Güldane
Yeni kesilmiş tezekleri istifliyordu Güldane. Kendini işine o denli vermişti ki, yanına kadar sokulan iki adamı fark etmemişti bile. “Güldane, kızım baban evde mi? ” sözüyle irkildi. “Evde Bayram amca” diyebilmişti kısık bir sesle.
-Çağırayım mı?
-Yok, kızım biz gideriz
Muhtar Bayram yanındaki iyi giyimli yaşlı adamla konuşarak eve doğru yürümeye başladı. Güldane konuşmalardan, “kızı gördün, ben senin yerine olsam kaçırmam. Gülahmet para canlısıdır, ne kadar isterse ver... “ kısmını duymuş ve yine kendisini istemeye gelenlerden biri olduğunu anlamış, yaşlı adamın giyimi ve konuşmasından şehirde yaşadığı kanaatine varmıştı. Acaba oğlu nasıl diye düşündü. Beğenmesem hiç olmazsa köyden kurtulmuş olurum diye kendi kendine teselli vererek işine koyuldu.
Çardaklı köyünün en güzel kızıydı Güldane. Güzelliği sadece kendi köylülerinin değil, civar köylerin bile genç, yaşlı tüm erkeklerinin hayallerini süslerdi. Güldane’nin güzelliğini duyanlar görmek için, görenler de tekrar görmek ve kendilerini Güldane’ye göstermek için akın akın gelirlerdi Çardaklı’ya.
Babası Gülahmet, iki karısı olan yoksul bir adamdı. Üç kız doğuran ilk karısı Gülhanım erkek çocuk doğuramadığı için üstüne Bedriye’yi kuma getirmişti. Gülahmet’in Bedriye’den de iki kızı olmuştu. Gülahmet, soranlara hep altı kanayağım var derdi. Gülhanım’dan olan ortanca kızı Güllühan’ı evlatlıktan reddetmişti, adını anmazdı kimse.
Güldane, Gülhanım’ın son beşiğiydi. On altısına yeni girmiş, ama serpilip erken büyümüştü. Bu yüzden isteyeni çok oluyordu. Babasının para için her şeyi yapabileceğini biliyordu. Büyük ablası Güllü’yü on dört yaşında Bedriye’nin kardeşine kuma vermişti. Küçük ablası Güllühan’ı Kayserili yaşlı birine vermişti. Güllühan gelin gittiği köyden bir delikanlıya gönül vermiş ve yakalanınca Adana’ya kaçmış, kadın tüccarlarının eline düşünce kendini Genelevde bulmuştu. Babası da bu yüzden Güllühan’ı evlatlıktan reddetmişti. Kaderi ablalarının kaderine benzemesin diye hem kendisi hem de üvey kız kardeşleri Yeter ve Tamam için gece gündüz hep dua ederdi.
-Kız Güldane, çabuk elini yüzünü yıka misafirlere çay ver
Bağıran Bedriye idi. Yavaşça başını kaldırıp sese doğru yönelen Güldane, annesi Gülhanım’ın kapının eşiğinde çömeldiğini gördü. Ağır adımlarla annesine yaklaşırken annesinin gözlerinin ıslandığını fark etti.
-Ne oldu ana?
Gülhanım başını kaldırmadan “yakacaklar kızımın başını, yüreği yanasıcalar” diye söyleniyordu hıçkırarak. Bedriye sert bir ses tonuyla “kadın kadın, sevinsene ki, kızın şehre gidiyor, boktan kurtuluyor. Hem adam dünyanın parasını verdi, hepimiz rahat edeceğiz “ diye çıkışıyordu Gülhanım’a. Güldane içeri girdi. Çay demlenmişti, sadece misafirlere ikram edilecekti. Yabancı adamın kendisini istemeye geldiğini anlamıştı. Ellerindeki tezek kalıntılarını kokulu sabunla yıkadıktan sonra bardakları tepsiye dizdi. Çayları doldurduktan sonra tepsiyi titreyen elleriyle tutarak misafirlere doğru ilerledi. Başı öne eğik bir şekilde tepsiyi önce Muhtar Bayram’a tuttu. Bayram yabancı adamı işaret ederek, “kızım önce İsmail Ağaya ikram etsene” dedi kızgın bir sesle. Güldane bu kez İsmail Ağaya döndü ve tepsiyi uzattı. İsmail Ağa sırıtıyordu. Ağzında birkaç dişi dökülmüştü. Kalan dişleri ise sararmıştı. Güldane onları köyün mezarlığındaki taşlara benzetti. Kendi kendine gülümsedi ama hemen ciddileşti.
