Bir tatil beldesi, akşamın turuncu suskunluğunda…
Gün batarken deniz mor bir mendil gibi dalgalanıyordu
ve ben yalnız bir şezlongda geçmişi kurcalıyordum.
Tam o sırada…
Geldiler.
Hepsi.
Sanki bir bavulda yıllar saklanmış da, şimdi açılmış gibi.
Birinci:
Çocukluk aşkım.
Simit arası kaşarla başlamıştık,
şimdi glutensiz aşkları konuşuyordu.
Göz göze geldik;
O an, bir ip atlama günü gibi geri sardı yüreğim.
İkinci:
Hâlâ entelektüeldi.
Ama bu kez Marksizm'i bırakmış, astrolojiyle ilgileniyordu.
“Yükselenin terazi olmalı,” dedi.
Ben hâlâ kalbimin burcunu çözemedim.
Üçüncü:
Paraya doymuş ama huzura aç.
Kumsalda yürürken ayağına takılan midyeyi suçladı.
Ben de onu suçlamadım.
Yatırım tavsiyesi değildi o aşk,
ama zarar büyüktü.
Dördüncü:
Kokusu hâlâ aynıydı: Limon kolonyası ve biraz da ‘ego’.
“Ben iyiyim,” dedi.
Gerçekten de iyi görünüyordu.
Ama ben hâlâ aynı yerdeyim:
Yasemin’in bitirdiği kitabın son cümlesinde.
Beşinci:
Gözlük takmıştı.
“Gözlüğü gör diye taktım, beni göresin diye değil,” dedi.
Ben sustum.
Aşk bazen göz bozukluğudur,
uzaktakini net görürsün ama yakındakine çarpıp düşersin.
Altıncı:
Plaja seccadeyle gelmişti.
“Namaz kılıyorum, ama seni de unutmadım,” dedi.
Ben de içimden “âmin” dedim.
Çünkü bazen aşk duaların kabul edilmeyen hâliyfi.
Yedinci.
Kariyerini sırt çantasına sığdırmış,
tatilde bile mail yanıtlıyordu.
“İlişkimiz bir projeydi,” dedi.
Yaşadıklarımız bitirme tezine çevirldi
Ama notumuz hep eksikti.
Sekizinci
Estetikleri artmış, gülüşü azalmıştı.
Story atarken selfie çubuğunu bana doğrulttu.
“Sen hâlâ aynı kalmışsın,” dedi.
Oysa ben çok değişmiştim;
bir tek ona söyleyemedim.
Dokuzuncu
Organizasyoncu hâlâ.
Hepimizin buluştuğu o akşamı planlamıştı.
“Bu tatil yıllık izin gibi değil, geçmiş izini gibi,” dedi.
Haklıydı.
Bu bir özgeçmişti:
Aşk hanelerimiz bomboştu.
Onuncu
Yine edebiyat dolu konuşuyordu.
Ama ben artık onun virgülünde bile nefes alamıyordum.
“Şiir oldun mu?” dedi.
“Hayır,” dedim, “sana tutunamayan oldum.”
On birinci
Bir tek o konuşmadı.
Gözleriyle gülümseyen tek kadındı.
Ama içimde en çok onunla konuştum.
Belki de bu yüzden
o gittiğinde yüreğim hep ağladı.
On ikinci
Sahneye çıkmış gibiydi,
plajda mini konser verir gibiydi.
“Sen beni hiç alkışlamadın,” dedi.
Haklıydı.
Ben onu dinlerdim,
ama hiçbir zaman katılamazdım temposuna.
On üçüncü
Son gelen, ama en kalıcı olan.
Deniz kabuğu topluyordu.
Birini uzattı: “Al, bu senin.”
İçinde yankı vardı.
Ben kulağıma götürdüm,
ve sadece bir cümle duydum:
“Hiç başlamamıştık ama hep bitmiş gibiydik.”
Derken garson geldi,
“Ne alırsınız?” dedi.
Ben 13’e baktım, sonra kendime:
geçmişi buzlu bir içki söyledim.
Kayıt Tarihi : 1.5.2025 21:52:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!