Yaş otuz beş! yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.
Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Dante Alighieri (1 Haziran 1265, Floransa - 13 Eylül 1321, Ravenna) Asıl adı Durante olan İtalyan ozan ve politikacı.56 yaşında öldü.
Neden, otuz beş yaş Dante'nin ömrünün ortası? Nedeni basit. (Dante Alighieri, ünlü İtalyan filozof, Kayıp Cennet ve İlahi Komedya en ünlü eserleridir. Cahit Sıtkı Tarancı’nın Otuz Beş Yaş şiirinde sözü geçen Dante bu Dante'dir.) 35'inde ilahi yolculuğuna çıkan Dante gibi 35'ine geldiğinden sözeder şair. Dante 35’inde ilahi yolculuğuna çıkar çünkü insanın ancak 35’inden sonra dünyevi etkilerin dışına çıkabileceğini düşünmektedir. (İlahi Komedya) Böylece bu yaştan sonra insan hayatının ikinci dönemi başlar. Yani Dante insan hayatını 35’i merkez alarak iki ayrı ömre bölmüştür. Bu yüzden ömrünün yarısındadır ilahi yolculuğuna çıktığında.
+Beatrice
Dante denince ilk akla gelen isim belki de onun sonsuz bir aşk ile bağlandığı Beatrice'dir. Dante'nin çocukluğu ve gençliği hakkında çok az bilgiye sahip olunsa da, şairin dokuz yaşındayken kendisinden bir yaş küçük Beatrice'e aşık olduğu kesin olarak bilinmektedir. Komşuları Floransa'lı şövalyelerden olan Folco di Ricovero de' Portinari'nin kızı Beatrice ile komşularının evindeki bir eğlence sırasında tanışmıştı. Tanıştığı ilk andan beri Dante Beatrice'e büyük bir tutkuyla bağlandı. Beatrice ile ikinci kez karşılaştığında on sekiz yaşındaydı, bu ikinci karşılaşmadan sonra Beatrice'e olan sevgisi daha da derinleşti. Beatrice'e olan aşkı yazımını ve şiire olan bakış açısını büyük oranda etkileyecekti; İlahi Komedya'nın tohumlarını atan belki de Beatrice'e olan aşkıydı. Dante aşkından sevgilisine hiçbir zaman söz etmemiştir, nitekim 1288 yılında Beatrice Floransa'lı şövalyelerden Simone dei Burdi ile evlendi. Fakat Beatrice evliliğinden sadece iki sene sonra, 1290'da, yirmi dört yaşında öldü. Beatrice'in ölümünden sonra Dante çalışmalarına daha sıkı sarılmış, Latin edebiyatı ve felsefeye kendisini adamıştır. Kuşkusuz Beatrice'in ölümü Dante için büyük bir şoktu ve yazarın yazım hayatını da fazlasıyla etkiledi. Beatrice'in çok genç bir yaşta ölmesi, Dante'nin onu ölümsüzleştirmesine yol açmış, fikriyatında Beatrice'e maddi, ölümlü ve insani bir görünümden ziyade manevi, ölümsüz ve ilahi bir görünüm vermesine neden olmuştur.
-Gemma
Dante daha 12 yaşındayken ailesi tarafından Gemma di Manetto Donati ile sözlenmiştir. Ailesinin de ısrarlarıyla, 1295 yılında Floransa'lı tanınmış Donati ailesine mensup Gemma ile evlendi. Gemma'dan Pietro ve Jacapo isimlerinde iki oğlu ve Antonia isminde bir kızı olmuştur. Dante ile Gemma'nın mutlu bir evlilik geçirdikleri söylenemez. Bir çok kaynağa göre Dante Gemma ile olan evliliğinde hiçbir zaman mutlu olamadı. Yine de Dante evliliğin kutsallığına inanan birisiydi ve Gemma ile olan ilişkisine dair pek bir kanıt yoktur, kendisi de bundan eserlerinde bahsetmemiştir.
Dante sürgün edildikten sonra karısını bir daha görememiştir.
Cahit Sıtkı Tarancı, (4 Ekim 1910, Diyarbakır – 13 Ekim 1956, Viyana) . Asıl adı Hüseyin Cahit olan Türk şair.46 yaşında öldü.
Otuz Beş Yaş Şiiri
Yaş otuz beş! yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
...
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.
...
Neylersin ölüm herkesin başında.
Uyudun uyanamadın olacak.
Kimbilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak,
Taht misali o musalla taşında.
1946-Cahit Sıtkı Tarancı
Bu şiire hakim olan zaman şimdiki zamandır. Otuz beş yaşına gelmiş bir insanın geçmiş ve geleceğine bakışı vardır.Şiir otuz beş mısradan oluşmuştur.(5x7)
İlk iki mısradan sonra şair bütün şiirde pişmanlık,yalnızlık ve ölümden bahsetmektedir.
Kimbilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
mısrasından da açıkca anlaşılacağı üzere; Şair;
Dante gibi insan hayatını 35’i merkez alarak iki ayrı ömre bölmemiştir.
*Cebbaroğlu Mehemmed.Şair Attila İlhan`ın şiiridir.
**Çok büyük tarihi bir yanılgıyı çözümleme çabasıdır... yazdıklarım...şiir yazma amaçlı; niyetli değil... Sadece webde ve sadece Türkçe 'Yaş Otuz Beş' tıkladığımda 13.400 konu başlıklı sonuç aldım.01.05.2007. 17:05.
Lütfen bilimsel yönde yardımcı olunuz.
***Otuz Beş Yaş Şiiri,1946 Cumhuriyet Halk Partisinin Şiir Yarışmasında birincilik ödülü almıştır.Tarihte benzeri olmayan çok önemli ve aydınlığa doğru devrimlerimizi gerçekleştirmiş olan Cumhuriyetimizin de o dönemde 1946-1923=33 yaşında ve şairinin de gerçekten 35 yaşında olmasının ve bu şiirin özellikle ilk mısrası nedeni ile; duygusal bir atmosferde birinci seçilmiş olmasında çok büyük bir etken olduğunu düşünüyorum.Şu bir gerçektir ki şair ve bu şiirin ün kazanmasıyla birlikte 'Yaş otuzbeş yolun yarısı -şiirin ilk mısrasından- halkımızca bir nevi atasözü gibi benimsenmiş ve bugüne dek söylene gelmiştir; hala da öyledir.Herkesin bildiği ve hatta ezberlediği yadsınamaz bir doğru gibi bilinçlerimizde,bilinçaltlarımızda bir şekilde yer edinmesine neden olmuştur.Amacım Dante`den kaynaklanan bu hatanın bilinmesi ve gerçeğin hepimiz; özellikle ve mutlaka yeni...gelecek nesiller için düzeltilmesidir.Bu hayata bakış ve onu yorumlayışımıza; ...realist... ve daha olumlu yönde bir bakış açısı kazandıracaktır. Saygılarımla...03.05.2007-22:40
****BU BIR ŞİİR DEGİLDIR.
Şiirle ilgili yapmış oldugum bir araştırmadır ve sanırım bunu ilk *****ben tespit ettim. 09.05.2007
OTUZ BES YAS SIIRI
Yas otuz bes! yolun yarisi eder.
Dante gibi ortasindayiz ömrün.
Delikanli çagimizdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yasina bakmadan gider.
Sakaklarima kar mi yagdi ne var?
Benim mi Allahim bu çizgili yüz?
Ya gözler altindaki mor halkalar?
Neden böyle düsman görünürsünüz,
Yillar yili dost bildigim aynalar?
Zamanla nasil degisiyor insan!
Hangi resmime baksam ben degilim.
Nerde o günler, o sevk, o heyecan?
Bu güler yüzlü adam ben degilim;
Yalandir kaygisiz oldugum yalan.
Hayal meyal seylerden ilk askimiz;
Hatirasi bile yabanci gelir.
Hayata beraber basladigimiz,
Dostlarla da yollar ayrildi bir bir;
Gittikçe artiyor yalnizligimiz.
Gökyüzünün baska rengi de varmis!
Geç farkettim tasin sert oldugunu.
Su insani bogar, ates yakarmis!
Her dogan günün bir dert oldugunu,
Insan bu yasa gelince anlarmis.
Ayva sari nar kirmizi sonbahar!
Her yil biraz daha benimsedigim.
Ne dönüp duruyor havada kuslar?
Nerden çikti bu cenaze? ölen kim?
Bu kaçinci bahçe gördüm tarumar?
Neylersin ölüm herkesin basinda.
Uyudun uyanamadin olacak.
Kimbilir nerde, nasil, kaç yasinda?
Bir namazlik saltanatin olacak,
Taht misali o musalla tasinda.
Tek kelime ile harika.
Olgunluk çağının başlangıcıdır otuz beş yaş.Yaşamı tüm çıplaklığıyla görme yaşıdır.Bende 41 yaşında biri olarak bu duyguları yaşadım.Ama karamsarlığa kapılmadan her yaşın güzelliğini doyasıya yaşabilmeliyiz.
bir kaç merdiven daha üstte olmalıydı bu şiir..tutup onun bunun şiirini getirenler oraya biraz düşünmeli...bu şiiri de onu da....
