Osmanlı Apo'yu paşa yapardı... 'Yeni Osmanlıcılar' harekete geçti ZAMAN'ın Prof.Dr'u Mümtaz'er Türköne'nin açılımcı teklifleri
Mümtazer Türköne, Abdullah Öcalan'ın maaşa bağlanıp Bodrum'a gönderilmesini istedi..
22 Ekim 2009 / 00:50
Profesör Mümtaz'er Türköne, Kürt sorununun çözümü için Öcalan'ın da dahil edileceği bir genel affın şart olduğunu söyledi. Türköne, Osmanlı'nın isyan bastırırken, elebaşıları affedip, 'Başıbozuk paşası' olarak sürüp, maaş bağladığını hatırlattı. Abdullah Öcalan için de benzer bir fomül uygulanmasını gündeme getirdi: 'Apo da Bodrum Türkbükü'ne gönderilebilir'
Akşam Gazetesinden Şenay Yıldız Siyasetbilimci ve Zaman Gazetesi köşe yazarı Prof. Dr. Mümtaz'er Türköne ile yaptığı röportaj..
Dün sabah saatlerinde İstanbul Küçük Çamlıca'daki Su Köşkü'nde buluştuk. Kürt konusundaki çalışmaları ile oldukça iyi tanınan bir isim olan Türköne, Kürt açılımı kapsamında Polis Akademisi'nde düzenlenen üçüncü çalıştaya da davet edilen isimlerden. 'Türklük ve Kürtlük' adlı kitabı ile Türkiye'nin Kürt açılımına neden ihtiyacı olduğunu anlatan Profesör Türköne, Osmanlı'nın isyanları bastırmak için ele başıları affedip, paşalık rütbesi vererek maaşa bağladığını anımsattı ve şu öneriyi yaptı: 'Osmanlı gibi büyük düşünülmesini öneriyorum. Yani Apo'ya paşa rütbesi verilebilir. Osmanlı mantığıyla yaklaşırsanız, Bodrum Türkbükü'ne gönderilmesini öneriyorum'. Mümtaz'er Türköne'nin sorularımıza yanıtları şöyle:
12 Eylül davasından yargılandınız? O dönem Kürt sorununa nasıl bakıyordunuz?
12 Eylül öncesi Kürt sorunu Türkiye'de sol siyasetin konusuydu. Bizim de sosyalistlerin, Marksist-Leninistlerin arasında bir fraksiyon olarak gördüğümüz bir gruptu. Türkiye'nin Kürt siyasal hareketi ile tam olarak yüz yüze gelmesi PKK'nın 1984'te Eruh baskınından sonradır. Sanıyorum pek çok kişi de ilk kez o zaman bir ayrılıkçı Kürt hareketi ile karşılaştı.
12 Eylül süreci sonrası Çiller'e yazdığınız söylenen 'vatan için kurşun atan da, sıkan da şereflidir' sözü çok tartışma yarattı. O dönem mi MHP çizgisinden kaymaya başladınız?
12 Eylül sonrası Türkiye'de ideolojik kutuplaşmalar çöktü. Bu nedenle, MHP çizgisinde kırılma veya değişme değil, 12 Eylül'den sonra Türkiye'de her şey değişti, biz değişmedik. Tansu Hanım'la ilgili bana atfen söylenen bu söz benim değil. Kimin yazdığını söyleyemem ama liderlerin söylediği sözler -başkaları yazsa da- onlarındır. Abdullah Çatlı ile 12 Eylül öncesi aynı ülkü ocakları genel merkezinde çalıştık. Çatlı'nın Susurluk kazasında ölümü üzerine benim kendisi ile yakınlığım bilindiği için bu söz bana atfedildi. Ama ben yazmadım. Asıl maceram şu: 12 Eylül sürecinde birçok insan öldü veya geleceğinden oldu. Ben 'biz niye vuruştuk? ' sorusunun sadece gençlik ideolojimizle açıklanabilecek basitlikte olmadığını gördüm. Mülkiye'de siyaset bilimi diploması aldıktan sonra, kendimi akademik çalışmalara verdim. Bilimsel disiplin insanı çekiç ve örs gibi vura vura şekillendirir. Artık kendini ideolojilerin dünyası ile sınıflandıracak bir tarafın kalmaz. Ben bilimsel çalışmanın şekillendirdiği bir insan olup çıktım. Herhangi bir ideolojik tercihle olaylara bakmıyorum.
