Baba Nasihati
Babası ile dertleşmesi, daha doğrusu; bir çıkış noktası bulabilmek için, onun deneyimlerine başvurmayı düşünmesi bile, hala evliliğinden vazgeçmediğinin bir ifadesiydi.
Delikanlının annesi de sadece dinler ama fikrini söylemezdi. Her zaman ki gibi sen haklısın tabii der, fikir ileri sürmezdi. Önceleri bu durum yaşlı adamın hoşuna gitmemiş de değildi.
Zamanla sığ münakaşalar ve surat asmalar başlayınca, oda bahaneyle akşamları dışarı çıkıp
Bir iki kadeh atmaya başlamıştı. Bu olay münakaşaları daha da arttırmıştı. O da kadehi akşam yemeklerine çevirince sürtüşmeler artıp ilişkiler eskimeye başlamıştı. Oğluna döndü ve Gece boyunca yolda geldiğini ve yorgunsa bir iki saat uzanmasını söyledi. Delikanlı uzanınca o da eski günlerine döndü.
Uyku sersemliğini henüz atamamıştı üzerinden. Yarı kapalı gözlerle kalabalığı takip ederek tuvalete girdi. Tuvaletten çıktıktan sonra bir sürü benzer otobüsün içinden kendi oto-büsünü bulamayacağını anlayınca kısa süreli bir panik yaşadı. Yolcu salonuna girip çayını içen kaptanın yanındaki masaya çöreklendi. Uyku falan kalmamıştı. Garsonun şirketten bıraktığı kim bilir kaç saattir demlenen zifir karası çayın şekerlerini atıp karıştırırken, bir yandan da son olayları düşünüyordu. Kaptanlar, yolculardan ayrı bir bölmede yardımcılarıyla çaylarını içiyor, gideceği zaman anons ettiriyordu. Bir gözü kaptanda olmakla beraber yeni mola verdikleri için daha zaman olmalı diye geçirdi aklından.
Otobüse nasıl bindiğini hatırlamaya çalıştı hafızasını zorlayarak (ayrıca nereye gittiğini de) . En son hatırladığı şehirlerarası garajın önünde taksiden indiğiydi. Takside uyuduğu için nerde ve nasıl bindiğini de hatırlamıyordu. Hatırladığı tek şey taksi şoförünün bol hayır dualarıydı. Demek ücretin üstü kalsın demişti ki kim bilir kaç lira vermişti. İçinden (bir garibanı sevindirdiği için) kendini tebrik etti. Aklına gelince elini cebine atıp paralarını saydı. Yeteri kadar olduğunu görünce öz güveni arttı. Hareket edecek arabalar anons ediliyordu, ama nereye gitmekte olduğunu bilmediğinden şoförün kalkmasını bekliyordu. En sonunda şoförü takiben arabaya geldiklerinde ön camdaki tabeladan gitmekte olduğu şehri de öğrendi.
Cam kenarındaki yerine geçmesi için yol arkadaşının kalkıp, yol vermesi gerekti. İri yarı dazlak kafalı 45 yaşlarında gösteren, traşlı ve iyi giyimli bey ismini söyleyerek buyurun dedi. Demek diye düşündü adımı söyleyecek kadar muhabbet etmişiz. Teşekkür ederim, size zahmet verdim demek istedi ise de şaşkınlıktan tek kelime çıkmadı ağzından. Aslında anlaşılamayan boğuk sesler çıkmadı değil. Yerine oturunca koltuğu biraz geriye yaslayıp gözlerini kapadı. Böyle yaparak önlem aldığını zannediyordu. Ama yol arkadaşı ısrarlıydı konuşmak için. O şehirde kaç yıldır oturduğunu sordu, ne iş yaptığını sordu, evli olup olmadığını sordu, çocukların olup olmadığını sordu, eğitimini sordu, sordu da sordu. Kaçamak cevaplar, adamı tatmin etmeyince açıklayıcı ek sorular sordu. Sonunda uyumak istediğini söyleyerek yol arkadaşının iznini rica etti. Otobüs gecenin karanlığını yara, yara varış noktasına doğru ilerlerken hala olayları hatırlamaya çalışıyordu.
Sarhoşluğu yavaş, yavaş kayboldukça bazı şeyleri de anımsamaya başla-mıştı. Gittiği istikamette; bir yıl önce ara verdikleri evliliğin ürünleri çocuklarının da bulun-duğunu, zaten unutabilir miydi ki. Zihnindeki sarhoşluğun verdiği kara noktalar aydınlanmaya başlamıştı. O gece çocukluk arkadaşı ile felekten bir gece çalarken, söz ister istemez ikisinin de mutlu olamadıkları evliliğe gelmiş, çocuk özlemi hortlamıştı. İki taraf ta mahkemeye verip evliliği sonlandırma kararını uygulayamıyordu. İçkiye başka bir meyhanede devam ederlerken konu aynı mevzuu üzerine devam ediyordu. Arkadaşının ısrarını bahane ederek dünden razı olduğu, evliliği tekrar denemeyi kabul etmiş, barışmak ve çocuklarını görmek üzere, büyük şehre gitmek için otobüs garajına gelmişlerdi. Otobüsün kalkma vaktine kadar da terminal lokantasında demlendiler. Arkadaşı onu yerine oturtup aşağı inene kadar uyumuştu bile. Bu uyku ipleri kopartmıştı.
