Ooyy Benim "Şimdiki Aklımla" Sevdiğim ...

Nilgün Berbergil
28

ŞİİR


2

TAKİPÇİ

Ooyy Benim "Şimdiki Aklımla" Sevdiğim "Sonsuza İki Bilet"

Ooyy benim “şimdiki aklımla” sevdiğim! Ooooyy benim ,hayatım hep ertelemekle geçerken umutla beklediğim! Biliyorum yaşamıyorsun nicedir sen de.Senin farkın; acıların-kavganın-inadın sergilendiği o aynı eski sahnede takılmış oynuyor fakat tıpkı benim gibi,senin de artık nicedir yaşamıyor olman..
Bilmiyorum “İmkansız”ı başarır mı sevgili, kan kardeş çıkan acılarımız? Onarır –iyileştirir mi aynı derece-aynı türden olan ölümcül yanığımızı? Yeniden doğurur mu bizi küllerimizden bu sevgi bu umut ?
Suçluyorsun beni ama yanılıyorsun: farklı sanıyorsun beri yandaki bu hikayeyi. Sen bir türlü kabul edemiyorsun benim artık kabul ettiğimi; ahmaklar için yapılabilecek çok şey yok bu dünyada. Mum gibi tüketir onlar güneşin ışıklarını,karanlığa boğarlar aydınlığını.
Farklı sanma beni, sadece kurşunlara göğüs germekle,kanlı kurşunlara gelmekle “insan için”-“gerçek için” ölünmez. Gözle görünmez,elle tutulmaz nice kahpe kurşun,nice koca yürekleri vurup böyle iflah etmez şekilde derin yaralar.Senden iyi kim bilecek halimi? ..Ve benden iyi kim bilecek halini? Ne dinlerin “cennet vaadi” ve “cehennem tehdidi” için,ne de varlığı nerde ne şekil bilmem artık bir imparatora yaranmak için değildi bu arenadan zavallı bir leş olarak değil,haklı bir zaferle yüzü ak çıkmak isteyişin biliyorum. Adaleti bizden yana olmayan bu mahkemede, “var” olan canlı varlığımızla çektiğimiz acıların şiddeti, onun hesabında olmayan bir büyük ünlem işareti olarak,hayatın bütün silme ve yok etme gücüne rağmen “var” kalarak, onu bile ona yargılatmalıydı eninde sonunda. Tozu dumana katıp göz gözü görmez eden korkular,acılar,akıl erdiremezlik,ölüm,yalnızlık ve daha nice canavar hayata az gelmiş gibi; bir de,kendilerine yaşam ve şu sakat yapay sistemler tarafından “gladyatör” rolünün verildiğini bile fark edemeyen “zafer” (!) peşindeki bu acımasız kurbanların pençelerini,açık bir talihsizlikle,küçük bir avmışsın gibi üstüne salıp,seni,düşündüklerinin eliyle-diliyle parçalatırken,onun gücüne sahip olmadan bu haksızlığı –bu nankörlüğü kaldırabilen sendeki o nokta kadarcık insan yüreği onun tanrılığından bin kat daha tanrıydı evet sen ve senin gibilerde.
Evrende,hayatın kendisiyle düştüğü zıtlığı-çelişkileri ve vıcık vıcık edilene kadar iğrençleşmesine izin-fırsat verdiği,doğamızın mecbur olduğu güzellikleri ve manayı manasızlığa çevirdiği bu yeri ve bu işin kurbanlarını,herkesten daha iyi anlamak ve hakkını vermek için çırpındığından ötürü ve bu yükü,bu çileleri ümitsizliğini bile bile kaldırdığından ötürü,bu “hiç” liğinde bile onun tanrılığından bin kat daha tanrıydı evet sen ve senin gibilerin varlığı. Evet,ortalıkta görünmeyen bir sultanın keyfine –zevkine göre birkaç kulaç ipek tel olmak için,yaşam kozasını üzerimize yıl yıl özenle örüp-ellerimizle üretmek ve bütün bu çabaların,bütün bu canlılığın hiçbir anlamı yokmuşçasına,tahammül sınırlarımızı kat kat aşan kaynar acılara düşerek,bile bile ölüme,bile bile bilinmeze,bile bile madde olmaya gitmek,aklın bütün akıl erdiremezliğine ve dilin-ifadenin tüm yetersizliğine rağmen kavranan öyle büyük bir haksızlık- öyle büyük bir çelişkiydi ki,evet bu işin bir başka açıklaması olsa gerekti,haklıydın.
“Hayatım bir maceradır.tabiatın bana verdiğini geliştirmek çabasının macerası değil,onun bana vermediğini elde etmek çabası.Hakiki olduğu kadar sahte bir eğilimle de. Bu yüzden gerçek tattan uzak,ebedi bir eziyet..” diyerek Goethe’nin de ifade ettiği gibi,belki de,aslında tabiatın bize verdiğini geliştirmek çabasının macerasıyla başlayıp,onun bize vermediğini elde etme çabasına kadar kaçınılmaz uzanan bu yolda,kat edilebilirinden fazlasına göz dikmenin gerçek tadan uzak ebedi eziyetine mahkumduk sen-ben ve bizim gibiler.
Ama biz hayat denen bu göz açtırmaz düşmanın hilelerine öfkelendik de,kendimizi savunurken kızıştırıp-alevlendirdik bazen de her tür savaşı...Çoğumuz hiç öğrenemeden yok olup gittik, bu,hiç kimseye kazandırmayan kumarhanenin gerçek yüzünü.Hiç bir adil-akil “kader” kanla yazılmaz.yoksa kurunun yanında yanacak olan yaşın (masumun) vebali kaçınılmazdır.Bin doğruyu götürür bazı “bir yanlış”,bilemediler.
İzin ver tutup yakalayayım,durdurayım “ok yaydan çıkmış ıstırap”ını .Sen çekmedin tetiği,senin eline bulaşmadı kan.Sana siper olurken vurulan fidanın geride kalan cehennemini sen dilemedin,sen istemedin! Ana yüreği de sezdi elbette o sabah onun yerine ölmeyi istemez miydin! ..İzin ver barışıp kalemle,yeniden yazayım seni.Yazayım kayda değerliğini.İzin ver doğalım-doğuralım “biz”i yeniden küllerimizden.Bırak yadırgama artık-korkma olup bitenden! İnsan olmayı ömrünce öğreten bir okul hayat.
Sahtekar değilim,satılmadım ben,kınama artık.Ruhsal kötürümlerin bütün yolları tıkadığı bir diyarda da olsa,gene de,göklere meydan okuyabilecek güçte evrensel açılmış kanatlarla yerlerde sürünerek ömür çürütmek, “ipe un sermek” gibi geliyor sana.Çeken bilir sevgili..Şeriat kalıntısı bu toplumların,bu,hayata sadece bacak arasından bakanların yayıldığı ovada bir kadınsan eğer,o hayvanat bahçesindeki kafeslerin ardından çıktığın daha ilk an,acıları yaratan o insan kılığındaki canavarların pençelerinde bulursun kendini.Ne hayat ne sistem korur seni,kolay sanma o kadar.
Rengarenk kasımpatılar bari açsın artık izin ver göğsümüzde, siyah bir çelenk gibi gezdik bir ömür boyu hayata karşı her ikimiz de.Ölüme neşeyle varıp -avlanan renklerin manaların isyanını-yasını tuttuk.Unuttuk garibim,unuttuk mutluluğu bu karmaşada.Bu kara davada takılıp kaldık.
Yüreğimde sev kendini bak bir tanem oldun. Yüreğinde seveyim kendimi izin ver.Unutma ki bekçisi olduğumuz mana ve değerlere kıymamak,tecavüz etmemek için,birer emniyet supabı olarak doğuştan ölümsüz, doğuştan güçlü-özel kılınmak; bizleri “sahip olmak” acizliğinden uzak tutarak,”olmak” mertebesine ulaştırmıştır.Her ne kadar kimi zaman kara bulutlara –rüzgara kapılarak kasıp-kavursak,kimi zaman da güneşler açarak,günceli şöyle böyle yaşasak,savsaklasak da,sarsılmazdır bizim temellerimiz.

