beyaz, sarı ve yeşil taşlarla örülüdür
kalbine dökülen ilhamın tezahürü mabedi.
Gecenin karanlığına saplanırdı dolunay gibi
Ki çevresi süslü ağaçlar ve taşlarla kuşatılmıştı.
sırça zemin altına yapılmış nehirler vardı,
ürkek eteklerini toplardı kadınlar.
Yine kazandı pireli yaltakçılar
kazıdı derilerini insanların hunharca.
Ne kenarı yazılsa halkın mahzun sesi
Hıncahınç kırbacını eksik etmiyor.
Kara taşla bilemişiz kargılarımızı,
bir gün veyahut bir gece vakti
kan damarlarımdan akarken
hırçın çığlıklar duyardım geceleri
sahi! tam olarak, ellerin nerede?
gözlerimle büyüttüğüm bekleyişlerim
Ben kılıçların gölgesinde büyüdüm,
ve daha kimse kılıcını kuşanmamıştı.
Ilık bir meltem eser diye bekledim
Günlerin en eski efsanesi,
Ki ölümün payesi daha ufka ulaşmamıştı.
Kayıp; bütün örtüsüz geceler ve bereketli yağmur.
İçimize doldurabileceğimiz bütün vakitsiz adımlar.
Kaynarken toprak bozkırın acı gömülü ovasında,
Kar beyazı bir güzellik vardı dağların sarnıcında.
Hesabını yoklamadığımız acısız güzel geceler,
Dalından kopmasaydı hoş olacaktı meyveler.
Durgun sular
İzbe sunaklar
Kara bağlar
Bir varmış bir yokmuş
hîn-i hâcette
"ana ve oğul"
“başlangıçta söz vardı”
Pax vobiscum
Tanrının size buyruğudur
Dinleyin
Kırgın,
Çocuğum daha seslerin üstünde depreşen.
Killerin içinde kirlettiğim bakışlarımın
Beni uzun bir geceye kör koyacağını nereden bilebilirdim.
Endişe duyulan tapınakların ardına saklanmış sessizlik.
Uyuyor muydum, uyanık mıydım?
Tükeniyorum, bir pencere aralığında.
Hislerimden ümitsizim, kanıyor kalbim
Tutanaklar tutuluyor,
Adıma dair hürriyetsizlik var.
Büyük mahkemenin huzurunda…
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!