Osmanlı'da Devlet1 - Padişah

Recep Akıl
905

ŞİİR


4

TAKİPÇİ

Osmanlı'da Devlet1 - Padişah

Padişah, bazı İslam hükümdarları tarafından kullanılan ve yücelik belirten bir unvandır. Farsça bir sözcük olup ‘şahların en büyüğü’ manasına gelmektedir. Esasen İslamiyet öncesi İran'da hüküm süren Sasani hükümdarlarının sıfatı iken daha sonra Osmanlı hükümdarları ve Delhi sultanları tarafından benimsenmiştir. Kelimenin aslı eski Farsça olup ‘bey, efendi, muktedir’ anlamına gelen ‘pati’ ve ‘hükümdar’ anlamına gelen ‘şah’ kelimelerinden oluşmuştur.

Osmanlı hükümdarları padişah unvanını 1421'de devletin başına geçen II. Murat'tan itibaren kullanmaya başlamışlardır. II. Murat dönemine dek ‘sultan’ unvanını kullanan Osmanlı padişahları ayrıca halife, hakan ve kayser unvanlarını da kullanmışlardır. Bu unvanlardan padişah İran geleneğine, sultan ve halife İslam geleneğine, hakan eski Türk geleneğine, kayser ise Rum geleneğine işaret etmekte ve Osmanlı İmparatorluğu'nun eski İran, Abbasi, Türk ve Rum imparatorluklarının varisi olma iddialarının altını çizmektedir.

Padişahlık hem halife ve hem de sultan makamlarını ihtiva eden bir unvandır. Kanun-ı Esasi’de Osmanlı hükümdarı sadece padişah unvanıyla tanımlanmış ve diğer unvanları kanun metninde yer almamıştır.

Osmanlı Devleti'nde yönetim merkeziyetçi bir yapıya sahipti. Devletin yapısı Padişaha bağlı idi. Padişah, bütün ülkenin hâkimi, idarecisi ve sahibi sayılırdı. Tüm devlet kurumları aralarında Sadrazam ve Divan-ı Hümayun olmak üzere hepsi Padişaha karşı sorumluydular.

Diğer Türk devletlerinde olduğu gibi Osmanlıda da hükümdar (padişah) mutlak hâkim güç olmuştur. Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan 1808 Sened-i İttifak’a kadar Osmanlı Devleti’nde padişahın otoritesi hiçbir zaman sorgulanmamış ve kısıtlanmamıştır. Öte yandan padişahın yetkileri her ne kadar sınırsız olarak tarif ediliyor olsa da pratikte o bile kanun, töre ve şeriata uymak zorunda olduğu için yetkileri sınırsız olmamıştır. Hal böyle olunca sınırsızlık kavramı fiili olarak ortadan kalkmıştır.

Padişah, görev ve yetkilerinin bir kısmını, devlet teşkilatı içindeki, müesseselere ve yüksek kademeli memurlara devretme keyfiyetine sahipti. Sadrazam ve Divan-ı Hümayun'un diğer üyeleri, padişahın en büyük yardımcılarıydı. Divanda, devletin birinci derecede önemli mülki, idari, mali, siyasi, askeri meseleleri görüşülüp padişah adına karara bağlanır, padişahın onayına sunulurdu.

Genel olarak söylenecek olursa, padişahın yetkilerini, halkı korumak ve onlara karşı adaletli olmak, kanunlara uygun bir şekilde ülkeyi yönetmek, sınırların güvenliğini sağlamak, sefere çıkarak ülkenin sınırlarını genişletmek, halkın ekonomik ve sosyal refahını artırmak, orduya komutanlık etmek, Divan-ı Hümayun’a başkanlık etmek, ferman yayınlamak, devlet memurunu görevinden almak, herhangi bir görevliyi kulluk hakkı veya yargı yetkisi gibi nedenlerle cezalandırmak mallarına el koymak, örfi hukuku uygulamak olarak vaz etmek mümkündür.

Osmanlı İmparatorluğu (Devlet-i Aliyye-i Osmâniyye), kurucusu Osman Bey Gazi’den son padişah IV. Mehmed Vahideddin Han’a kadar 36 padişahın hükümdarlığında 623 yıl hüküm sürmüş bir cihan İmparatorluğu’dur. Cenab-ı Hakk cümlesine rahmet ve mağfiret eylesin. Âmin! 22.09.2017 Derleme Recep Akıl

Recep Akıl
Kayıt Tarihi : 18.6.2021 04:02:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


