Bilseydin yel estimmi gelen çimen kokusunu,
Koyun kırkını, harmanın tozunu.
Fırınında pişirdiği köy ekmeği, hamuru.
Acaba o yaylaya sis yine çöktü mü.
Kağnı sesi kaldı kulaklarımda.
Ruhumu hırpalarken bu kader denilen şey,
Izdırapla savrulmak bana mı kaldı.
Beynimi kemiren onmaz, yıkılmaz şey,
Düşünüp düşünüp ağlamak bana mı kaldı?
Saldın sılaya, çağırırsın gel, gel diye.
Hasretinin közü bağrımıda har diye.
Ayaklarım senden az geride dön diye.
Kalmaya gelemedim yine gürgen obası.
Sırattan farkı yok kavuşmanın sana.
Ne inanabildim baharlara,
Ne de güze düşmeyen çiçeklere.
Kurduğum hayalin ertesi güne,
Boş çıkmayacak olması ihtimalini bile düşleyemedim ben.
Hiç korkmadın değil mi beni kaybetmekten.
Senin her ters sözün sırtımda bir hançer benim.
Düşünmedin mi yolu sapar da döner eşiğimden.
Kanayan yarelerime artık çare yok benim.
İçimize bir köz attılar.
Bu gece söndürelim dedik olmadı.
Dert dediğimiz garip yoluna, kervan kurdular.
Bir soluk duralım dedik olmadı.
Neleri gördük, göğüsledik şu sinede,
Ahengi bozuk bir yolcuyum bu alemin içinde. Gömleğimdeki lekeleri sökecek bir kudret yok.
Kat kat giydirilmiş urbalar, kimliğimi yok etmeye çalışsa da.
Ben içimde bir deme tabi yaşıyorum.
Neler söyleyip, neleri duyduğumun önemini yitirmişim.
Özüm de söylemediklerim, duyurulmayanların torundayım.
Sıralı dağlar, geçitler kapalı.
Yol yakın ama, ufuk karalı.
Sanki poyraz yeli açtı arayı.
Uzun geliyor bana hasret uzun.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!