Öykü Alınyazık Şiiri - Rahim TAŞ

Rahim TAŞ
132

ŞİİR


2

TAKİPÇİ

Öykü Alınyazık

Alınyazık

Şampuanla henüz tanışmamış saçların sabun koktuğu dönemlerdi. Diz hizasına kadar uzardı kara saçları. Pek açık dolaşmazdı. Bazen tek bazen çift örgü yapıp akıtırdı şelale gibi baştan aşağıya. Açtığında tüm kıyafetini örter, arkası saçtan giysi gibi olurdu.

İlgisine ilk karşılık veren kızdı. Ondan öncekiler küfrederek tepki vermişti Mahir’in “sevgilim olur musun? ”sorularına. Ama Aygül’e, hissettiği halde bir yıl söyleyememişti sevdiğini. Hem komşu hem de akrabaydılar. Gidiş gelişleri Aygüllerin evlerinin önünden oluyordu Mahir’in. Evlerinin önüne kadar hızlı bir şekilde yürüyor, evlerinin önüne geldiğimde yavaşlıyor, sigara yakıyor, muhabbetini sevmedikleriyle bile dakikalarca konuşuyordu. Sırf Aygül görsün diye. Ezberlemişti Aygül Mahir’in geçiş saatlerini. Mutlaka ya pencereye, ya çöp dökmeye ya da masa örtüsü silkmeye çıkardı. Görüş mesafesi uzak olsa bile birbirilerinin tebessümünü anlardı. Sonra neşeli bir şekilde ıslık çalarak yoluna devam ederdi Mahir.

O gün sokağa çıkma yasağı getirilmişti. Ama mahallenin çocukları, gençleri yine hep sokaktaydı. Ne olduysa o gün oldu. Yedi sekiz arkadaş, tankların gölgesinde nöbet tutan askerlerle sohbet ediyordu. Siyaset falan derken laf kızlara gelmişti. Herkes isim vermeden sevdiğinden bahsediyordu. O sırada Aygül evlerinin önüne çıkmıştı. Arkadaşlarından birisi Mahir’i dürttü 'bak seninki kapıda'. Şaşırmıştı Mahir. Arkadaşlarından hiç bir şeyi saklamazdı. Hatta ballandırarak, abartarak, bazen yapmadıklarını da yapmış gibi anlatırdı. Ama o güne kadar, Aygül’den hiç kimseye bahsetmemişti. Sanki bahsederse onun adına leke gelecek gibi düşünüyordu. Şaşkınlığını üzerinden atarak arkadaşına “nerden biliyorsun benimki olduğunu” diye sordu. Arkadaşı, “kız kardeşim ile konuşmuşlarmış, bana da kardeşim söyledi” diye izah etti. Mutluluk verici, harika bir haberdi bu Mahir için. Heyecan ve cesaretle Aygül’e yöneldi. “Seni seviyorum” dedi. Baktı, güldü, başını önüne eğdi ve hızlı bir şekilde eve girdi Aygül. Perde aralığından bir de öpücük yollayıverdi Mahir’e. Kutlamalıydı bunu. Evde açılmamış şarabı vardı Mahir’in. Getirip arkadaşlarına ve askerlere ikram etti. Artık bir sevdiği ve bir seveni vardı. Bildiği bütün türküleri söylüyor, oynuyordu. Duramıyordu yerinde.

Kısa sürede mahallede duyuldu. Duyulması bir bakıma iyiydi. Kimse ilişmiyordu. Ancak Aygül’ün annesi ve ninesi yasak koymuşlardı. Görüşmelerine imkân yoktu. Küçük kâğıtlara mektup yazar küçük kız kardeşiyle yollardı Mahir. Bir yıla yakın öyle sürdü. Sonra bunlar evde imece usulü halı dokumaya başladılar. Mesleği marangozluk olduğundan halı tezgâhını Mahir’e kurdurmuşlardı. Tekrar çağırsınlar diye her gittiğinde tezgâhın bir yerini yapar, bir başka yerini bozardı Mahir. Sonra bozulacak yerlerini Aygül’e öğretmişti. Yorulduğunda bozar, Mahir’in gelmesini beklerdi.

Halı dokuma işi bitmişti ama görüşebilmek için yeni yöntemler bulmuşlardı bile. Tuvaletleri evin dışında, en az elli metre uzaktaydı. Hane halkı geceleri televizyonda dizi veya filmlere kendilerini kaptırınca, Aygül tuvalet bahanesiyle dışarı çıkardı. Tenha bir yer bulur, Aygül’ün saçlarının sabun kokusunu çekerdi burnuna Mahir. O uzun saçlarını koluna dolayıp oynardı. Sonra gece buluşmaları da öğrenildi, yine yasak konuldu.

