“Tülbendimi tutuştururdum kızanın eline” diye başlamıştı sözlerine.” Bir misafirimiz gelse biz hiç “şimdi ne ikram edeceğim” diye telaşlanmazdık. Herkes gibi ben de hemencecik başımdan tülbendimi çıkarır verirdim bizim kızanlardan birisinin eline. O da hemen dereye gider tülbendi salardı şırıl şırıl akan dereye. İki dakika geçmeden içi balıkla dolardı tülbendin. Köşelerinden toplayıp eve koştururlardı kızancıklar. Bize de misafirlerimize da yetecek kadar balık olurdu. Yanında ekmeğimiz, bahçemizden yeşilliğimiz olurdu. Hem kendimiz doyardık hem de (h) er bir kimseyi doyururduk. Bizi aç bıraktılar bacım. Ne su var, ne suda balık. Ne bahçe var, ne bahçede salatalık.”
Acı bir feryattan öte can havli ile atılan çığlıklar içerisinde boğuluyor gibiydim.
“Çal istediğin hanenin kapısını” diyordu. “Ahana hangisini istersen onu çal. Hepsinde en az bir kanserli var. “
Biri kızını kaybetmişti öteki babasını. Anasız kalan evlatsız kalanı nasıl teselli edebilirdi ki. Kâbus kara renkli bir su olmuştu. Kâbus altın renkli bir sarıçiçek, kâbus renksiz bir toprak olmuştu Ergenede. Kâbus artık çığlık olmalıydı. Bu işin günahkârlarının kulaklarını yırtabilecek kadar güçlü bir çığlık.
“Ah be kardeşim” dedim daha yarım saat önce tanıştığım halde tüm yaşam öyküsünü öğrendiğim o acılı kadına. “Sizin için ne yapabilirim” diye saçma sapan bir soru sordum. “Bizim için değil kendiniz için herkes için bir şey yapın. Suyu kirletenlerin yürekleri kanamıyor. Bizim onların kulaklarını kanatacak kadar çok bağırmamız lazım” dedi.
“Hep beraber “ dedi köy meydanındaki kadınlardan bir başkası. Bu “hep beraber” sözü ile fitil tutuştu sanki. Şimdi birer birer sesler yükseliyordu.
“Trakyaya Kanser ektiniz”
Dünya var olalı beri çirkin ve soğuk,
Erken içeceğimiz bir ilaç gibi.
Tadı dudaklarımızda acımsı, buruk.
Bu saatte gözyaşları, yeminler,
Boş bir tesellidir inandığımız.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta