ÖNSÖZ
Avrupa’daki tahsil yıllarımda otobüse-banliyö trenine bindiğimde, genç-yaşlı herkesin biner binmez hemen çantasından kitabını çıkarıp okumaya başladığını görür, hem şaşırır, hem de ilme-bilgiye bu kadar düşkün olmalarını, en küçük zamanlarını dahi değerlendirdiklerini görerek özenirdim.
Bu nedenle hayatım boyunca hem okumaya, hem de okunacak meslekî, kültürel, dinî ve ahlakî konularda elimden geldiği kadar fazla yazılar-kitaplar yayınlamaya ve bunları ücretsiz olarak okuyucuya ulaştırmaya özen gösterdim.
1) En çok aydınlanmaya, bilgisini genişletmeye ihtiyacı olan halkımızın daha ziyade ilgi duyduğu alanın din ve ahlak konuları olduğu bilinci içinde, Cenab-ı Allah aşkını; Hz. Peygamber sevgisini; İslâmın evrensel mesajlarını; Kur’an ahlâkını; zikir, şükür, dua, tövbe, sabır, infâk, ihsan, ihlâs, salih amel, kibir-gurur, iyiliği emredip-kötülüğü men etme, ana-babaya iyi davranma, kul hakkına saygı, namaz, niyaz, oruç, Ramazan v.b. konuları işlediğim kitaplarımda, açıkladığım konularla ilgili şiirlerimi de aralara koymuştum. Çünkü biliyorum ki, halkımız nesir yazılara nazaran şiirleri okumayı daha kolay bulur ve şiirin işlediği konu aklında daha uzun süre kalır; hatta hoşuna giden şiirleri ezberler.
2) Ne var ki halkımızın, zaten çok zayıf olan kitap okuma alışkanlığının, maalesef giderek daha da azaldığı hepimizin malûmudur. Bu sebeple bir süreden beri başka bir yol izlemeye daha yöneldim:Birkaç seneden beri (4 senedir)Türkiye çapında, her bölgedeki 60 civarında ilde çıkan bir mahalli gazetede, her Cuma bir köşe yazısı şeklinde yayınlanan “Cuma Sohhbeti” yazıları yazmaktayım.Ayrıca, yine 4 seneden beri, aynı gazetelerde yani 60 ildeki 60 mahalli gazetede, ramazan ayında bana ayrılan tam birsayfada “Ramazan Sayfası” hazırlamakta ve yayınlamaktayım. Gerek cuma köşe yazılarımda, gerekse ramazan sayfalarımda yukarıda belirttiğim konularda yazdığım ilâhî aşk şiirlerimden, her sayfaya, birer ikişer adet koymaktayım.
İşte uzun süreden beri yazdığım ve kitaplarımda ve gazete yazılarımda, zenginleştirici ve okumayı özendirici bir unsur olarak koyduğum şiirlerimi ve tabii yenilerini, bu kez ayrı bir kitapta toplayıp yayınlamayı uygun gördüm.
3) Şiirlerin baş kısmında, işlenmiş olan konuya uygun olan Kur’an ayetlerinden, anlamı en yakın olanı koymanın, ilk kez uygulanan, değişik ve ilgi çekecek bir usul olduğuna inanıyorum.
Aslında şiirlerin baş kısmına Kur’an ayeti konulup konulamayacağı konusunda tereddüt ettik. Bu hususta yaptığımız incelemede Diyanet İşleri Başkanlığınca veya Türkiye Diyanet Vakfı tarafından yayınlanmış tefsir veya açıklamalı olan yüzlerce kitapta, sayfa başında veya metin arasındaKur’an ayetlerinin yazıldığı, hatta ayetin başına besmele koymadan yazıldığını tespit ettik.Buna rağmen biz her ayetin baş kısmına besmele koymaya da özen gösterdik.
