Osmanlıca… Son zamanların bir başka gündemi… Şimdi de şu sıralar Osmanlıcanın zorunlu ders olarak okutulup okutulmayacağı konusuyla meşgul olmaya başladık. Bakalım bu tartışmanın sonu nereye varacak?
Tabi bu konu tartışılırken işin içine başka tartışmalar da giriyor ve konu kasıtlı olarak tamamen amacından saptırılıyor. Meselâ deniyor ki “Osmanlıca bir saray dilidir. Halkın konuştuğu dille bir alakası yoktur. Öğretip da ne olacak öğrenenler mezar taşı mı okuyacaklar. ” vs. vs.
Aslında tüm bu tartışmaların dışında başka bir şeyi konuşmakta yarar var gibi geliyor bana. Her şeyden önce bir tespit yapmak gerekiyor. Doğru bir tespit… Osmanlıca bir dil midir? Ya da böyle bir dil var mıdır? Öncelikle bu soruya bir cevap bulmak gerekiyor.
Daha küçük bir uç beyiyken adını Osmanlı İmparatorluğu’na vermiş olan Osman Bey hangi dili konuşuyordu acaba? Anasından konuşmayı öğrendiğinde hangi dili öğrenmişti? Ya da Osman Bey’in mensubu olduğu oba, boy, beylik hangi dille okuyup yazıyor ve konuşuyordu? Evet, bildiniz, Türkçe… Bu kadar basit… Türkçe…
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
Geçti istemem gelmeni,
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta