Eskidenmiş organik aşklar. Şimdi gsm gürültüsünde,msn görüntüsünde, kanserli bir hücre olmuş aşk.Yok öyle sevgiliye mektup yazıp da bir ay postacı yolu gözlemek. Çevirdin mi numarayı, çıkmalı sevgili karşına. Yada msn den yazmalı, hele birde webcam varsa... Ne gerek var parklarda bahçelerde buluşmaya, çiçekle böcekle uğraşmaya. Çevrimiçi olmak yeterli,onlıne olmak yada.Çevrimiçi ortamda kaptım bende, gözlerinden virüsü.Ve sesinle yayıldı, tüm benliğime. Her sabah ctrl-alt-delet yapıp, yeniden başlat diyorum hayatı. Ama nafile.Gözlerimi açtığımda, gözlerin beliriyor ekranımda. Silmeyi beceremedim seni bir türlü, ve zamanla alıştım seni sensiz yaşamaya.
Bazen düşünüyorum da. Seninle evlenseydik, beyaz eşya masrafımız da olmazdı.Ne radyo alırdım, ne televizyon. Seni dinleyip, seni izlemek varken, doya doya. Buzdolabına da gerek yok, çünkü zaten aç kalırdık. Senin yanından kaldırıp da, kimse işe gönderemezdi beni. Benimle aç kalmayı kabül edermisin, diye yapmıştım zaten evlilik teklifini.Ve sende “hayır” demiştin. Gülerek.
Keşke, bunlarsız bir ortamda tanısaydım seni. Sana mektup yazsaydım, bekleseydim günlerce, ve mektubunla aşkı öğrenseydim. Keşke ben seni, organik aşklar döneminde sevseydim.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...