Alınyazık
Şampuanla henüz tanışmamış saçların sabun koktuğu dönemlerdi. Diz hizasına kadar uzardı kara saçları. Pek açık dolaşmazdı. Bazen tek bazen çift örgü yapıp akıtırdı şelale gibi baştan aşağıya. Açtığında tüm kıyafetini örter, arkası saçtan giysi gibi olurdu.
İlgisine ilk karşılık veren kızdı. Ondan öncekiler küfrederek tepki vermişti Mahir’in “sevgilim olur musun? ”sorularına. Ama Aygül’e, hissettiği halde bir yıl söyleyememişti sevdiğini. Hem komşu hem de akrabaydılar. Gidiş gelişleri Aygüllerin evlerinin önünden oluyordu Mahir’in. Evlerinin önüne kadar hızlı bir şekilde yürüyor, evlerinin önüne geldiğimde yavaşlıyor, sigara yakıyor, muhabbetini sevmedikleriyle bile dakikalarca konuşuyordu. Sırf Aygül görsün diye. Ezberlemişti Aygül Mahir’in geçiş saatlerini. Mutlaka ya pencereye, ya çöp dökmeye ya da masa örtüsü silkmeye çıkardı. Görüş mesafesi uzak olsa bile birbirilerinin tebessümünü anlardı. Sonra neşeli bir şekilde ıslık çalarak yoluna devam ederdi Mahir.
O gün sokağa çıkma yasağı getirilmişti. Ama mahallenin çocukları, gençleri yine hep sokaktaydı. Ne olduysa o gün oldu. Yedi sekiz arkadaş, tankların gölgesinde nöbet tutan askerlerle sohbet ediyordu. Siyaset falan derken laf kızlara gelmişti. Herkes isim vermeden sevdiğinden bahsediyordu. O sırada Aygül evlerinin önüne çıkmıştı. Arkadaşlarından birisi Mahir’i dürttü 'bak seninki kapıda'. Şaşırmıştı Mahir. Arkadaşlarından hiç bir şeyi saklamazdı. Hatta ballandırarak, abartarak, bazen yapmadıklarını da yapmış gibi anlatırdı. Ama o güne kadar, Aygül’den hiç kimseye bahsetmemişti. Sanki bahsederse onun adına leke gelecek gibi düşünüyordu. Şaşkınlığını üzerinden atarak arkadaşına “nerden biliyorsun benimki olduğunu” diye sordu. Arkadaşı, “kız kardeşim ile konuşmuşlarmış, bana da kardeşim söyledi” diye izah etti. Mutluluk verici, harika bir haberdi bu Mahir için. Heyecan ve cesaretle Aygül’e yöneldi. “Seni seviyorum” dedi. Baktı, güldü, başını önüne eğdi ve hızlı bir şekilde eve girdi Aygül. Perde aralığından bir de öpücük yollayıverdi Mahir’e. Kutlamalıydı bunu. Evde açılmamış şarabı vardı Mahir’in. Getirip arkadaşlarına ve askerlere ikram etti. Artık bir sevdiği ve bir seveni vardı. Bildiği bütün türküleri söylüyor, oynuyordu. Duramıyordu yerinde.
çatı katındaki odanın
kuytu bir köşesinde
kumaşındaki eski yağmurların
hüzünlü kokusuyla