Osê Şiiri - Süleyman Kaya

Süleyman Kaya
514

ŞİİR


1

TAKİPÇİ

Osê

OSÊ

birina kür e xedar
hêline evinê
kü birin çebü pêde
çı lı jıvistane çi ji li havinê
êş ü mêş bahra xwadiyê birinê
...
derin ağırsa yara
yuvadır sevdaya
yara oluştuktan sonra
kışı yazı ne farkeder
haşare keder sahipler

...
Sinê Xurüqê tepesine heykeli dikilmeli.Boynu hafif öne eğilmiş olmalı.Cocukken bu boyun bu kafayı zoraki kaldırabiliyordu.Yürürken sağa sola sallanarak yürürdü.Elliyi geçkin -aşkın yaşa gelmiş hala aynı perde...
Kocatepedeki Atatürk’ün haykelinden biraz farklı olmalı. Elbette.Amerikanın Abide-i Hürriyet heykelinden az biraz küçük olmalı.Koca tepedeki,düşünceli mağrur ve vakur,elindeki sığarasından marifet olarak bilmeli.Atlantikteki dünyada hüküm sürerek maharet...
Bizim Osmanın boynu bükük,başı eğik iri bir et bir kemik kalmış iskeletten olmalı.Dünya aleme dersi tebabat –tarihe ise haceti ibret olmalı.Öyle heybetli olmalıkı ki sert rüzgalara,fırtınalara,kobra,skorski helikopterlerinden atılan-alacak roket mermilerine ve Rus yapısı kalşinikof marka seri atan tüfek mermilerine de dayanıklı olmalı...
Birgün olsun okula gitmemişti.Okuma yazma bilmiyordu.Tek tük Türkçe kelime yi de Anadaoluya amellelikten ve iki yıllık askerliten ithaldı.Zorda kalınca zar zor kendini ifade edebiliyordu.Ama birkaç yıldır okullan yatıyor,okullan kalkıyordu.Akşamları okulda yatıyor sabahları okuldan kahvaltı ediyordu.Şimdi okullu olmuştu.Okulu evi gibi seviyordu.Allah’ın kendisine çocukluğunda veremediğini şimdi bolca veriyorudu.Anlaşılan Allah’ın sevilen kullarındandı....
Daha gün ağırmadan ”.İvvvvvuuu hee,! İiiivvvvvu he! ”diye bağırarak yatağından fırladı.Çoluk çocuk bu seslen ani refleksle ağlaşarak yatakların ortasında yarı oturur vaziyette gözlerini ovuşturup babalarına baktılar.Eşi de aynı vaziyette yataktan fırladı.Ona” (küro ose –oso osmano xereê.Çi ye! Çibü! Xudê xerkê Çibü?) herif,hayrola! Hayırdır İnşaallah,Ne oldu Usman? “ dedi.
Osê,”bir şey yok hanım.Çocuklara söyle uyusunlar,bir şey yok.Ben bir rüya gördüm.Kurt bizim avluya hayvanlarımıza-keçilerime dalmış,birbir öldürüyurdu.”dedi
Eşi,yataktaktan kalkıp pencereye doğru yöneldi.Daha aydınlık sökmemişti.Perdesiz pencereyi açıp avluya baktı.Hayvanları avluda geviş getiriyorlardı.Gerçekten ose’nin korkunç bir rüya gördüğünü anladı.Ona” osê, hayvanlarımız sağ salim,kurt filan dadanmamış.Daha erken sen yatağa uzan rahatına bak”
Ose’nin gördüğü rüya gerçekti.Hafiften sağ elini destek yaparak yataktan doğruldu,beli ağrıyordu.İçinden” dün sırtladığım un çuvalından olmalı “ dedi ve ayağa kalktı.Pencereye doğru ilerledi.Avluya baktı ki ne görsün avlu çocuklarla dolu.Çocuklar sıraya dizilmiş İstiklal,(andımız) marşi koro olarak öğretmen eşliğinde okuyarak,göndere bayrağı çekiyorlardı.Eski köy okulu, köy boşaltıulınca sağlam bina ve bayrak direği kalmıştı.
Kendi de esas duraşa geçti ve hayatında hiç söylemediği İstiklal marşını okumaya başladı.Eşi Herif, ose hayrola sen aklını mı kaçırdın.Ne oluyor sana,sen ne okuyursun,söylüyorsun. “küro osê te aqlê xwe xweriya.Çibu ji te? Ma ti zaröki ti çi dibê jê”...
Hiçbir şey söylemeden sessiz gerisin geriye yatağına yöneldi.Kendini yorganını üzerine atıp,düşlere daldı.Yarın sabah erken kasabaya,şehre gitmesi gerekiyordu.Kendisine,heval-yoldaşlar tarafından istenilen ihtiyaç-adavatları karşılamalıydı.İkinci bir hiss kendisine cesaret,verip,karşı koyma,retedderek meydan okumya itekliyordu.Kendi kendine(jı küdere zırav bu bila di wirvê bıqate) ” nerde incelerse orda kopsun” geliyordu.Bir diğer hiss ruh ona” yo hayır,karşı konulmya gücün yetmez.Sen onların dediklerini yerine getirmek mecburiyetindesin (na,ti nikerê lı ber wa rabê.Bara wa bereki giranê.dıvê ti weki wan bikê...)
İnce bir uykudan sonra, her zaman ki gibi yataktan kalkar kalkmaz pencereye doğru ilerleyip avluya baktı.Gün etrafı aydınlatmış,hayvanlar avluda yeni yeni ayağa kalkıp kasılıyorlardı.Kendisine doğru bakışıyorlardı.Başını pencerden çıkarıp hafif bir duyumsamayla onları saymaya başladı.Üç aşağı beş yukarı sayı tamdı.Fire yoktu.Tahmini yüz yüzelli küçük baş havanı vardı.Oğlaklar dahil,iki yüzü aşkındı.Bir avluya,bir içerde uyuyan çocuklarına baktı.Bir de içindeki uğultulu hislere daldı.” Heyyy gidi dünya nerden nereyê! Ben elli yılldır bu günü düşlüyordum.Allah bana bunu da nasip etti.İsteğim avluda üçyüz dörtyüz keçi –koyundu hepsini bana verdi.Ama...? ” diyerek iç geçirdi....
Lavaboya(aslında lavabo diye bir yer yoktu.Dışaşıra her ihtiyacını kuytu bir köşede giderirdi.abdestinine beton merdiven de alırdı) yöneldi.Abdest aldı namazını gün doğumuna az kala kıldı.İbadetinde dört dörtlük değildi.Çobanlık buna engel oluyurdu.Namazdan sonra avluya gitti,çitin kapısını açtı havyanları avluya-eski okul bahçesine bıraktı.Avluda üç dört kocaman su dolusu leğen vardı.Hayvanlar leğenlerin üstüne üşüştüler.Su içip susuzluğunu giderdiler.İki oğlu vardı, yaşları onüç-öndörtü Kahvaltılarını-annelerinin hazırladığı sıcak mercimek çorbalarını köy ekmeğini doğrayıp karınlarını doyurduktan sonra,azıklarını doldurup,omuzlarına alıp,hayvanlarını otlatmaya çıkardılar..
Osê,bir onlara bir de caddeye bakıyordu.Araba-servis ha gelecek,ha gelecek.Onlar dağa doğru yol alırken,minibüsün korna sesi de duyuldu..
Köyden birtek kendi kasabaya yolcuydu.zaten köy boşaltılalı onbeş –onaltı yıl olmuştu
Minibüs okul bahçesine,onun olmayan evinin önünde park etmişti.
Tekodalı,sınıflı evde sağa sola rast gele istif edilen yıkanmış eskimiş ütüsüz olan üstlüklerini kirli olanlarla değiştirip giydi.Boyasız ayakkabısını giyip alel acele dışarı fırladı.Dışkapıya geldiğinde kimliğini ve cüzdanı yokladı,her şey tamamdı.Minibüse doğru yürüdü ve kapısını açarak, en arka koltuğa yönelip oturdu.Aracın içinde başka köyden yolcular da vardı.Bu yolculardan bir kaçını tanıdğı halde,selam ve hoşbeşten fazlasına yervermedi.Kendisi o kadar doluyudu ki boşaltım alanını bulamıyordu.Boşaltsa bile koku etrafu sarardı.İçinden kalkamaz bir duruma düşerdi.
Osê, kendi iç düşlerine dalmışken birbaktı ki Hasankeyfte.Bu kenti iyi bilirdi,aşinaydı Hasankeyfe,bu kasabanın civar köylerinde on yılı aşkın çobanlık yapmıştı.Köy boşaltılınca merkeze, Şehre akrabaları ile beraber kenar bir semte yerleşmişti.Şehirde iş bulmayınca tekrar asıl mesleğine,çobanlığa başvurdu.Kendisine en uygun yer olarak Hasankey civar köyleriydi
Göçünü alıp Zêhriyê,Zağora ve civar köylere yerlşeti.Mesleğine dörtelle sarıldı.Şen şakrak,güleç yüzlü ve mahir bir çobandı.Doksanlı yılların tüm zorlukların rağmen mesleğini rahat vaziyette sürdürmüştü.
Bugün bunlar tek tek gözlerinin önünden bir film şeridi gibi gelip geçti.
Minibüs mola verirken kendisi de araçtan indi.Etrafı kolaçan etti.Etraf hepten tanıdıktı.Gördüğü her kişiyle merhabalaştı.Bilinmez ama kendisi birini arıyordu.Bir randevusu vardı.Gizli bir randevu...Bu esna da ayak üstü onlar görüşüp içindekilerini cahaletine bağışlayıp aktarmıştı.Onlarda onu cesaretlendirip,gereğinin nasıl yapılacağını anlatmışlardı...
Bu esnada,yolcular minibüste onu beklemekten sıkılmışlar.Uğultular sağa sola yayılınca,öz kesip,etrafa tiyo vermeden gerisin geri minibüse bindi.Mazaereti,”Arkadaşlar kusura bakmayın,sizleri bekletim lakin bir emaneti adrese teslim ettim.Özür dilerim beni affedin.(Heyra win qusüre min afü bikin.Emanetek hebü min da xwediye wi.Disa win qusure min afükin) .
