Oruç tut
Öğleden sonraya kalan hastane muayene tahlil ve doktorla randevum için beklemek zorunda İdim. Hastane çevresinden uzaklaşmadan sağa sola biraz gezindikten sonra, kaybolurum korkusuyla hastanenin halka açık yazlık kantin bölümünde biraz vakit geçirdim. Vakit biraz ilerlemiş mesai saatine az kalmıştı. Ben hem bir şeyler yemek için hem de hastaneye biraz daha yakın olmak için hastanenin yan duvarlarına bitişik masalardan birine oturdum. Masa en az sekiz on kişi alacak kadar büyüktü, tost ekmeği ve çayı alıp ücretini ödeyip öğle yemeğimi savuşturmuş oldum. Ben karnımı doyurur doyurmaz garson tost ekmek için aldığım tepsiyi alıp masayı temizledi. Çok vakit geçmeden 12.13 yaşlarında bir çocuk ile birlikte babası masanın öbür ucuna selam verip oturdular. Ben babanın selamını alıp afiyet olsun dedikten sonra gırgır şamata olsun diye çocuğa dedim ki e şimdi Benimde karnım acıktı ne olacak dedim? Çocuk kalkıp kantinden ne istersen alacaksın dedi ben cevaben ya param yoksa? dedim. O zaman evine gideceksin dedi. Tamam da evim uzakta dolmuş param Yok yürüyerek gidemem dedim.. bana o müthiş önerisini söyledi BU GÜN ORUÇ TUT bu konuşma arasında baba yerinden kalkıp bana yemek almaya davranıeken hem konuşturuyordu abi kusura bakma diye kabul etmedim
Muharrem Akman
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...