İstanbul gurbet diye geldim buraya
Meğer gurbet burası sayın Ağabey
Belim koptu bostan sıvara sıvara
Acırsın bana, gelip görsen halimi
Benimki askerde acemi talimi
Akşam-sabah soğuk, gündüzler sıcak
Hayli zor oluyor bu iklime uymak
Birine misafir gidip, dostluk kurmak
Hemen dedikodu, bir türlü olmuyor
İnsan, insan eti yemeye doymuyor
Camiye geliyorlar eli değnekli
Safa duruyorlar altı sandalyeli
Biri camiye girmiş ayak lastikli
Ne akılda fikir var, ne dilde zikir
Azıcık dokun olur; Haşarı Bekir
Harman kapıları tutulmuş geçit yok
Bunların gözleri aç karınları tok
Haline bakıyorsun bir kuru soluk
Aklından ziyade hükmünü kullanır
İşine gelmiyene kulağı sağır
Kimi dağda gezer koltuğunda nacak
Kimisi eli değnekli topal bacak
Ne damat var ne gelin düğün olacak
Bir karı-koca kalmış bir evde
Dağılmış yuvalar her biri bir yerde
İşte ağabey köyün ahvali bunlar
Para ile satılır pazarda unlar
Artık kuşluğa gelmiyor o koyunlar
Viran olmuş yaylada koyun salağı
Danalıkta yoktu camışın balağı
Tadı kalmamış burada südün yoğurdun
Anan öldü dedi yayla evine sordum
O anda Ağabey, beynimden vuruldum
Acaba şu köşede anam yattı mı,
Buzağıları sürüp danaya kattı mı
Uzaktan gözledim Uzunyazı’yı ben
Oraya gitsem de sınırı bilemem
Belki kızar bana ağabeyime desem
Dağ,taş olmuş tarlalar sınırlar kayıp
Teselli oluyorum ellere bakıp
Karlar erimiş Ağabey sular durulmuş
Armutlar yaşlanmış ayakta kurumuş
Galiba annem bizi erken doğurmuş
Acep biz gibi maziye medyun var mı
Geriye dönüp te geçmişi arar mı
Ne tarlaya çift sürüp tohum eken var
Ne sapları saçıp sürmeye düven var
Ne insanlarda birbirine güven var
Burada herkes birbirine sitemkâr
Sen gibi yok Ağabey bana kafadar
Tütek tütmüş Ağabey rüzgâr elinden
Soymaya kıyamam yesem ilicinden
Artırdığımı, tırnağımdan dişimden
Hep borçlarla boğuşup duruyorum da
Kimseden kimseye yok bir fayda
Hasantaşı’ndan Ketenliğe çıkmadım
Arkaya dönüpte köyüme bakmadım
Belki tavşana darılıp köyü yaktım
Bu köy bundan böyle benim köyüm değil
Yarısı gitti geçmiş olsun Ağabey
Kale davası gitti yazık bizlere
Hem dahi bir daha gelmemek üzere
Bu köyün arı yok ki yüzü kızara
Elimi bağlayıp dilimi tuttular
Pişmiş aşa ağabey zehir kattılar
Yazdıkça ağabey dertlerim artıyor
Sızlayan yarama tuz-biber katıyor
Adalet güneşi doğmadan batıyor
Böyle bir haksızlığa dayanmaz vicdan
Adaleti yıkıyor cepteki cüzdan
Ne fırın pağacı var ne kül çöreği
Bu halk unutmuş tereyağlı böreği
At yok ki doğura, sekili kiriği
Bizde Ağabey hayal, hakikat olmaz
Talih kuşu gelip başımıza konmaz
Bizler Aligiller olarak şu köye
Hizmet yapmak için çıkarız, hep öne
Lakin bu köy kalmışsa üç-beş nanköre
Ne yapsak yaranmak olmuyor Ağabey
Yalan-dolan fitne-fesat dolu her yer
Ali Nurcan der geçti baharım yazım
Dünya kime kaldı ki bana ne lazım
Üflerim yoğurdu sütten yandı ağzım
Bu halkla bu köyde bir yere varılmaz
Bir fedakâr çıksa, ardında durulmaz
Kayıt Tarihi : 7.5.2006 16:47:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!