Köprüyü geçince etrafı iyicene kolaçan etti.Bu taşları, bu toprakları,otları herşeyini tanıyordu.Dicle suyunun kıvrımlı akışlarının son bahar halini de biliyordu.Suların bu zamanda asgariye indiğini ve balıkların çaresiziliğini iyi biliyordu.Etrafı camdan seyrderek hızla eski ekmek teknesi olan yerli geçiyordu...
Öğleye doğru şehre vardı.Tanıdık kişlilerle göz göze gelmemek için çaba gösterdi.Bir çay ocağına gidip,elini hafiften cebine,dipteki kağıt pusuılasına attı.Pusulanın sahibi birazdan gelecekti.Okuma yazması pek olmadığı için pusulayı okumaya yeltenmedi.Zaten mühteviyatını-özünü az çok biliyordu.Etrafa açık vermeden istenilen ve tarif edilen masaya oturdu.Bir çay istedi.Çayı geldi,masa üzerindeki kabın kapağını açtı ve dört şeker attı.Ona öyle tarif etmişlerdi.Bu tavır çaycının dikkatini çekecekti,İkinci bir çay daha isteyecek ve bu sefer beş şeker katacaktı.Aynısını bire bir uyguluyordu.Üçüncüsünde de eğer pusula sahibi gelmezse,şekerliği kazaen devirtecekti.Ona öyle talimat verilmişti.Yine de pusula yı alacak kişi kendisine gelmezse,yer değiştirp ikinci randevu yerine,yani bir başka çayocağına gidecekti.Neyse ki birinci raund’da galip geldi ve yumruğu tam iki gözün arasına vurdu.Gelen kişiye bardak tablanın altına pusulayı koydu.Garson gelip aldı.Ona” saat... garajda emanet sana teslim edilecek.Sana kapalı bir bayan tarafından teslim edilecek...” dendi....
Vakit çok erkendi.Kendisinin de satın alacağı bir sürü öteberi vardı.Tiyo –açık vermeme vermemek için çay parasını ödmek için garsona doğru gitti.Ona elli lirayı verdi.Garson da hiç tanımıyormuş gibi önlüğüdeki bozuk paraları sağ eliyle tokundurdup sol elini içe daldırdı.Birkaç metal lira çıkardı onun eline koydu, sol eliyle de gömleğin öncebindeki kağıt banknotları çıkardı ve dört onluk kağıt parayı verdi.
Arkasına bakmadan çay ocağından ayrıldı.Allahtan tanıdık yoktu.Yoksa planı alt üst olurdu.Çünkü böyle yerler kendisine mesken değildi.Hayatında ilkkez bu kahvehaneye uğramıştı.Ömrü boyunca kahvehaneye gitmemişti.Oyun nedir bilmezdi.İş icabı Andoluya inşaata,pamuk toplama işçiliğine giderken arkadaşlarıyla-köylülerle nadiren uğrardı...
Alelacele ana caddeye doğru yürüdü.Tanıdık birisine-köylüsüne rastlamdığı için ruhen rahatladı ve derin bir nefes çekti.Etrafa bir göz attıktan sonra rahat yürüşüne başladı.Bundan sonra tanıdık görse de sorun olmazdı.Verebileciği bir sürü hazır cevap vardı.Onları ikna edebilirdi.
Epey mesafe yol yürümüştü.Sağı solu gözetlemyi bırakmış,rahat rahat yürüyordu.Şehire aşinaydı.Nerdeyse ikinci evi,köyü sayılırdı.Köyde kimi kimsesi kalmamış,hep bü şehre göçetmişlerdi.Diğer yandan,Hasankeyf,Beravê, Kercösê,Bişêriye,Kurtalan,,Sert,Midyad vd.il ilçe ahalisinden epey tanıdıkları vardı.Yörenin Nasraddin Hocası-Behlü’lüydü.Herkes –köylü kısmı Osê yi tanırdı.Doğrusu,o kendini kendi emeğiyle,hizmetiyle,konuşmasıyla tanıttırmıştı.En çok köçer ve korucularla ahbaplığı –tanışmışlğı vardı...
Artık rahatlamış,karşılaştığı her kesle sohbet edip,derdini kamuflaj ederek bir bir anlatıyordu.”...Ev ihtiyaçlarım vardı.Onun için geldim.Allah nasip ederse, karşılayıp akşam eve dönerim.Çocuklar işi becermezler” vs.vs. cavaplar veriyordu.İhtiyaçlarını birbir karşılamaya koyuldu.Neyin nerde satın alabilecğini biliyordu.Hepsini tek tek karşıladı..Sıra karnını doyurmaya gelmişti.Bir lokantaya uğrayıp,karnını iyicenu doyurdu.Paraya pek ehemmiyet vermezdi.Allaha şükür karnı,doyurabilecek yeterince alım gücü vardı.Kendini bildi bileli amelelik,çobanlık,çift sürmeyle geçmişti.Cebinden hiç para eksik olmazdı.Tomar tomar parayı gelişi güzel cebine atardı.
Vakit ikindiye doğru geliyordu öğlen namazını kılmamıştı.Namazını kaçırmazdı.Ulu camiye gidip öğlen namazını kılması gerekiyorduYoksa öğlen namzını kaçıracaktı.Camiya gitti namazını dakıldı.Civarda boş bulunan bir el arabsını bulup,eşyalarını garaja taşıdı.Köy minibüsü hazırdı.Arabayı minibüse yanaştırıp eşyalarını yükledi.Hazır bulunan bir iskemleye oturdu.Oturur oturmaz yanına kapalı bir bayan emaneti iskemlenin önüne bırakı verdi.Etrafa bir göz gezdirdikten sonra emaneti teslim aldı....
. Artık vakit dolmuştu.Müşteriler tek tek köy minibüsüne biniyorlardı.Yakın akrabaları da içlerinde vardı.Onlarla sohbet etti.Durumu onlara izah etti.”Ev ihtiyaçlarım vardı onları satın almaya geldim.İşimin acelesi gereği mahalleye uğramadım.Evde çocuklar yalnız acle dönmem gerekiyordu” vb.anlattı.
Kendisi hulkiyeti - şahsiyeti gereği yine en son koltuğa oturdu.Öne soför mahalline ekabirler tanıdıklar oturuyordu.Emanet torbasını da yanına ayak diplerine koltukların altına yerleştirmişti....
Minibüs köy yoluna tamgaz haraket etti.Sabahki geldiği ter istikametine doğru geri dönüyordu.Minibüs dopdoluydu.Arada iskemle üzerinde kalanlar da vardı.Her kafadan bir ses çıkıyordu.Kaptanda oto teybini sonuna kadar açmış müzik çaldıryordu.Lakin kendisi hiç oralı değildi.Önünde Vergili karakolu-Jandarma taburu vardı.Orayı atlatmak her babayiğidin harcı değildi.Ordan geçme planlarını kafasında kuruyordu.Bazen de es geçip herşeye boş veriyordu.Doğrusu işi Allahın takdirine bırakıyordu.O kendi düşünceleriyle meşgulken bir baktı ki Hasankeyfe varmışlar.Sıcak hava bunaltısı nedenniyle kaptan kenara yanaşıp mola verdi.O da kaptana”söfer,ez mıs ade şu dükene uğramam gerekiyor.Fazla sürmez dönerim.”(kekê şifer,mısede bike ezê hete bi dikenê herim.Hinek ihtiycenmin hene Ezê zü vegerim) diyerek hızla dışarı fırladı.Akrabaları da onun burda tanıdık olduklarını gayet iyi biliyorlardı.Çünkü o burda uzun bir süre çobanlık yapmıştı. Niyeti dikkatleri üzerine fazla çekmemekti..
Kiminle,kimlerle görüştü hala bir sır.Bir Osê, bir de Allah bilir
Osê tam vaktinde geldi ve minibüs tekrar yoluna devam etti.Gecüşe varmadan soldan köy yoluna saptı.İlkin Kelihkê,sonra Erdê,Kerkine ve Zeliye derkene Bêcirman,Vergili Sehid-Seyid Bilal göründü.Araç bayır aşağı taka tuka şose yolda ilerliyordu.Biran içinden”ya kü ez jı şifer iznê bı xwazım ü payabibim.Wala wê qarakol min bigrê.”Söförden izin istesem mi ki? .Buradan insem mi ki acaba.Yoksa karakol beni yakalar” dedi.Yine “ Xwadê-Xuda kerime.Hertişt weke xudêyê”(Allah kerimdir.Her şeyi Allahın takdirine bırakıyorum.) dedi ve vazgeçti.
Güneş ışınlarını yerden bir bir topluyordu.Hayvanlara,insanlara ve tabiat anaya karanlığın birazdan çökeceğine dair haber veriyordu.Araç karakolun önüne varmıştı.Jandama yolcuların inmesini emretmişlerdi.Kimlikler alınıp kontole verilmişti.Diğer tarafantan da eşyalar indirilip,kontrolden geçirilip,kime ait ve niçin aldıklarını birbir saydırıyorladı.Sıra Osê’nin kine gelince,epey malzeme kümesi oluşmuştu.Emanet çantası da elinde.Ona tüm bu malzenin kendisine ait olup olmadığı sordular.O,hepsinin kendisine ait olduğunu söyledi.Birkaç akrabasının itirazına rağmen o,doğruyu söyledi.Onu kenara ayırıp,münibüsü yolcularıyla beraber Salı verdiler....
Osê,jandarma taburu tarafından,yardım ve yataklıktan dolayı,suç delilleriyle beraber alıkonulmuştu.Yakalanmıştı.O da her şeyi itiraf etmişti.Ona her şeyi doğru söyleyip,onu serbest bırakılacağın dair güvenceği Hasankeyf,korucu-yerli mit ajanları tarafından talimatlandırılmıştı.Eğer doğruyu söylerse ona yardım edip onu kurtaracaklardı.En azından söylenti öyleydi.Bu kişiler karakola önceden haber verip(tlf-telsiz) ihbar etmişlerdi.Ama işe yaramadı.Suç delilleri onu yakalatmıştı.Bırakılması-salıverilmesi asla söz konuzu değildi.,olamazdı da!
...) (...

Ose,yardım ve yatalıktan dolayı Diyarbakır cezavine göndreildi.Onyılı aşkın hüküm giydi.İtirafçılar bölümüne yerleştirildi.Yaklaşık altı-yedi yıl yatıktantan sonra salıvrildi...
O,tutuklanınca tüm hayvanları eşi tarfında satıldı.Eşinin salıverlimesi için yol masrafı,avukat harçlığına harcandı.Oğulları büyüdü,kızını everdi.Onları istanbula tarlabışana tekstil işçiliğine yolladı.Kendisini altı-. yılın zorlu yaşam koşullarına adapte ederek kocasının yolunu gözledi.
Hayatında gözle görülür bir değişiklik olmadı.Zaten ona amca kızı olarak varmıştı.Kendini bildi bileli çoban eşi olark yaşadı.Bu kadar hayvanlara sahip olmasına rağmen çocuklrına bir oğlak bile kesemedi.Hep karakola,....ya ve korucu –yerli işbirlikçi mitlere yedirdi.Şimdilik avukatlara,söförlere yediriyordu.Hiçbir şey umurunde değildi.Yaşamaya,hayatta kalmaya silbaştan kaldığı yerden devam ediyordu,Ne İsaya ne Musaya ne de Muhammde (s.a.v.) yaranamıyordu...
Osê,Salıverilince-cezası bitirince tekrar baba meskeni köyüne yerleşti.Halen eski köy ilkokulunda dersliklerinde kalıyor.Okulun tam karşısında arsa alarak,şato ve saray gibi bir ev inşa etmiş.Daha yerleşmemiş,eksikleri var.tamamladığın okuldan –dersliklere veda edip oraya tam onbeş metre güneye yerelşecek.Ama gözü hep okul bahçesindki boş kalmış avluda olmayan hayvanlara baka kalacak..Kimbilir o hayvan sürüsü için ne hayaller ne hayller kurmuştu.Mazideki acı ve hüzünlü anılarıyala yaşama devam ederek,,,