Biz kimiz,neyiz sevgili düşünme artık.Sadece sarıl,sımsıkı sarılalım birbirimize. Ve sonsuza iki bilet.. Evrenselliğin,akıllara durgunluk getiren geniş boyutlarında, yalnızca hayallerimizin,yalnızca düşüncelerimizin kanat çırpabildiği,bir rüyadır kim bilir belki yalnızca, birbirimizde görüp izlediğimiz.Belki de evet bir tek “bir”in,bir tek fikrin,sayısız şekillerle,göz kamaştırmak için bölünüp,serpiştiği sayısız gezegenlerde,göz boyamak ve şaşırtmak sevdasına düşmüş büyük sahibin,göz boyamak,şaşırtmak sevdası bulaşmış birer gölgesi,birer çırağın sihridir belki o bizi birbirimize çeken güçlü büyü..İç içe girip kendini sakladıkça ve kendini zerre zerre sundukça çılgına döndüğümüz “gerçek”e karşı dayanılmaz tutkumuzdan ötürü,çılgınca,isyankarca bir çağrıdır belki yalnızca bizdeki.
Tut ellerimi ve bir daha bırakma artık ! Aşk: Ruhun kırkayak kesilip,kırk ayağıyla birden şu yaşam uçurumunda tutunuşudur. Aşk: Kuraklıktan çatlamış toprağın suya kavuşuşudur,can suyudur aşk,baharındaki fidanın her şeyi demek..Yaşamdan acıyan yorgun canların ilacıdır aşk! Muzip yaz yağmurudur; iki mevsimi bir kaba koyan.Aşk bir gizli güçtür; hayata ölüme meydan okuyan
Sar bedenimi! Ömür işçiliğinin ücretidir haz/bedelsiz görev gibi böyle yaşanmaz/gönül gönüle,beden bedene sığınmayınca/gecenin zulmünden sabahlar olmaz/Sıla; gönlünün hoş olduğu yer/gurbet; gönlünün boş olduğu yer/diken üstünde eğreti kalmışsan eğer/er geç yer başını illet yalnızlık/tanrıya sığınır insan insanda/gönül sesinin yükselme saati geldiği anda/ kolayca gömülür günün çilesi/açıklar azalır,ümit görülür,hesaplar tutar.

Nilgün Berbergil
Kayıt Tarihi : 2.8.2012 22:07:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Nilgün Berbergil