-Buyur amca
-Bana Amca deme Güldane, seni Allahın emri peygamberin kavliyle istedim babandan.
İsmail Ağanın sözleri Güldane’yi şaşırtmıştı. Bu şaşkınlıkla “kime” diye bir söz çıkıverdi ağzından. Gülahmet söze karıştı.
-Seni İsmail Ağaya verdim. Manisa’ya gelin gideceksin.
Güldane elindeki tepsiyi yere düşürmüş ve ağlayarak odadan çıkmıştı. Güldane’nin odadan çıkışı Gülahmet’i kızdırmıştı. “Sen bakma ona, ben ne dersem odur. Parayı peşin isterim bir hafta içinde de alır gidersin” deyiverdi Gülahmet İsmail Ağaya.
İsmail Ağa Manisa’dan gelmişti. Askerliğini bu bölgede yaptığından daha sonra da hayvan almak için defalarca gidip gelmiş, bu nedenle yöreyi iyi biliyormuş. İsmail Ağanın karısı yeni ölmüş, o da genç bir kızla evlenmeyi kafasına koymuş ve kolayca alabileceğini düşündüğünden varını yoğunu satıp bu uzak şehre gelmişti. Tanıdıklarının önerisi üzerine Güldane’yi bulmuştu.
Güldane’nin yaşlı birine verildiği ve Manisa’ya gelin gideceği kısa sürede duyulmuştu. Buna en çok Değirmenci Efraim’in oğlu Maksut üzülmüştü. Güldane’yi herkes severdi ama Maksut bir başka severdi. Güldane’nin de Maksut’a ilgisi vardı. Güldane tezek yığınının dibinde oturup ağlarken Maksut’un at arabasıyla geçtiğini gördü ve Maksut’un da kendisini görmesi için ayağa kalktı. Maksut Güldane’yi görünce yavaşladı. Bir süre bakıştıktan sonra Güldane Maksut’a sordu;
-Beni istiyor musun?
-İstemem mi, ama babanın istediği başlığı nasıl vereyim ben? Değirmeni satsak yarısı eder.
-Kaçırsana o zaman beni.
Maksut sustu. Güldane ile aynı köyden olmalarına rağmen hiç konuşmamışlardı. Güldane’nin sözlerine hem şaşırmış hem de sevinmişti. Güldane’ye cevap vermeden gülerek sürdü arabasını. Söylediği türkünün sözleri uzaktan da duyulabiliyordu. Aradan iki gün geçmişti. Maksut’tan haber yoktu. İsmail Ağa ise şehirden dönmüş, otobüs biletlerini aldığını ve iki gün sonra Güldane’yi alıp gideceğini söylüyordu. Gülahmet, İsmail Ağanın verdiği paraları sayıp, inek, koyun, tarla almanın planlarını yapıyordu. Bedriye Gülahmet’ten kadife elbise istiyordu. Gülhanım Güldane’nin saçlarını örüp beddualar yağdırıyordu.
Gitme vakti gelip çatmıştı. Otobüsün merdivenlerini çıkarken “Boyun devrilsin Maksut” diye söyleniverdi Güldane. Cam kenarına oturmuştu. Yanında köyün mezar taşlarına benzeyen dişlerini göstererek sırıtan İsmail Ağa. Herkes keyifli idi, bir tek annesi Gülhanım ağlıyordu bir de kendisi. Otobüs, geride kalanları egzoz dumanına boğarak kendisini nelerin beklediğini bilmediği yerlere götürüyordu Güldane’yi on altısında. Güldane üzgün, Güldane endişeli, Güldane mutsuz, Güldane Maksutsuz.
“Yarım saat yemek ve ihtiyaç molası” anonsuyla irkildi Güldane. Sıkışmıştı. Tuvalete gitmek istediğini söyledi İsmail Ağaya. Birlikte indiler otobüsten. İsmail Ağa, Güldane’ye kadınlar tuvaletini göstererek kendisi de erkek tuvaletine doğru yöneldi.
“Güldane, Güldane” diye bir ses duydu Güldane ve arkasına dönüp baktığında Maksut’u gördü. Güldane’yi kolundan tuttuğu gibi, hareket ettiği andan itibaren otobüsü takip ettiği taksiye bindirip uzaklaştı mola yerinden.
Güldane artık mutlu, Güldane Maksutlu.
25.12.2007
Rahim Taş
Rahim TAŞKayıt Tarihi : 25.12.2007 17:39:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!