Yalandır kaygısız olduğum yalan.
Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız
Hatırası bile yabancı gelir
Hayata beraber başladığımız dostlarla da
yollar ayrıldı bir bir gittikçe artıyor yalnızlığımız..
Gökyüzünün başka rengi de varmış
Geç fark ettim taşın sert olduğunu
su insanı boğar ateş yakarmış
Her doğan günün bir dert olduğunu
insan bu yaşa gelince anlarmış.......
Ayva sarı,nar kırmızı sonbahar
Her yıl biraz daha benimsediğim
Ne dönüp duruyor havada kuşlar
Nerden çıktı bu cenaze ölen kim
Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar........
Neylersin ölüm herkesin uyudun uyanamadın olacak
Kimbilir nerde,nasıl,kaç yaşında
Bir namazlık saltanatın olacak
Taht misali o musalla taşında.
Cahit Sıtkı'nın bu şiirini lise yıllarımdan bu yana severek,bıkmadan,kendimde,hayatıma yakın çok şeyler bularak okurum.Bence herkes ömrü boyunca en az bir şiir ezberlemeli.Gönül ister ki çok ezberlensin ve bağıra bağıra içten samimi bir şekilde okusun....Size bir şeyler katacaktır bu ve sizi mutlu edecektir......
yaşayarak daha iyi anlaşılıyor bu şiir okulda okurken bu kadar farkında değildim ama her yaşta anlaşılır mükemmel bir şiir
En sevdiğim şiirlerden biri.Bu şiirin anlamını ancak 35 yaşından sonra çözüyor insan.Her dizesi beni anlatıyor sanki.C.sıtkı'nın ölümsüz şiirlerinden biri bence.İyiki yazmış diline sağlık şairin.
Yolun yarısı yaş otuzbeş. Ezbere bildiğimiz nadir şiirlerden bir tanesi. Teması, işlenişi, ses uyumu. Dante yolun yarısının yaşın otuzbeşinde olduğunu söylediğinde böyle güzel bir şiirin ortaya çıkacağını bilme gibi düşüncesi olmamıştır. Yazan yüreğe sağlık olsun.
ÖLMEK KORKUSU
- Cahit Sıtkı TARANCI 'ya -
Yıllarca ışık saçan adanmış bir mum gibi
Damla damla eriyip vakit gelince bitmek
Bahar yeline binip kanlı bir akşam vakti
Yıldızların yüzdüğü okyanuslara gitmek
O esrarlı ülkeden bilmem dönüş var mıdır ?
Ama hiç gitmedim ki bunu nerden bileyim
Yüzümdeki çizgi ne, saçımdaki kar mıdır ?
Bu yüz benim yüzüm mü, Allah 'ım bu ben miyim ?
Aynalar hey aynalar bu ne biçim şaka bu ?
Böyle heyecanlara gelemem bilirsiniz
Unuttunuz mu nedir kırkımda olduğumu
Ben gibi bir gariple niçin eğlenirsiniz ?
Bunca sene değişen meğer ayna değilmiş
Kader ordan oraya nasıl savurmuş beni
Ruhum daha doğmadan aşka mahkûm edilmiş
O ümîd o bekleyiş yakmış kavurmuş beni
İnsafsız senelerin tatlı vaadlerine
Ta gönülden inanmak ah ne saf aldanış o
Bir gün hazan telâşı girince bahçelere
Geçmişin hasretiyle ne yürekten yanış o
Harap gönlüm Tanrı 'dan bir davet bekler gibi
Her akşam ve her sabah kulaklarım sestedir
Biter ansızın ömür en güzel yerinde belki
Hayat terennümü güç ilâhî bir bestedir
Ah kimse bilmeyecek sabah sabah ölen kim
Kim bu sessiz sedasız ağır ve vâkur giden
'Kalp' diyecek şüphesiz raporlarında hekim
Ve kimse sormayacak aslını cenazeden
Derler ki yüce sırrı fen bilmez akıl almaz
Oysa basit bir denklem kefen sükût artı su
Şükür ancak o zaman hiç bir şeyciğim kalmaz
Ne yoksulluk ne servet ne de ölmek korkusu
(Kadıköy / İstanbul - Ocak 1975)
Zekâi BUDAK
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine aittir.
Bu şiir ile ilgili 141 tane yorum bulunmakta