Bu şehir yok mu
Ah bu şehir…
Sevdayı bir bulup
Bir kaybettiğimiz
Kendimizi unutup sokaklarında
Sabahladığımız şehir…
Maviye gidiyorum
Denize büyüyor ayak izlerim
Elim ayağım kazma kürek
Sessizce mezarını kazıyorum sensizliğin
Denizin başladığı
Ayak izlerimin bittiği yerdeyim…
Kırdın diye aşkın kalbini
Kırdım mahpusluğun
Demir parmaklıklarını
Kırdım ve
Firar ettim gönül zindanından
Saldım zincirlerini umudun
Kasım kokuyor
Buram buram Kasım…
Hazan terliyor
Issız avuçlarımda…
Yanık bir şarkı düşüyor dilime
Uzak Haziranlardan…
Geçmişin satır aralarından sıyrılıp
Doğduğum kente gitsem
“Böyle keder gördün mü? ” diye sızlanıp
Dertlensem İstanbul’a bir tepeden
Üstelik o sabah
Yağmur yağsa İstanbul’a
Martın son baharın ilk günleriydi
Müjgan Abla bizim mahalleye taşındığında
Kapısındaki mor salkımların renginde
Perdeler astı eski evin pencerelerine
Mor salkımlar dökülse de günün birinde
Perdeleri kalacaktı ya geride
Çok dünler önce ama dünkü gün gibi
Hayal değil kurmamıştım
Düş hiç değil uyumamıştım
Gerçek ama masalın ta kendisi
Çocuk günlerimden biri
Portakal kokulu portakal reçelli
Eyüp’ün sabrıyla
Dağların suskunluğunu
Giyindim…
İlmeklere aldım sevdayı
Dantel dantel
Bir ipek örtü gibi işledim
Maviye saldım sevdamızın çıpasını
Yosun tutsun diye yüreğimde gözlerin…
Bak dudaklarıma tutundu sözcükler
Dilini yuttu zaman
Bu sevda tütsüsünde
Bu gece
Rakılı koyu mavi karanlığa inat
Gözlerim maviyi özlüyor
Maviyi bekliyorum…
Ciğerlerim yosun
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!