OSMANLI İMPARATORLUĞU Osmanlı İmparatorluğu (Devlet-i Aliyye-i Osmâniyye), Oğuz Türklerinden Osman Gazi'nin kurduğu Osmanoğlu Hanedanı'nın hükümranlığında varlığını sürdürmüş çok uluslu Sünni Müslüman devlet. 1299 (bazı tarihçilere göre 1302) yılında Bugünkü Türkiye’nin Bilecik ilinin Söğüt ilçesinde kurulmuş bir beylik iken 1453 yılında II. Mehmed’in İstanbul’u fethedip Bizans İmparatorluğu'na son vermesiyle imparatorluk hâline gelmiştir. En geniş sınırlarına 1683 yılında ulaşmış, Orta Avrupa'nın bir bölümü ile Balkanlar'ın tamamı, Kuzey Afrika'nın bir bölümü, Hicaz, Mezopotamya, Kafkasya'nın bir bölümü ve Anadolu üzerinde hâkimiyet kurmuştur. 1699 yılında Karlofça Antlaşması sonrası gerilemeye başlamış ve 1922 yılında saltanatın kaldırılması ile birlikte yıkılmıştır. İlk Osmanlı tarihçilik geleneğine göre Osmanlı ailesi (Âl-i Osmân), Oğuz Han nesline dayanan ve kendilerine beylik kurma yetkisi tanınmış olan Kayı Boyu’ndan gelmektedir. Osmanlı Devleti’nin kurucusu olan Osman Bey’in tarihî bir şahsiyet olarak ortaya çıkışı, Bizans’a karşı gazâ yapan Selçuklu uç bölgesindeki Türkmen beyliklerinin oluşturduğu siyasî şartların bir sonucudur. Onun müstakil bir bey oluşu da 1302’de bir Bizans ordusunu yenişinden ve uç bölgesinde yerel Bizans idarecilerine (tekfur) karşı giriştiği mücadelelerden sonradır. Osmanlı tarihlerinde ailenin kökeni, beyliğin kuruluşu menkıbevî bir tarzda anlatılmakla birlikte Osman Bey’in babasının Ertuğrul, onun da babasının adının Gündüz Alp olduğu bilinmektedir. Bunların dışındaki ata adlarıyla ilgili şecerelerin herhangi bir tarihî değeri yoktur. Osman Bey’den sonra yerine geçen oğlu Orhan Bey zamanında ilk defa Rumeli topraklarına geçilerek burada kalıcı bir siyaset izlenmeye başlandığı gibi beylik oluşumunun ilk adımları da atılmıştır. Aşiret yapılanması içinde örfe dayalı idare geleneği, önde gelenler/eşitler arasında giderek Osman Bey’in seçkinleşmesi ve liderliği üstlenmesi bu siyasî dönüşüm için belirleyici olmuştur. Bununla birlikte salt aşiret yapılanması yanında Selçuklu devlet teşkilâtından da etkilenilmiş olunması tabiidir. Bu merhalede Osman Bey ve silâh arkadaşları arasındaki bağlar önem kazanmış ve ilk siyasî teşekkülün çerçevesi şekillendirilmiştir. Beylik sürecinin devlet pozisyonunu kazandığı I. Murad ve özellikle Yıldırım Bayezid döneminde gerçekleştirilen askerî, idarî organizasyon, merkezî sistemi güçlendirme ve hızlı fütuhat, bunun için gerekli insan gücü kaynaklarını teşkilâtlandırma gibi âmillerle yerleşik devlet vasfı, görünüşü ve düzeni sağlanmıştır. Fâtih Sultan Mehmed’in faaliyetleriyle tekâmül etmiş haliyle klasik Türk-İslâm devlet modeli ortaya çıkmış ve bu durum tek hanedana dayalı güçlü bir merkezî idare tarzının yerleşmesiyle diğer benzeri devlet yapılanmasından farklılaşmış, bu sayede kalıcılık temin edilmiştir. Böylece Fâtih Sultan Mehmed dönemiyle Osmanlı Devleti ‘imparatorluk’ sürecine girmiş, II. Bayezid, Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman devirlerinde bu gelişme pekişmiş ve yerleşmiştir. 26 Ocak 1699’da adını bugün Sırbistan sınırları içinde bulunan bir kasaba olan Karlofça’dan alan ve Osmanlı ile başlarında Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu bulunan diğer Kutsal İttifak devletleri (Avusturya, Venedik ve Lehistan) arasında imzalana bir barış antlaşmasıyla gerileme dönemine giren Osmanlı İmparatorluğu buna rağmen dünya siyasetindeki belirleyici etkisini iki yüz yıl daha sürdürmüş ve nihayet 1922 yılında tarih sahnesinden çekilmiştir. 13.03.2010 Derleme recep akıl

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Recep Akıl