Çevresinden aldıklarını gördükleriyle tanıştıran yürek sahibi şairdir. İnsandan insanlığa çıkılan basamaklarda gözlemlerini yaparken duygularını da ayardan geçirir. bu ayarlama gök kuşağı gibi renkten renge, tondan tona geçerken kelimelerle sevgi adına, sevda adına mısralar inşa eder. O kadar ki bu misralar bir satranç ustasının marifetiyle akın akın gönül diyarlarında sefere çıkarlar.
Yılların birikimi ile yazdıklarını okuyanın beyninde canlı film gibi nakşeden ozanın endişesi, sevgi paylaşımına dair olduğu hep vurguladığı olmuş.
Okurken kendimizi en yüksekten engine doğru süzülen bulutlar gibi sanıyoruz. Bunu hissetmemizi şairin usta betim ve benzetmeleri vurgu ve mısra düzeni sağlıyor. Bazen bir okuyup iki düşünürken, bazen de İki okuyup bir düşünmemiz ritmini sağlayan yürek erbabı şair öğretici ve eğitici yanını da vurgulamaktan geri kalmamış.
Genel kültürümüze haliyle şiir dünyamızdaki akımlara hakim bir kelemşuarın mısralarını dikkatle okurken hayal kapılarımızın sonuna kadar açılma arzusuna geçtiğini de anlıyoruz.
Okuyacağınız mısraların sizde uyandıracağı heves, sevgi hanelerinizde bezek bezek gönlünüze akarken, sanıyorum ki ezberlerinizde de yer tutacaktır.
Duygularını sevgi atına bindirmiş, gönlünü yazdıklarına dökmüş, yüreklere yakın yürümekten geri kalmamış.
Böylesi mısraları yazan dimağ sahibi şairi tebrik ederken, okuru bol olsun temenni ve dualarıyla
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...