Gökler dinlenir semaverinde gecelerin
Tutam tutam birikir hayaller yapraklarda
Sonra yaşlı kirpiklerinden birer damla olup
Düşüverir değil mi gözlerin?
Yorgun köylünün sert ayaklarındaki çorapta
Yirmi yıllık bir naftalin
Kokusu ağır, nasırı ise kaşıntılı
Civani zamanlarından kalma
Bir meydan okumadır, ağrılı...
Kaderi işte, çekilecek, alnında yazılı
Ve hayat...Ona ezelden beri zor
Ahirette yaşayacaklarını bir de ona sor.
Vardır bir bildiği:
"Kederin haşimliğini hiddetkarı olan gafillere değil,
hizmetkarı olan gurebalarına sor"
Sözlerinde bulursunuz mahcubiyetini.
Belki bir odun karası demliğinde,
Yazarsınız ezbere hikayesini.
Ya da baltasını tutan ellerin,
Cerihasından çıkanı görünce
Çektiği eziyetin ne kadar pembemsi olup,
Ya da sızlanırken hayatının,
Toz pembe olmadığına karar verebilirsiniz.
Bu eziyet ve vaziyetnamede,
Gül bahçelerinden Gülizar çiçekleri açılır içinde
Gülizar yengemizi elinde çorba kasesiyle görünce.
"Gülgüli entarisiyle
Al yanağa oturur pembeden ifadesi.
Pek güzidedir,
Osman dedenin hanımefendisi."
deyişinden sonraki,
Yengemizin fatanetli gamzesinde,
Görüverirsiniz bir yastığa işledikleri fıtratlarının
Ömür kilometresindeki sürüş becerisini.
İçine pamuk toplarından
Pamuk gibi dört çocuğu yerleştirip,
Sonra da işlenen gül bahçeleri üzerinde
Pamuktan topları birer birer hayat rüzgarıyla
Dikenli bahçelere serpiştirivermişler.
"Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetimize"
diyemeden bu rüzgar öyle şiddetli esmiş ki...
Ülkenin dört bir yanına dağılıverince
Kendi bahçelerinin gülleri de bir bir soluvermiş.
Eee... dikenler durur mu?
Gülizar yengemizin gönlündeki haşmetleri
Zamanla dehre izi gibi artınca
Her hatırlanışta bata çıka
Ne üzüm bağında üzüm,
Ne de üzüm üzüm gözlerde fer bırakmış.
Düşün düşün boştur işin, usulünce
Osman dede de açık açık düşünmekten vazgeçip,
Kapalı kapalı bir düşünme illetine tutulmuş,
Sormayın gitsin.
Giden gitsin, gizli gizli ağlamak da neyin nesi?
Sanki giden gelmiş de affetmemesi,
Bu da üstünde tahin ezmesi.
Eh...dede...dede...
Havada bulut, iyisi mi sen,
Bu olanları tümden unut.
Ne bağı budamışsın, ne de bahçeyi.
Ne yapsın bu yaşta Gülizar yenge,
tek başına Osman dedeyi?
Pamuklar pamukçuklarıyla beraber
Ülkenin dört bir yanında,
Gül dikenlerine yapışınca,
Rüzgar da bırakmış artık esmeyi.
Bu masal böyle giderse biz de unutalım kereveti,
Aksın hayatın kasaveti.
Her işin vardır bir temiz niyeti
İyisi mi bahçedeki papağanı yakalayıp,
"Umut umut" diyen sözcüklerini,
Bağ dehresiyle kesip,
Dedenin "unut unut" diyen dillerine aşılayalım.
Yengemizle beraber,
Arap sabununa güzelce daldırıp,
Bir hamleyle sıkıp,
Son yirmi senenin kirini, pasını iyice çıkartalım.
Toz pembe hayalleri bırakıp,
Pamuk renginde bulutlarda,
Üfüre üfüre kurutup,
Ülkenin dört bir yanına uçuralım.
O gün gökyüzü uyanır, rüzgarlar eser,
Yapraklar kımıldanır,
Damlalar, bağlarına bereket yağdırır.
Gül çiçekli yastıkların içinde
Kalpten pamuk ve pamukçuklarla
Yumuşacık, huzur dolu rüyalara dalınır.
Belki bir gün...
Bu sözle çıkarız masalın kerevetine,
Osman Dede'nin Manzumesi'nde.
Kayıt Tarihi : 7.6.2021 17:17:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Civani: Gençlik Haşim: Ezen, kıran, yaran, parçalayan Gafil: İlerisini düşünmeyen, dikkatsiz, tembel Gureba: Garipler, kimsesizler Ceriha: Yara Gülgüli: Gül renkli, pembe Güzide: Seçkin, beğenilmiş Fatanet: Zihin açıklığı, bir şeyi çabuk ve iyi anlamak Gamze: Yan bakış Fıtrat: Tabiat, huy, mizaç İllet: Hastalık Kasavet: Gam, keder, tasa
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!