Ağzında dincisin, yüreğinde kinci
Yatağında hazırdır körpecik inci
Pis arzuların için emir bekler cinci
Kılıf uydurur da alır istediğin genci
Boşa dememişler yobaz deyi
Karıştırır durursun ağa ile beyi
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Sizin nesliniz gelirse bir yerlerden, emin olun bu şiirleri okuyacaklar..
pardon sayın dilse
yazınıza cevap vermeden duramayacağım...
çocuklarınıza sadece iyiyi öğreterek, kötülüklerden koruyamazsınız:)))
dolayısıyla argoyu da bilmeli, ama tercihince kullanmasın tabi:)))
Canım,
Yine yazmak zorunda kaldım:
TDK acıklar, bilgi verir. Orada geçen bir kavramı kullanmak zorunda değiliz ama... Seçici ve düşünen, aynı zamanda sorumlulukların bilincinde olmalıyız derim, bu benim tutumum.
En önemlisi de bu tür sözcükler genelde biz kadınlara yakıştırılır, yapıştırlır, aslı öyle olmasa da...
Hangi cinse olursa olsun, bu tür sözcükleri sevmiyorum. Yazanlara da sabrım pek yok. Yani can kızım, kendi kendimizi küçültmenin yanında değilim. Bu fikrimi sen olduğun ve beni tanıdığın için yazıyorum. Bir başkası olsaydı, sessız kalır karışmazdım.
Seni seviyorum hem de çok, biliyorsun.
hece mi, serbest mi...?
daha edebi olmalı..
manşet her zaman kurtarmaz..
Bir şey söylemeyi unutmuşum Seni Seviyorummmm:)
Canım,
Şiirin beni düşündürdü, sevindirdi; emek verilmiş, özen gösterilmiş anadilimiz Türkçe'ye. Seni kutluyorum, sevgi ile sarılıyorum.
Bir derdim var ama, düşündüm; desem mi demesem mi ki diye ve diyorum işte:
Şiirinin başliği beni pek açmadı, sen diyeceksin ki, o da benim tercihim, haklısın derim. Sen bakma bana, senin yğreğini ve ne olduğunu cok iyi biliyorum. İyı ki varsın can kızım, arkadaşım, dostum.
Doğru söze ne denir? Büyük bir aldanış bu, herkesin gördüğü ama bir türlü farketmek istemediği. Biz milletçe kandırılmayı çok seviyoruz, ipi hep başkalarının eline vermek istiyoruz, dizginler bizde olursa elimizi yakacak gibi bir tedirginlik içine giriyor nereye saklayacağımızı şaşırıyoruz. Balık baştan kokar diyecem demesini de, ucu nerelere değecek kim bilir? Tek bildiğim herkes herşeyi içinde yaşar; dışını görüp içine aldansaydık kim bilir daha ne hatalar yapardık... sevgilerimle Gülay MORGÜL
yüreğinize sağlık..
Muharrem Çetinkaya
ve marifet yürekte bey olabilmek...
senin gibi koca yürekli abam....
Gerçek sanılan bu dünyada kim daha iyi, kim daha zor, kim daha sevgi dolu, kim saygılı, kim İNSAN belli olmaz...Belli olacak tek yerde buluşmak üzere...
Sakalla, bıyıkla yada her neyse erkeklik olmuyor, mecazi de olsa yürek ister, yürekse insanda olur ancak!
Antolojinin ilk gün ve bugün de söylediğim gibi bana verdiği tek arkadaşsın... Dost değil...Arkadaş sol yana bağışlanan ARKADAŞ...
Bu şiir ile ilgili 31 tane yorum bulunmakta