Ooyy benim “şimdiki aklımla” sevdiğim! Ooooyy benim ,hayatım hep ertelemekle geçerken umutla beklediğim! Biliyorum yaşamıyorsun nicedir sen de.Senin farkın; acıların-kavganın-inadın sergilendiği o aynı eski sahnede takılmış oynuyor fakat tıpkı benim gibi,senin de artık nicedir yaşamıyor olman..
Bilmiyorum “İmkansız”ı başarır mı sevgili, kan kardeş çıkan acılarımız? Onarır –iyileştirir mi aynı derece-aynı türden olan ölümcül yanığımızı? Yeniden doğurur mu bizi küllerimizden bu sevgi bu umut ?
Suçluyorsun beni ama yanılıyorsun: farklı sanıyorsun beri yandaki bu hikayeyi. Sen bir türlü kabul edemiyorsun benim artık kabul ettiğimi; ahmaklar için yapılabilecek çok şey yok bu dünyada. Mum gibi tüketir onlar güneşin ışıklarını,karanlığa boğarlar aydınlığını.
Farklı sanma beni, sadece kurşunlara göğüs germekle,kanlı kurşunlara gelmekle “insan için”-“gerçek için” ölünmez. Gözle görünmez,elle tutulmaz nice kahpe kurşun,nice koca yürekleri vurup böyle iflah etmez şekilde derin yaralar.Senden iyi kim bilecek halimi? ..Ve benden iyi kim bilecek halini? Ne dinlerin “cennet vaadi” ve “cehennem tehdidi” için,ne de varlığı nerde ne şekil bilmem artık bir imparatora yaranmak için değildi bu arenadan zavallı bir leş olarak değil,haklı bir zaferle yüzü ak çıkmak isteyişin biliyorum. Adaleti bizden yana olmayan bu mahkemede, “var” olan canlı varlığımızla çektiğimiz acıların şiddeti, onun hesabında olmayan bir büyük ünlem işareti olarak,hayatın bütün silme ve yok etme gücüne rağmen “var” kalarak, onu bile ona yargılatmalıydı eninde sonunda. Tozu dumana katıp göz gözü görmez eden korkular,acılar,akıl erdiremezlik,ölüm,yalnızlık ve daha nice canavar hayata az gelmiş gibi; bir de,kendilerine yaşam ve şu sakat yapay sistemler tarafından “gladyatör” rolünün verildiğini bile fark edemeyen “zafer” (!) peşindeki bu acımasız kurbanların pençelerini,açık bir talihsizlikle,küçük bir avmışsın gibi üstüne salıp,seni,düşündüklerinin eliyle-diliyle parçalatırken,onun gücüne sahip olmadan bu haksızlığı –bu nankörlüğü kaldırabilen sendeki o nokta kadarcık insan yüreği onun tanrılığından bin kat daha tanrıydı evet sen ve senin gibilerde.
Evrende,hayatın kendisiyle düştüğü zıtlığı-çelişkileri ve vıcık vıcık edilene kadar iğrençleşmesine izin-fırsat verdiği,doğamızın mecbur olduğu güzellikleri ve manayı manasızlığa çevirdiği bu yeri ve bu işin kurbanlarını,herkesten daha iyi anlamak ve hakkını vermek için çırpındığından ötürü ve bu yükü,bu çileleri ümitsizliğini bile bile kaldırdığından ötürü,bu “hiç” liğinde bile onun tanrılığından bin kat daha tanrıydı evet sen ve senin gibilerin varlığı. Evet,ortalıkta görünmeyen bir sultanın keyfine –zevkine göre birkaç kulaç ipek tel olmak için,yaşam kozasını üzerimize yıl yıl özenle örüp-ellerimizle üretmek ve bütün bu çabaların,bütün bu canlılığın hiçbir anlamı yokmuşçasına,tahammül sınırlarımızı kat kat aşan kaynar acılara düşerek,bile bile ölüme,bile bile bilinmeze,bile bile madde olmaya gitmek,aklın bütün akıl erdiremezliğine ve dilin-ifadenin tüm yetersizliğine rağmen kavranan öyle büyük bir haksızlık- öyle büyük bir çelişkiydi ki,evet bu işin bir başka açıklaması olsa gerekti,haklıydın.
“Hayatım bir maceradır.tabiatın bana verdiğini geliştirmek çabasının macerası değil,onun bana vermediğini elde etmek çabası.Hakiki olduğu kadar sahte bir eğilimle de. Bu yüzden gerçek tattan uzak,ebedi bir eziyet..” diyerek Goethe’nin de ifade ettiği gibi,belki de,aslında tabiatın bize verdiğini geliştirmek çabasının macerasıyla başlayıp,onun bize vermediğini elde etme çabasına kadar kaçınılmaz uzanan bu yolda,kat edilebilirinden fazlasına göz dikmenin gerçek tadan uzak ebedi eziyetine mahkumduk sen-ben ve bizim gibiler.
Ama biz hayat denen bu göz açtırmaz düşmanın hilelerine öfkelendik de,kendimizi savunurken kızıştırıp-alevlendirdik bazen de her tür savaşı...Çoğumuz hiç öğrenemeden yok olup gittik, bu,hiç kimseye kazandırmayan kumarhanenin gerçek yüzünü.Hiç bir adil-akil “kader” kanla yazılmaz.yoksa kurunun yanında yanacak olan yaşın (masumun) vebali kaçınılmazdır.Bin doğruyu götürür bazı “bir yanlış”,bilemediler.
O mahur beste çalar Müjgan'la ben ağlaşırız
Gitti dostlar şölen bitti ne eski heyecan ne hız
Yalnız kederli yalnızlığımızda sıralı sırasız
O mahur beste çalar Müjgan'la ben ağlaşırız
Yürek usta olunca bır başka yazıyor kalem kah kan damlıyor şiirden kah ibretı alem oluyor tıpkı bu şiirde olduğu gibi saygılarımla
özverli anlatımıyla
harika ......okudum
kutlarım yazarı yüreğini
her yönüyle
şiir gibi şiir paylaşımı
tebrik ederim
Aşk: Ruhun kırkayak kesilip,kırk ayağıyla birden şu yaşam uçurumunda tutunuşudur. Aşk: Kuraklıktan çatlamış toprağın suya kavuşuşudur,can suyudur aşk,baharındaki fidanın her şeyi demek..Yaşamdan acıyan yorgun canların ilacıdır aşk! Muzip yaz yağmurudur; iki mevsimi bir kaba koyan.Aşk bir gizli güçtür; hayata ölüme meydan okuyan
Sar bedenimi! Ömür işçiliğinin ücretidir haz/bedelsiz görev gibi böyle yaşanmaz/gönül gönüle,beden bedene sığınmayınca/gecenin zulmünden sabahlar olmaz/Sıla; gönlünün hoş olduğu yer/gurbet; gönlünün boş olduğu yer/diken üstünde eğreti kalmışsan eğer/er geç yer başını illet yalnızlık/tanrıya sığınır insan insanda/gönül sesinin yükselme saati geldiği anda/ kolayca gömülür günün çilesi/açıklar azalır,ümit görülür,hesaplar tutar.
Ayşen Livaneli Nyb
Kaleminiz daim olsun şairim, kutlarım sizi ve güçlü kaleminizi harika bir final yapmışsınız eserinizin sonunda.saygımla...
Bu şiir ile ilgili 3 tane yorum bulunmakta