Ormanların Uğultusu, Dil Ve Julien Gracq ...

A. Esra Yalazan
198

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

Yıldızları tırtıklı uçlarından ısırmak istediğim gecelerde, yaslı bir kadın misali mırıldanan denizin iç çekişlerini dinlerken “İyi ki başka birilerinin de bilinci benimki kadar puslu, yoksa bu gezegen epey sıkıcı bir yer olurdu” diyerek neşeyle söyleniyorum. Birbirlerine sedefsi ipliklerle bağlanan düşüncelerden pırıltılı bir harita çizip, atlastan gök kubbeye usulca yerleştiriyorum. Hançer gibi yükselip, dolgun bir kadın dudağının kıvrımlarına özenerek batan yeni ayın, dağların ardında eriyerek yok oluşunu çocuk hayretiyle izliyorum sonra. Rüzgârın kıyıya taşıdığı ormanların uğultusunda gizlenen hayvanları, ağaçları işitmeye çalışırken, insanların gürültüleriyle örttüğü kısa suskunlukların peşine düşüyorum. O molalarda zehirli aklı, saf yüreği koruyan ‘yabancı varlıklarla’ konuşmayı seviyorum. Onlara berrak, hatırlanamayan rüyalar gibi hiçbir zaman mutlak bir gerçeklik algısıyla kavrayamayacağımız hikâyelerinden bahsediyorum. Kâinatta yankılanan seslerin sonsuzlukta hiç kaybolmayacağını anlatmaya çalışıyorum bazen...

Bir bebeğin dişsiz ağzına şeker gibi alıp emdiği taze sözcüklerin aslında kadim kültürlerin uzantısı olduğunu hatırlattığımda susuyoruz hep birlikte. Kelamın haysiyet, özgürlük ve hayatı kutsama biçimi olduğunu öylesine benimsemişler ki, tek bir harf eksikliğinin yazıyı nasıl yaralayabileceğini derinden seziyorlar sanki. Dili sevmenin geçici bir heves olmadığının onlar da farkında, bu yüzden anlaşılmaz sanılan ‘sessiz sözlerle’ hayatı tamamlıyorlar. Geceyi yırtan bir baykuşun sesi, rüzgârla salınan meşelerin hışırtısına, yosun tutmuş ağaçlardaki salyangoz kabuklarının çatırdayışına, toprağa tıpır tıpır dökülen yağmur sesine karıştığında insanı özlüyorlar.


Huzursuz bir tedirginlik...

Tamamını Oku

Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta