- O'nu tanıyorum dedi Diyarbakır
Saçları meneviş elleri ıtır -
O bir konuydu. Berrak bir odak güçlü bir sesti. Böyle bir odak çok zor bulunurdu. Bireyin sürekli gelişmesini sağlayan, büyük ideallere kavuşturan böyle kişiliklerdi.
O Sartre'nin Anny ismini takıp somutlaştırdığıydı, Marcau'nun Creezy deyip anlattığıydı. Onun gizemi son derece açık oluşundaydı. Onun vefası küstahça davranışlarındaydı. Her şeye rağmen böyle bir kişiliğin yüceltiliyor olması haksızca değildi. Çünkü onu yüceltmek insanı yüceltmekti.
O, ulaşılması, çözülmesi gereken bir bireydi. Hiçbir zaman gerçeğini ele vermeyen ve bu halinden " hayatı denemek isteyen biri " sonucu çıkarılabilen fakat böyle olup olmadığı bile hiç bir zaman çözülemiyen bir bireydi.
Olaylar onun gözünde cazibesini çok çabuk yitirebiliyordu. Bu da ona sürekli değişik anları, değişik insanları, değişik ortamları görüp tanıyabilme imkanı sağlıyordu.
O, Nietzsche'nin bir ömür peşinden koştuğu yerli yerinde bir " Sur Hommo " bir " Fevkelbeşer" di. O Zerdüşt'ün bir öğrencisi ama aynı zamanda bir Wagner bir Cosima idi.
O Kozet gibi sabırlı ama Jervez gibi günü geldiğinde sonlandırabilendi. Onu anlamak belki en çok Zola"nın işiydi. O Zola"nın anlatınca hastalandığı Nana'ydı.
O netliği ve bilimselliği sayesinde gelişimi süreklileştiriyor bunu ayrılığa endekslemiyordu. O tavırlarıyla sonsuzluğu çağrıştırıyordu. Bu sebeplerden dolayı onu; gelişimi sağlayan, gelişime iten yalnızca bir motiv olarak anlamak mümkündü.
O kaba bir materyalistti, hiç bir nesne veya insan olduğundan başka bir şey değildi onun gözünde. Onun hayata ve nesnelere bakışı işine yaradığı kadardı. Bakışları bir kimyager kadar objektifti. Bakışından geriye muhakemesi ve sadece kendisinin bilebileceği düşünceleri kalırdı.
O yenikti. Bunun acısını yenerek çıkarıyordu. Ürkekti, beni gördüğünde titrerdi. Onun psikolojisi mantığı üzerinde herhangi bir etkiye sahip değildi. O korka korka en korkunç şeyleri söyleyip yapabiliyordu. O karşısındakinin mantığını kendi dayanılmaz güzelliği içinde eritip iradeni yönlendirebiliyordu.
O Zin'di Mem'ni arıyordu. Gerisi onun için önemli değildi. Sevişirken bile iffetliydi. O günlerce benim sonra yabancımdı. Onun bugün yaşadıkları yarını bağlamıyordu. Zaman kavramı yitirdikçe yitiriyordu değerini onunla.
Mantıklıydı, çelişmezlik ilkesine sadıktı,belki sadık olduğu tek şey buydu. Konuşurken soru işaretlerine yer bırakmıyordu. Susmazdı. Bildiğini kabul ettirmek için her bedele hazırdı.
O kadınlığı çok ön plana çıkmış seranser bir dişiydi. Çok dişiydi. Onun olgunluğu gece yarısı düşüncelerinde saklıydı. Gündüz resmi davranışları vardı. Halleri sıcak, sarıcı ve kuvvetliydi. Yine de kendi hemcinslerinin özelliklerini en üst derecede yaşardı.
Sabırlıydı ve bu sabrını çok tuhaf bir bilince borçluydu. Ondan taşan bir olay yoktu. Beklerdi. Beklemesini çok iyi biliyordu. Bütün elde etmelerinin tadını o kendi ölçüleri ve anlayışı içinde çıkarıyordu.
O yabaniydi aslında. Çok iyi sosyal ilişkileri vardı ama gizli bir yabansıllık hali içindeydi.
O bir umuttu. Göğün berraklığını, Nisan'ın yeşilini ve bütün yaşamsal hazları yaşayabileceğime dair bir umut. Onun varlığının bendeki devamlılığı böyle devam ediyordu.
Onu gizlice bile sevsen senin oluveriyordu, gizlice bile küssen yabancılaşıyordu. O davranışlarıyla bile soru soruyordu. Kendini açıklamaya dönük davranışlara girmiyordu ama buna rağmen karşımda apaçık ve çıplaktı.
O, kimsenin değildi. Bir aidiyeti yoktu. Belki herkesin istediğini bulabildiği ama sözcükleri karışık yazılmış dizinsiz bir sözlüktü.
O bir yalandı. Akademik düşünen, Venüs kadar güzel, bilge bir yalan. Bir ilahe gibi taptığım belki de bir ömür seveceğim koskoca bir yalan...
Mehmet Şerif EKİCİ
Kayıt Tarihi : 10.6.2016 01:12:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!