Bir yandan çalışan Mahir, bir yandan da okumayı ihmal etmiyordu. Üniversite sınavını kazanınca gurbete düşmüştü yolu. Aygül’ün ise isteyenleri artıyordu günden güne. Mahir’in babası, Aygül’ü istemeye gelenlere “bu kız benim gelinim olacak” diyerek vaz geçmelerini sağlıyordu. Aygül’ün ninesi ise “senin benim kızıma altın alacak gücün mü var” diyerek karşı çıkıyordu. Bu sözlü sataşma ve tartışmalar sürerken babası Mahir’e “gel bu kızı kaçır” diye mektup yazdı. Çünkü üniforma meraklısı annesi Aygül’e talip olan üniformalıya kızını ille de verecek. Büyüklerin bir bildiği var ve üstelik sevdiğim kız elden gidiyor düşüncesiyle döndü Mahir. “Benimle geliyor musun? dedi Aygül’e. Ablası da daha önce kocaya kaçtığı için babasına 'ben kaçmayacağım' diye söz verdiğini söyleyerek Mahir’in teklifine hayır yanıtını verdi. Küskün bir halde döndü yeniden gurbete Mahir.

Terslikler üst üste gelmeye başlamıştı. Okulu yarım bırakan Mahir’i askere aldılar. Üç aylık askerken kardeşini kaybetmişti. Cenazeyi memlekete götürdüklerinde, gördü Aygül’ü. Ama yüzüne bakmadı hiç. Yüreği yanarken sevgili düşünebilir miydi? İzin bitti, birliğine döndü acılı bir şekilde.

Biraz zaman geçmişti. Annesi, cenazede Mahir’in ona bakmadığını, artık sevmediğini söyleyerek talip olan bir üniformalıyla söz kesmeye bile kalkışmıştı. Kardeşinden aldığı bir mektupla öğrenmişti olanları. Mektupta “Ağabeyi sen artık o kızı unut, o öldü” demişti kardeşi. Herhalde kızı başkasına verdiler diye düşündü Mahir. İzin alıp memlekete gitti. Komşular hoş geldin demek için dolmuştu eve. Mahir’e bakanın gözleri ıslanıyor, başlarını sağa sola sallayarak dizlerine vuruyorlardı usulca. El ayak çekildikten sonra kardeşiyle baş başa kaldı. “Anlat bakalım nedir bu hikâye” dedi kardeşine. Kardeşi “öldü” deyip vurdu kafayı yattı. Kardeşinin üzmemek için ayrıntıları anlatmadığını düşündü. Ama acaba kime verdiler diye düşünmekten de kendini alamıyordu Mahir.

Ertesi gün sabah erkenden kalktı. Aygül’ün kardeşi bir tabak helva getirdi. “Ne oldu, nenen mi öldü” diye sordu Mahir. Çocuk cevap vermeden hıçkıra hıçkıra gitti. Annesine baktı, helvadan bir çay kaşığı dolusu aldı. Yutamadı. O sırada annesinin gözünden yaşlar boşaldı. Tuttu kolundan doğru Aygüllere. İçeri girer girmez, duvarda asılı fotoğrafının üzerinde örtü gördü Mahir. Ölenlerin fotoğraflarının üzerine vitrin süsü gibi bir örtü konularak yüzlerinin örtüldüğünü biliyordu. Sobanın kenarına oturdu. Titriyordu. Konuşulanları duymuyor, gözleri kinle bakıyordu Aygül’ün annesine. İnanamıyordu. Bir başka odaya geçip kız kardeşine sordu. Babası etkisi yüksek kalp ilaçları kullanıyordu. Aygül üniformalı talibini kabul etsin diye annesi, ninesi muskaları suya katıp içirmeye çalışıyorlarmış. Aygül de kızarak “nedir sizden çektiğim” deyip babasını ilaçlarından bir kaçını yutmuştu. Hastaneye yetiştirememişlerdi.

Takvim yaprakları kopartılmamıştı o günden sonra. Mezarını sordu, köyde dediler. Önce mezarı buldu, sonra hastane ve savcılık raporlarını. Kabullenemiyordu Mahir. Ama Kara saçlı kız yoktu artık.

06 Temmuz 2006

Rahim TAŞ

Rahim TAŞ
Kayıt Tarihi : 25.7.2006 10:03:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Yaşanmış bir öykü.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Rahim TAŞ