GENEL AF ŞART
Açılımın başarıya ulaşması için PKK'ya af şart mı?
Af olmadan bu iş çözülmez. Psikolojik eşiğin açılması için bu affın gerçekleşmesi lazım. Bu af, devlet tarafından iyi niyetini yapıcı tavrını gösteren bir adım olur. Ondan sonra Kürtlerin ihtiyaç duyduğu güveni sağlar.
Bu af Öcalan'ı da kapsamalı mı?
Af kişiye özel olmaz. Meclis'ten 'Abdullah Öcalan isimli kişi bu affın dışında kalsın' diye bir af çıkaramazsınız. Türkiye bu açılım ile kendisin perişan eden sorunu çözecekse, Abdullah Öcalan'ın gözlem altında tutulması, zorunlu ikamet gibi yöntemler düşünülebilir. Bu, bir isyan bastırma yöntemi eğer devlet açısından bakarsak. Devlet isyan bastırıyor. Bunun için devlet isyanın elebaşılarını affeder. Osmanlı çok isyan bastırmış bir devlettir. İsyanı bastırırken isyanı başlatanı affeder, çok uzak bir vilayete atar, sonra da maaş bağlar ona. Bir de ayrıca paşa rütbesi verir. Bunlara da 'başıbozuk paşası' derler. Osmanlı'da 3 tür paşa vardır: Askeriye paşası, mülkiye paşası, başıbozuk paşası. Yani Apo'ya paşa rütbesi verilebilir Osmanlı mantığıyla yaklaşırsanız.
Bir örnek var mı Osmanlı tarihinden verebileceğiniz?
Tezakir'in 4'üncü bölümünde 1860'lı yıllarda Ahmet Cevdet Paşa'nın Kozandağı isyanını bastırmaya gidişi anlatılır. İsyanı aşiret reisleri ve halkın önde gelenleri ile oturup konuşup, isyancılarla uzlaşınca, asilerin başındakilere paşalık rütbesi verip, Edirne'ye mecburi ikamete gönderiyor. Çukurova'dan Edirne'ye sürülüyor yani. Sonra da maaşa bağlanıyor.
Abdullah Öcalan'ı nereye süreceğiz peki bu senaryoda?
Osmanlı gibi büyük düşünülmesini öneriyorum. Bana kalırsa, Bodrum'a, Bodrum Türkbükü'ne gönderilmesini öneriyorum. Cevdet Paşa olsa, öyle yapardı diyelim.
MHP ve CHP ikna edilebilir mi af konusunda?
Türkiye'de demokratik açılım öncesi ve sonrasında özellikle batı illerinde oya dönüşmeye müsait bir anti-Kürt dalga var. MHP de, CHP de bu oyların peşinde. Toplumdaki bu dalga tersine döner ve açılımdan yana bir hava oluşursa, MHP'nin de direnç göstermesini beklemekten vazgeçeriz. MHP'nin de CHP'nin de tavrı, toplumdan gelen tepkilere göre oluşuyor.
'Bu Kalp Seni Unutur mu' ya senaryo yazıyor
GAZİ Üniversitesi'ndeki görevinden emekli olup, İstanbul'da kendisini oğlu Oğuzhan'ı (7) büyütmeye adadığını anlatan Prof. Dr. Türköne, İstanbul Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde Türk Modernleşmesi dersi veriyor. İstanbul'daki yeni hayatında Tomris Giritlioğlu'nun cesaretlendirmesi ile senaryo yazmaya başlayan Türköne, 'Hatırla Sevgili'nin ardından, yeni vizyona giren 'Bu Kalp Seni Unutur mu? ' ve 'Kasaba' dizileri için yoğun senaryo çalışması içerisinde olduğunu anlatıyor. Ülkücü geçmişi nedeniyle dizilerdeki sağ karakterlere hayat veren Türköne, bu hikayelerin bir kısmında tanıklık ettiği olaylardan yola çıkıyor.
EŞİMİN KONUMUNA DİKKAT EDİYORUM
Eşinizin AKP İstanbul Milletvekili olması sizi AKP çizgisine yakınlaştırdı mı?
Biliyorsunuz erkekler eşlerinin sözünden çıkamaz (gülüyor) . Her sabah hangi konuda yazacağıma dair talimatı eşimden almıyorum ama gündelik hayatta eşimin konumunu dikkate almak zorundayım. Ben bir aydınım. AKP'yi değil, politikaları içinde doğru bulduklarımı destekliyorum. Eşimin siyasette başarılı olmasını isterim ama onun bedelini o ödeyecek, ben değil.
ÖCALAN İYİ BİR TAKTİSYEN
Bu tabloda, Öcalan'ın hala bu kadar etkin ve söz sahibi olması sizi rahatsız etmiyor mu?
Öcalan'ın PKK ve Kürt siyasal hareketi üzerinde bu kadar ağırlığını devam ettirmesinin 2 nedeni var. Birincisi, bir ortak payda olarak alternatifi yok. İkincisi, Kürtlerin kafasına yatan akılcı politikalar öneriyor. Şu anda çözümden yana olması gibi. Yoksa, 1999'dan beri cezaevinde bulunan ve 'ben devletin emrindeyim' bile diyen bir liderin bu kadar karizmasının olması imkansız görünüyor. Ben Bunu Öcalan'ın Türkiye, Kürtler ve dünyanın içinde bulunduğu siyasi şartları okuma yeteneğine ve geliştirdiği politikalar bağlıyorum. İyi bir teorisyen ve taktisyen. İyi bir stratejist olduğunu söyleyemem.
Başbakan Erdoğan her fırsatta 'bedel ödemeye hazırız' diyor. Açılım başarılı da olsa, başarısız da bu bedel ödenecek mi?
Yapılan kamuoyu araştırmaları açılımın, toplumda tepki yarattığını gösteriyor. Ben kısa vadede açılımın tepki yaratacağını, orta vadede bu tepkinin dengeleneceğini düşünüyorum. Kürt sorununu çözmüş bir Türkiye'de MHP diye bir parti kalmaz. CHP'nin de mutlaka DTP'nin yer aldığı alanda yer alması ve rakip olması lazım. Kürt Kemalizmi'nin partisi DTP ile Türk Kemalizmi'nin partisi CHP arasında bir dengenin oluşması gerekir.
Açılım tartışmaları ile beraber ulus-devlet konsepti de tartışılmaya başlandı. Sizce de bu geçen yüzyıla ait ve misyonunu tamamlamış bir kavram mı?
Türkiye'de ulus-devlet ile üniter devlet kavramları karıştırılıyor. Üniter-devlet, federal-devletin karşıtı. Ulus-devlet ise farklı bir şey. Ulus devletler çağının sona erdiği de bir hikaye. Dünyada hala ulus devletler düzeni işliyor. Türkiye de ulus-devlet yapısını korumak zorunda.
AĞAR HAKLI
Mehmet Ağar 'Dağda gezeceklerine, düz ovaya inip siyaset yapsınlar' sözleri ile ilgili AKŞAM'ın Genel Yayın Yönetmeni İsmail Küçükkaya'ya 'Eğer o dönem desteklenmiş olsaydım, bu süreç çoktan çözülürdü' dedi. Siz bu sözleri için ne diyorsunuz?
O dönem ben çok yakından takip ettim. Mehmet Ağar bunu tek başına yapmadı. O dönemde bu açılım lafları başlamıştı. Sanıyorum askerlerle oturup konuştuğu zaman 'bu işi siyaset çözer' lafları ediliyordu. O da manzarayı gören bir siyasetçi olarak öne geçmek istedi. Yoksa, kendisinin icat ettiği bir şey olduğunu sanmıyorum. Evet, Ağar haklı çıktı demek lazım. Ve o zaman Ağar'a karşı çıkanların nedeni haksızdı. O, şiddetin alternatifi olan siyaseti önermişti. Siyasete karşı çıkmak şiddeti savunmak anlamına gelir.
Siz zaten 'Türklük ve Kürtlük' adlı kitabınızda PKK'nın siyasallaşmasını desteklediniz, değil mi?
