Osmanlı yaşam şartlarının; kuruluş ve yükseliş dönemlerinde, üzerine oturduğu temel; nesnel olmasına rağmen bu nesnellik hep tabumsak olukla söyleniyordu. Tabumsak söylemle belirtilen yanlar, hep ön plânda olmakla tabuya dek söylemler hep ahalinin anlama ve anlatım bilinciydi. Çünkü tabular hep bir şeyleri gizlerdi. Ne ahali tarafından bilinsin istenmiyorsa o alan tabucu inanç söylemleri ile gizlenirdi.
Siz aklı, bilgiyi, bilinci, sorunu değil inancı imanı tartışır olurdunuz. O da bir yere kadardı. Bir yerden sonrası günah olmakla istiskal (suskun) olurdunuz. Osmanlı da devlet bilinci de ahali nazarında bir tabudur. Tarihsel hafıza içinde gizlenen köleci hafıza olmakla köleci hikâyeler kutsanıp yüceltilmekle, kölecilik ahaliye; kulluk biati, devlet olma, devlet kurma hikayesi gibi söyleniyordu.
Bu tutum içinde ideoloji üreten Osmanlı baştan sona kadar var olan kısma kadar bir devlet bilinci bir devlet hafızası arşivi oluşturmamıştı. Arşiv anlatılan kadardı. Anlatılanda duruma göre yorumlanan kadardı. Buna rağmen güç kendi şartlarını dayatmakla gerçekti. İman diye söylediği de Arap geleneğiydi.
Bu gelenekçi söylem devlet hafızasının yerini tutan bir sahiplenmeyi nakleden hafıza olmuştur. Padişahın çevresinde zorunlu olarak oluşan hafıza, ahalinin bilinci olmamakla; ahalideki de bir devlet bilinci hafızası değildi. Devlet ahalinin biati kadar devletti. Ahali de devlet bilinci kadar biatti, imandı.
Ne zaman güneş batsa bu son gecem diyorum
Vazgeç yalan dünyanın köhne saltanatından
Yetişir bunca keder, bunca elem diyorum
Her şey sağır içimde ne şiir ne musiki
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta