısında. Gözleri bir yanıp bir sönüyordu karısının. Kara Mehmed’in damarlarında bir uyanma başladı. Soluğu sıklaştı. Rahvan bir atın, tırısa çevirmesi, giderek dörtnala geçmesi gibiydi kalbinin atışları. Bir elini saçlarına attı karısının, saçlarını avuçladı, ensesinden kavradı, kendine doğru çekti. Bir ateş yalımı geçti yüzünden. Tek beden olarak yuvarlandılar dutun altına. Karısının iri, nasırlaşmış, çatlamış ellerini bedeninin her yanında birden duydu. Karısının çatlamış elleri çalı gibi talıyordu bütün bedenini. Acısı bile mutluluk veriyordu.

Sabah olmak üzereydi dama çıktıklarında. Kara Mehmed, sıkıntılarını dutun altında bırakmışlığın rahatlığıyla yatağına girdi. Ufukta ilk kızartılar başladığında uykuya vardılar. Uyandığında, kararsızlığın o rahatsız edici, o bitmez tükenmez gidiş gelişleriyle tedirgindi. Artık karar vermesinin zamanı geldiğini düşündü. Bir şeyler uçuştu gözlerinden. Ayakta duracak gücünün olmadığını anladı. Yavaşça yatağının içinde doğruldu. Bir sigara yaktı. Ne kadar da çok sigara içmeye başlamıştı şu son günlerde. aldırmadı.

Tamamını Oku