Evet, anlamına bakarsanız PKK aslında Partiya Karkeren Kurdistan açılımında bir siyasi parti. Ama şiddet araçlarını kulanan illegal bir siyasi yapı. Şiddet araçlarını bırakması demek, legal hale gelmesi demektir. Türkiye'de ihtiyaç olan da budur.
34 PKK'lının teslim olmasını nasıl yorumluyorsunuz?
Türkiye'de şiddet denendi ve iflas etti. Asker de bunu gördü ve hükümete 'sen çöz' dedi ve destek verdi. Askerin, hükümetin demokratik açılımında desteği var. Ben bu projenin Sadece Genelkurmay değil, MİT gibi, Dışişleri gibi büyük ölçüde devletin kurumları içinde oluşturulduğunu düşünüyorum. Tarihin bir akışı var ve bu sorunun çözümünden yana bir akış mevcut. 34 kişinin teslim olması aynı şey ve güven ortamı oluşturmak için bunlar iyi niyet gösterileri.
Dursun ElmasKayıt Tarihi : 23.10.2009 18:04:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
[email protected]
MUSTAFA KEMAL OLMASAYDI
BUGÜN BU MECLİS OLUR MUYDU?
Atatürk’ün kurduğu yüce mecliste sekiz yeni üniversite kurulmasını öngören kanun tasarısının görüşülmesi sırasında Ulu Önder Atatürk’ün cennetmekân annesi ZÜBEYDEHANIM adının oğlunun Yunan’ı denize döktüğü İzmir’de kurulacak bir üniversitemize verilmesi teklifi hükümet tarafından benimsenmediğinden aynı hükümetin üyeleri tarafından reddediliyor.
İnsanın kanını donduran, tüylerini diken diken eden bir haber,
İnsanı utandıran, kahreden bir haber,
İçerisinde sadakatsizlik ve kadirbilmezlik olan bir haber.
***
O Zübeyde Hanım ki o Ulu Önder Atatürk’ü yani Mustafa Kemal’i doğurmasaydı. Türkiye doğmayacak, Türk milleti olmayacaktı.
O Zübeyde Hanım, o mübarek kadın bir Mustafa Kemal doğurmasaydı bu gün bu topraklarda Âmine Hatunun doğurduğu nebiler nebisi Yüce Peygamberimizin kurduğu İslam dini de olmayacaktı. Açınız bakınız Cuma Namazı kimlere farzdır. Hür olmayan bir insan bu faraziyeyi yerine getirebilir mi getiremez mi? Hürriyeti olmayan bir milletin dinini yaşaması mümkün mü, değil mi?
Tabii ki değil!..
Peki, ne olacaktı o zaman?
Minarelerde ezanlar okunmayacak yerine çanlar çalacaktı.
Ahmet’in adı Coni, Mehmet’in adı Yorgo olacak, Ayşe Keti, Fatma Suzi olarak dünyaya gelecek, ocağımızda baykuşlar ötecekti.
O Zübeyde Hanım olmasaydı Türk’ün tarihinde bir MUSTAFAKEMAL olmayacaktı. Tarihimizde var olan şan ve şerifimiz noksan kalacak Türk’ün adı duyulmayacaktı.
Mustafa Kemal olmasaydı vatan olmayacaktı yurt olmayacaktı.
Mustafa Kemal olmasaydı Çanakkale olmayacak, istiklal marşı yazılmayacak, gönderde dalgalanan bayrak olmayacaktı.
Mustafa Kemal olmasaydı ar olmayacaktı, namus olmayacaktı, şan ve şeref olmayacaktı.
Mustafa Kemal olmasaydı vatan ve namus olmayacaktı.
***
Zübeyde Hanım’ın doğurduğu Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu yüce mecliste eğer ki İzmir’deki bir üniversitemize Zübeyde Hanım Üniversitesi adı verilseydi bu yasanın kabulü için havaya kalkan parmakların sahipleri hiç kimseye nasip olmayan ve olmayacak bir gururun sahibi olacaklardı. Bu millet o mübarek kadına ve Ulu Önder Atatürk’e karşı görevini yapmış olacak, gelecek nesillere ve tarihimize karşı sorumluluklarını yapmış olacaklardı.
Olmadı.
Bir yanımız eksik kaldı.