Bu uygulama ile, şiirde işlenen konunun, ilahî-Rabbanî anlama da uygun düştüğü; şiirin anlamını güçlendirdiği; ayrıca, bu vesile ile Kur’an ayetlerinin daha dikkatlice okunmasının, anlaşılmasının ve yararlanılmasının sağlandığı; yaşamla, dünyevî ve uhrevî hayatla, doğayla, tabiat olaylarıyla, hâsılı her konuyla yakından ilgili ayetler bulunduğu görülecektir. İnanıyorum ki; Kur’an’ı Kerim’in, duvarlarda asılı torbalardan çıkarılması, okunması, yararlanılması, hayatın akışı içine katılması şarttır! Kitabımızdaki bu uygulamanın, bu yolun açılmasına, halkımızın Kur’an’ı Kerim’igünlük yaşantısının içine dâhil etmesine vesile olacağını umuyoruz.
4) Belirtmeliyim ki, piyasada bulunan Kur’an’ı Kerim meallerinin tamamına yakınını inceleyip karşılaştırdm. Maalesef her birinin, gerek lâfzî, gerekse anlam bakımından birbirinden çok farklı olduklarını görerek şaşırdım. Bu nedenle, şiirlerimin baş kısmına koyduğum ayetleri, Sayın Doç. Dr. Halil Altuntaş ve Dr. Muzaffer Şahin tarafından hazırlanan ve 2005 yılında, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından resmen bastırılan, Kaynak Eserler No: 26 olan Meal’in, 8.ci baskısından almış bulunuyorum.
5) Şiir yazma tekniği yönünden bir hususu da belirtmek isterim: Hece vezni ile yazılan şiirlerde, hece sayısının tutturulabilmesi bakımından, anlamı bozmadan ve “arif olanın anlayacağı biçimde” bazı heceler kaldırılabilir veya ilâve edilebilir. Örneğin:
“Kokusun salar sümbüller”
Mısraında “kokusunu” sözcüğünün “kokusun” şeklini alması gibi. Veya:
“Onun çün dağlar aşarsın!”
Mısraında “için” sözcüğünün “çün” şeklini alması gibi…
İlâve heceye örnek:
“Coşan gönül aşıkına tez kavuvuşur!”
Mısraındaki aşkına sözcüğünün “aşıkına” şeklini alması gibi!
Bu teknikten Koca Derviş Yunus Emre Hazretlerinin çok yararlandığı malumdur. Fazla olmamakla beraber gerektikçe biz de yararlandık!
Şiir yazma tekniğine yabancı olanların bu tür sözcüklerin yanlış yazılmış olduğunu zannetmemeleri için belirtmeyi uygun buldum.
6) Bu meyanda, bende unutulmaz bir anısı bulunan “Ben Bir Söğüt Ağacı Dumlupınar Açıklarında” adındaki ilk şiirimi de bu kitabıma aldım (Sayfa:………). Bu şiirin anısına ve hikâyesine gelince:
Kütahya Lisesinde,1959 yılında, Edebiyat Şubesi olarak her hafta çıkardığımız bir duvar gazetemiz vardı. 30 Ağustos Zafer Bayramı nedeniyle çıkardığımız Gazeteye uzun bir şiir yazmıştım. Şiirde, Dumlupınar açıklarındaki bir söğüt ağacının Kurtuluş Savaşını ve Mustafa Kemal’i görüp, yaşayıp, dile gelip anlatmasını işlemiştim:
Ben bir söğüt ağacı,
Dumlupınar açıklarında; bileceksiniz!
Dizime dek kan birikmiş ovada,
Beni o günlerde göreceksiniz!
xx
Ben bir söğüt ağacı,
Dumlupınar açıklarında; bileceksiniz!
Mustafa Kemal’i gördüm Kemal’i!
Parmağı Akdeniz içinde,
Akdeniz gözleri içinde!
……………………………
Bu kitabımda düzeltilmiş şeklini koyduğum ilkşiirim bu mealde ve üslupta, bir kahramanlık öyküsü gibi uzayıp gidiyordu.
