Yüce oğuz soyunun, Kayı boyundanım ben.
Atalarımdı benim,Altın Dağları delen.
Orta Asya,ana yurt ilk mekândı bizlere,
Bir kurt düşüp önüme, yol göstermiş kadere.
Aslımız ve neslimiz, göçebe bir kavimdi.
Varlığım:Atım, karım, kara çadır evimdi.
Moğol belası vardı, tepemizde dolaşır,
Biz beladan kaçtıkça o, arkadan ulaşır.
Bir taraftan bozkırın,aman vermez kıtlığı,
Öbür yandan Moğol’un ürpertici çığlığı.
Tabiatın bu iki, acımasız şerrinden,
Kaçtık kurtulmak için ve işte gerçek neden.
Ordan oraya koştuk,dolaştık uzun zaman,
Beğenmedik birini Mohan, Ahlat, İran.
İki rivayet vardı, her ikisi de mübah,
Başımzda Gündüz Alp veya da Süleyman Şah.
Küçük Asya’yı bize, seçmişler yurt olarak.
Kısa bir zaman için, olmuş belki ilk durak.
Oguz’un asil nesli, Selçuk ve Kayı boyu,
Anadolu şerefle taşıyacak bu soyu.
Selçuk, Kayı ve İlhan aynı kol aynı soydan.
Her biri bir güneştir geçmişi aydılatan.
Karış karış bu yurdu kanımızla besledik.
İslâmın nuru ile dantel dantel süsledik.
Kılıç çaldık apansız, haçlı sürülerine.
Bir tanesi geberse bin gelirdi yerine.
Şanlı tarihimizde altın sayfalardı bu,
Artık Türk beylerinin emrinde Anadolu.
Uzun yıllar Selçuk’lu pişirdi potasında.
Bu,ulu Osmanlı’nın kaderiydi aslında.
Osman Gazi Söğüt’te, beyliği devralırken,
Biliyordu burada devletti filizlenen.
Gecelerden bir gece, ne ulvi ne mukaddes.
Süslerdi rüyasını, Osman’ın tatlı bir ses.
Bu ne muhteşem bir şey,bu ne güzel rüyadır.
Göbeğinden fışkıran koskoca bir çınardır.
Rüyasında:Şeyhinin koynundan çıkan bir nur,
Karnına girer girmez ulu bir çınar olur.
Boydan boya gökleri,kaplar bu ulu çınar
Tanrı sanki Osman’a ab-ı hayatı sunar.
Bu rüyayı yoracak, ancak bir kişi vardı.
Bütün müşkül işleri, herkes ona sorardı.
Akıl ve mantık ile deva olurdu derde.
Şeyh Edebali diye anılırdı çevrede.
Rüyasına girende, yoracak olan da O,
Osman’ın rüyasında gerçeği bulan da O.
Şu koskoca dünyayı misket kadar gören O,
Büyük devlet fikrini, Osman Beye veren O.
Dünya çok büyük diyen Osman Beye bak ne der.
Büyük dediğin kimdir, görelim büyük nedir.
“Bizim küçüklüğümüz bu dünyayı büyütür.
Hırs ve bencilliğimiz, asıl bizi küçültür.
Dünya bir insan için, bir ömür için büyük.
Bir soy ve bir ırk için sandığımızdan küçük.”
Babasından Osman’ın aldığı nasihat var.
Ertuğrul Bey oğluna, bu bahsi şöyle açar.
“Soyumuzun ışığı,yolumuzun nuru O,
Adalet kantarının tavizsiz gururu O.
O’na karşı gelsen de,onu alma karşına.
Bu benden bir nasihat,hem vasiyettir sana.”
Mümkün mü karşı gelmek? Emir böyle atadan.
Şeyhin öğüdü ise, şöyle gelir arkadan.
“Beysin,beyliğini bil,artık öfke yok sana.
Biz suçlasak da seni, hak verilmez kızmana.
Bizde geçimsizlikler,yanılmalar olacak,
Senin aklın, hoş görün buna çare bulacak.
Sana affeylemekle,adil olmak yakışır.
Kötülüğü, sırtında insan olmayan taşır.
Kimseyi hor görüp de, çoğaltma düşmanını.
Öfkene mağlup olup, dökme kendi kanını.
Boy ve soyundan olan kimseye düşman olma.
Sakı din kardeşini, düşman ile bir tutma.
Yoldaş dostluğu başka,soy dostluğu başkadır.
Soyu sopu ayrının dostluğu sözde kalır.
Seçerken dostlarını,kılı kırk yarıp da seç.
Adalet de,sevgi de sen herkesten öne geç”.
Daha nice tavsiye ve nasihatlar ile,
Bazen kırar, incitir Osman’ı bile bile.
Çünkü gömüştü onun ruhundaki alavi.
Sakinleştirmek gerek arada bir bu devi.
Osman,cesur ve yiğit kaynayan bir volkandı.
Sevgi ve şevkati de nasihatla uyandı.
Ve işte bundan sonra,Şeyh iffetli kızını,
Verip, kendine damat, eylemiştir Osman’ı.
İşte Şeyh’in koynundan çıkan hilalin sırrı.
Döndürdü has bahçeye,Osman’daki bozkırı.
Kayıt Tarihi : 28.9.2008 19:32:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!