Uyandığında sabah güneşi yüzünü yalıyordu. Gözlerini kısarak camdan dışarı baktı. Yolun yarısını geçmiş olduklarını tahmin etti. Kafasını geri yaslayıp, gözlerini kapadı. Uykusunu almış gibiydi ama yol arkadaşına uyanık yakalanmak istemiyordu. Düşüncelerine kaldığı yerden devam etti. Bir sene önce iflas edip ücretli çalışmasını mı hazmedemedi eşim diye çok düşünmüş ama aralarında ki gerginliği, iletişim kopukluğunun nedenlerini bulamamıştı. Flört ederek evlenmişlerdi. O günlerden bu günlere nasıl gelmişlerdi. İki çocuk büyütmek bir ayrıcalık istiyordu da farkına mı varamamıştı? Evlilik günü, yaş günü, doğum günü, anne olduğu günler dahil hiçbir özel günü unutmamıştı. İlk hamileliğinde; görev icabı şehir dışına sık çıktığı için yanında fazla bulunamamıştı. Bu yüzden onu suçluyor olabilir miydi acaba? Peki, niye sorunca konuşmuyordu? Niye iletişim kurmak istemiyordu? Niyeti neydi? Peki niye mahkemeye başvurmuyordu? İlk kopmada, neden gurur yapmayıp eve dönmüştü? Hareketlerin tutarsızlığı bir karara varmasını engelliyordu Çocuklarının dayanılmaz özlemi bu evliliği kurtarmaya yetecek miydi? Bu sefer de dönme sırası bende diye kendini teşvik ediyordu.
Evlilikte iki tarafta erki elinde bulundurmak, biri diğerinin üzerinde tahakküm mü kurmak istiyordu da; flört zamanında ki sevgi, saygı, itina, özlem yerini sürtüşmeye bıra-kıyordu. Atılan imzalar birbirlerinin sahibi olduğu duygusunu mu yaratıyordu? Aslında atılan imzalar iki tarafında mutlu bir evlilik sürmesi için, üstlerine düşen görevi yapacaklarının kabulü değil miydi? Zor zamanında eşinin onu terk etmesini, henüz ne zihninde ne de vicdanında makul bir yere oturtamaması; ileride yeni huzursuzlukların kaynağı olabilirdi. Çocukların huzursuz bir aile ortamında büyütülmesinden daha kötü ne olabilirdi. Bu gerginlik son bulmadıkça; çocukları da etkilemesi kaçınılmazdı. Şehre varır varmaz kayınpederinin evine gitti. Gayet iyi karşılandı. Çocuklar babalarının kucağından inip başına çıkıyorlardı. Bu manzara bütün aileyi etkilemiş ve iyice yumuşatmıştı. Eşiyle konuşmak için çocukları da alıp bir çay bahçesine gittiler. Çocuklar mutlu oynarken onlarda iletişim kurmaya çalışıyorlardı. Aradan geçen bir yıl ikisini de biraz olgunlaştırmış ve durgunlaştırmıştı. Eşi sadece dinliyor kısa yanıtlar veriyor ama hiçbir fikir açıklamıyordu. Yeniden denemeye hazırdı ama geçmişin hatalarını bilmezlikten geliyordu. Adam acaba ailesinin yanında kalmak istemediği için mi bunu yapıyor? Diye düşünmekten kendini alamıyordu. Aynı olayların hemen veya daha sonra tekrarlamayacağını kimse garanti edemiyordu. Adam hayatında olmadığı kadar ayıktı. Büyük oğlunun, kadın da küçüğün elinden tutarak kayınpederin evine gittiler.
Ya işte oğlum dedi adam bizim ayrılmamızın nedeni iletişim kopukluğuydu. Ayrıca sizleri huzursuz bir aile ortamında yetiştirmek istemedim. Yaşınız küçük olduğu için anneniz-de kalmanız uygundu. İyi veya kötü birbirinize derdinizi anlatmazsanız; sorunu çözme olanağınız olmaz. Eşinle otur konuş, ikinizde birbirinizi dinlemeyi öğrenin. İçinize attığınız her şey birikir ve bir gün patlar ki, bu patlamadan sonra geri dönüş de zor olur. Hiçbir şeyi içinize atmayın ki sorunlarınızı anlayıp, ortadan kaldırın. Sakın ha! Birbirinize sorun yokmuş gibi davranıp, sorunlarınızı biriktirmeyin.
Benden, geç kalmış bir babadan size bu nasihat.
Kayıt Tarihi : 19.9.2009 21:50:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Yaşanmış bir olayın öyküsü
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!