Osê o köyde yaşıyor. Dağdakiler (...) de kişi değiştirerek aynı yerde ve aynı şekilde varlıklarını sürdürüyorlar.Köylüden bir sığara siparişi bile yasaklanarak.Mücadelelerini sürdürüyorlar.Vergili jandarma taburu da aynı yerde ve nefer komutan değişikliği yaparak görevine devam ediyor.Artık yolcu kontrolleri yapmıyor.Vergilinin en yüksek yerine Ose’ninkinin yüz katı yükseklite –mukavemetinde yeni bir(toki) tarafından şato-karakol inşa ediliyor.Belki açılışlar,taşımalar denk gelir.
Korucu ve yerli ajanlara da artık pek itibar edilmiyor.Onlar halk nazarında pek şahsiyetli kişiler sayılmıyor, itibar edilmiyorlar.O,şahıslar halen görevde olmalarına rağmen sivil halka karşı hiçbir yetkileri yok.
Hasankeyf de yerinde duruyor.Yakında baraj suları altında kalacağı hazırlıklarırı yapılımakta.ŞehirRaman dağı eteklerine taşınmakta...
...
Evet! Osê’nin Heykeli –Peykeri dikilmeli! Berdahol un en yüksek tepesine,(Sinê Xuruqey’e) taşlaşmış keçi sürüleriyle dikilmeli.Çobanlığın kralığını temsil etmeli bu heykel
Gençliğimde köy çocuklarını-gençlerini toplayıp tepenin en tepesinde çalı çırpı odun modun toplayarak Newroj ateşini yakardıkGeceleri yarılayark,tıpkı güneşin bizden yana yönelişi gibi...
Mardin,siirt,Kurtalan,Hasankeyf,Dargeçit,Midyat,Botan,Gebar Dicle ve botan çayı aydınlansın diyê.
Ben hep bu tepenin doruğuna mezarımın kazılmasını istemişimdir,Ama tepenin en doruğuna ve Osên’inde heykelinin dikilmesini, elinde yumru bir taş,uzun boynun kaldırmakta güçlük çektiği kafası öne eğik kıbleye doğru heykeli dikilmeli.Yumru taşı fırlatmaya hazır olmalı.Dönerek arkaya atarsa mezar taşıma sendelenip,taş kuzeye mezarımın dibine düşecği muhakktır.Yok eğer kıbleğe öne doğru atamayı denerse,sendelenerek taşıyla beraber yüzlece metre aşağılara yuvarlnarak hiçliğe gider....


....

25.09.2012

Süleyman Kaya
Kayıt Tarihi : 28.9.2012 11:46:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Süleyman Kaya