Edebiyat dersinde, Davut Hoca, sınıfa girer girmez sözü duvar gazetesine getirip, oraya yazı yazmanın, şiir yazmanın çok güzel ve faydalı bir şey olduğunu; tecrübe kazanacağımızı; yazmanın, insanın meramını yazı ile ifade etmesinin dünyanın en güzel şeyi olduğunu söyledi ve birden bana dönerek:
-“Ben Bir Söğüt Ağacı” adındaki şiiri sen mi yazdın Evlâdım!?” diye sordu. Ben de bu anî sualin şaşkınlığıyla, cevaben:
-“Gazete’ye adımla astığıma göre tabii ki ben yazdım Hocam! ” dedim. Hoca:
-“Güzel güzel, çok güzel:
“Parmağı Akdeniz içinde,
Akdeniz Gözleri içinde!”
buluşu, iddialı bir şairin dahi şapka çıkaracağı bir deyiş:Hayal var, öykü var, coşku var, Atatürk’ün “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir ileri!” emrini en güzel anlatan, O’nun heyecan ve azmini en güzel ifade eden; gözlerinin mavisini en güzel tasvir eden bir deyiş. Tebrik ederim evladım! ” dedi.
Tam bu sırada, yan taraftaki sıradan, bir şey söylemeye hazırlandığını, bir itirazı olduğunu belirtmek istercesine bir gülme sesi geldi: Fıkır fıkır; tıkır tıkır, alaycı-müstehzi, sınıfa yabancı olmayan bir gülme ile karışık bir itiraz geldi:
-“Bu şiir O’nun değil Hocam! ”
Bu ses ve müstehzî gülme: Uzun boylu, zayıf, gözlerini büzerek konuşan, her sözüne tik gibi bir gülme tıkırtısı ekleyen, genelde müstehzî bir eda takınan, kendisini geleceğin büyük edebiyatçısı-yazarı-şairi olarak gören; o günlerin modası olan Varlık Yayınlarını okuyan, konuşmalarında daima büyük yazarlardan, Nurullah Ataç’tan, Fakir Baykurt’tan, Necati Cumalı’dan bahsedip edebiyat derslerinde bu yazarlar hakkında Hoca ile diyalog kuran Mustafa AKBAŞ’a aitti… Herkes, bu itirazdan, bu anî çıkıştan şaşırdı kaldı tabii!. Hoca:
-“ Peki Mustafa bu şiir arkadaşınızın değilse kimin o halde!?” diye sordu… Mustafa, cevap veremedi:
- “Bilmiyorum ama arkadaşımızın olamaz;Sizin de belirttiğiniz gibi usta bir şair elinden çıkmış kadar güzel olan böyle bir şiiri O yazamaz!.” dedi. Hoca bu ifadeye kızdı, elini sallayarak:
-“Otur yerine!” dedi! Fakat arkadaşımız pes etmek niyetinde değildi; otururken de:
-“Ben bu şiiri bir yerde okudum!” dedi. Hoca da:
-“ Uzatma, okuduysan kime ait olduğunu bul-çıkar; yoksa konuşma! ” dedi.
Bu olaydan sonra, maalesef çocukça etkilenip moralim bozulduğu içinuzunca süre bir daha edebiyatla ve şiir yazmakla meşgul olmadım.
Şu sıralarda aziz sınıf arkadaşım Mustafa Akbaş’ın nerede,hangi âlemde olduğunu bilmiyorum. Kendisine sağlık, afiyet ve huzurlu bir yaşam diliyor; şayet kul hakkım geçti ise helal ediyorum!
Kendimi toparlamam ve şiir yazmaya tekrar başlamam bir hayli zaman aldı. Bu zaman gelince de artık, yaşım, kültürüm, hayat anlayışım çok değişmiş olduğundan daha ziyade ilgi alanım olan din ve ahlak konularında ya da genel konularda olsa da bu açıdan bakarak yazmaya özen gösterdim.
Cenab-ı Allah’ın rahmeti,inayeti ve bereketi hepimize olsun; Allah Tealâ cümlemizin yardımcısı olsun! Yolumuzu sadıkların ve salihlerin yolu eylesin; yâr ve yardımcımız olsun! Amiin!
Doç.Dr.Muammer OYTAN
Kayıt Tarihi : 7.2.2018 19:03:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Biz nereden geldik,
nereye gidiyoruz? Canlı ve
cansız tüm varlıkları, bu
Evreni, sistemleri yaratan
kimdir?Yaratılışın esası ve
sebebi nedir?
TÜM YORUMLAR (1)