omzundan anlıyorum aramızdaki uzaklığı
tüm yüzlerde tekrarlanıyor yüzün
eski telefonlardaki redial tuşu gibi
sana misafir oluyorum sadece
akşamın seğiren gözünde
çelimsiz, hiçbir şeyi yıkamayacak kadar
Sana rastladığımdan beri
kalbimin bir rüzgâr gülü olduğunu anladım
koştukça dönen
yaklaştıkça hızlanan
kalbimin bir rüzgar gülü olduğunu anladım
Tenimde kırılan hıçkırık
dudaklarının kuyusuna düşmeden önceydi
maraz bir yalnızlığın söylediklerine inandık
sebep olacağım söze kandıktan hemen sonraydı
imâydı sesim yüzüne
kurulmuş bir saat gibi duruyordu hata önümüzde.
Bir yıldıza taşınacaktık seninle,
Benim yüzyıllık sevgilim !
uzak kışların dansını izleyecektik
çakallar ve yarasaları bırakıp arkamızda
İçime çöken gecenin habercisidir
aynı rüzgârın tedirginliğinden korktuk.
damlarda asılı duran dinozor cesetleri
tırnağı uzayan yağmur
öksüren gök...
kaybolmak için çok bilindik bir dünya değil mi?
Sonra, bir rüya getirdim gördüklerim arasından
kalbime yerleştirdiğim şehre
ayakkabılarını giydirip vedaya
bir rüya
kimsenin henüz görmediği
pembe bir asker öptü beni
uyandığım odaya çevirdim yüzümü
başkasında epriyen ben
sevdiklerimin sahnesinden trajediler çalıp
korkuluğuma güvendim
çıkıp unutmak istedim
Güzel şeyler olsun yahut tam tersi
özür dilemek için birilerinden,
dışarı çıkıp
bir koordinat aradım.
koordinat, kendi üzerimde
yanıldıklarını göstereyim diye
Buradan sonra hiçbir şey yok!
görünmez olmamı kılıyorsun,
sadece kendime görünür olmayı
beni hangi dalga sesinde unuttun
hangi sarsıntıda
hangi pazar şarkısı, barın tuvaletinde
Şimdi yüzünden çok hatırladığım tek şey sırtın,
yüzünü her neye çevirdiysen
üstüne bastığın, çiçekli dağın sabrıdır kalbim
Tek hatırladığım şey sırtın.
kabul olmamış bir tavaftın
Şiir işçiliğinize sevgili Ömer Turan'ın kalemine aldığı ' Yol boyu ‘Viyadükler’ senfonisi' adlı köşe yazısından vakıf olduğum ve beyenerek okuduğum geldi aklıma...Sayfanıza ve şiirlerinize rastlamak o yol boyu kent şarkılarına eşlik etmek gibi ne güzel olacak şimdi...