“Gitme! ”
diye bağırdı
yüzünde çıplak hüzün:
ayrılık
sesinin tam ortasında derinine bir çatlak.
Çatlaktan içime damlıyordu ayrılık
Kaldırım taşı.
Kırık kaldırım taşının gri rengi…
Gri renkte kulağımdan süzüldü bir damla tuz
elbisesini giyindi yanı başımda
toprağa uzanan okyanus
Kollarımı açtığımda kulaklarını kapadın
dudaklarımı açınca kollarını
yuvarlak
tül bir eşarptı ayrılık
boydan boya yırttık kumaşını
Güzel saçlı ağlayan kadın
tenin kurumasın ha soğukta.
Çantamda yumuşak uçlu kalem
o kadar ağırdı ki çıkaramadım
dalları bedenime saplandı
Perdeleri çektik.
Kapıyı kilitledi ruhun
Savaş karanlığı çöktü,
aynalar sus pus.
O an
Cebimde büyülü bir merhem
yok ki süreyim
canımda başka bir can…
Dişlerime sıkışmış bir ıslık
yok ki
çalayım!
Yalnız mısın çok mu,
aç mısın beni düşünürken
yoksa tok mu?
Toz musun buz mu?
Toz olup tuza bulanan …
Şu aranızda yatan adam!
O adamı
ben öldürdüm!
Kıyıda boş şezlongdu
hasırın altında oturan kedi
gizli gizli mutfakta ağlarken işsiz
Biz
uzun bir çığlığız
kokusuyla birbirimizi yakan
derisinden demir yapılmış
(sıcak) .
Dokun her şey büyüsün
Rüyamdaki seslerden sana
küskün oyuncaklar yapacağım:
bir ev yahut
ağlayan bir bebek
hiç olmayacak şeyler işte…
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!