O yasa görüşüldüğünde iyi ki vekil değil, milletten birisiydim. Sadece bu teklifin reddedilmesiyle yüreğimin yanması, ruhumun kan ağlamasıyla yetindim. Millet değil de vekil olsaydım ve kurulacak bir üniversiteye Zübeyde Hanım’ın isminin verilmesi talebine karşı çıkıp yasaya red oyu verseydim red oyuna kalkan o parmağı bir kara taşın üstünü kor yine kara bir taşla ezerdim, ezerdim, ezerdim.
Cehaleti ezer gibi, gaflet ve dalaleti ezer gibi, karanlıkları ezer gibi ezerdim.
***
TBMM’de sekiz yeni üniversite kurulmasını öngören kanun tasarısının görüşmeleri sırasında İzmir’de kurulacak üniversiteye Atatürk’ün annesi ‘’Zübeyde Hanım’’ isminin verilmesi istemi reddedilince buraya kurulacak üniversitenin adı “Kâtip Çelebi Üniversitesi” olacak.
Bunun yanında:
Ankara'da “Yıldırım Beyazıt Üniversitesi”
Bursa'da “Bursa Teknik Üniversitesi”
İstanbul'da “İstanbul Medeniyet Üniversitesi”
Konya'da “Konya Üniversitesi”
Erzurum'da “Erzurum Teknik Üniversitesi”
Kayseri'de “Kayseri Abdullah Gül Üniversitesi” ve
Antalya'da “Uluslararası Antalya Üniversitesi” kurulacak.
Bu tasarruf karşısında bir sözümün altını bir kere daha çizmek isterim. O Zübeyde Hanım o kahramanı doğurmasaydı bugün ne Erzurum vardı, nede Antalya, ne de oğlunun Yunan’ı denize döktüğü İzmir vardı. Kayseri’de yoktu Kayseri’de adı üniversiteye verilen Abdullah Gül’de yoktu.
Eğitimci yazar ve şair dostum Dursun Elmas’ın dediği gibi o Atatürk olmasaydı:
*
Bayrak olmazdı gönderde
Çan çalardı minarede.
Baykuş öterdi camide
Atatürk'üm olmasaydı.
*
Zübeyde Hanım olmasaydı Atatürk’ümüz olmazdı, Atatürk’ümüz olmasaydı Türklüğümüz olmazdı. Gönderde dalgalanacak bayrağımız, üzerinde yaşayacak vatanımız olmazdı.
Arımız namusumuz, dinimiz imanımız olmaz, Anadolu olmazdı.
***///***
Mehmet Şükrü Baş 20 Temmuz 2010 Elazığ Nurhak Gazetesi
Yanlış anlama arkadaş, amacım şiirimi pazarlamak değil..bu sayfaya gelenlere belki bir ses , bir ders olur mu diye..
HA GAYRET
Sen bir yan dan ben bir yandan
Yıkmaya az kaldı ha gayret
Arasat’ta kalmış gibi
Bakmaya az kaldı ha gayret
Arkandan kazar kuyunu
Görmüyon mu oyunu
Sürü edip Türk soyunu
Çekmeye az kaldı ha gayret
Yıllardır yapılır hesap
Kılıcını biler kasap
Anadolu asıl hesap
Çıkmaya az kaldı ha gayret
Kapa gözün kulağını
Hele sat sav toprağını
Göndere kendi bayrağını
Çekmeye az kaldı ha gayret
Irkı kaşı dini kaşı
Sömürü soygundur işi
Eteğindeki o taşı
Dökmeye az kaldı ha gayret
Liboş dinci ver el ele
Dinamit koyun temele
Kendi köyünde amele
Tekmeye az kaldı ha gayret
Efendin nerde oturur
Yavru yuvadan götürür
Bu riya bizi bitirir
Kokmaya az kaldı ha gayret
Eğilmek marifet değil
Kul olmak tarikat değil
Soydurmak şeriat değil
Bu ezber hakikat değil
Çıkmaya az kaldı ha gayret
Orhun’dan beri bu güne
Neler yazar bir bak düne
Lök gibi düşman önüne
Çökmeye az kaldı ha gayret
Kör oldun tozdan dumandan
Bir ders almadın zamandan
Ülkenden dinden imandan
Çıkmaya az kaldı ha gayret
Mahmut Nazik 29.05.2009 Mersin
TÜM YORUMLAR (14)