Dört yıl önce biri çıkmış sandıktan
Gaz vermişti, ondan beri ne oldu?
Bahsetmişti, buğday, çay ve fındıktan
Söz vermişti ondan beri ne oldu?
Fındıkları ambarlara doldurttu
Çiftçileri zenginlere yoldurttu
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Sayın Mikdat Bal özür diliyorum sizden uyarınızı görmedim saygısızlık ettiysem şahsınıza affedin...güzel şiirleriniz için teşekkür ederim şahsım adına..
Burada 4 senenin sorgulaması yapılıyor tarihin değil onu da başka bir şiirde ele alırız, lütfen şiir içinde kalalım, biraz da şair olalım
Hocam gelen vurdu gecen vurdu alıştık be üsdat Allah hayırlısını nasip etsin.
'Merak etme üstadım,cevabınız geliyor.
yolda....
Selam ve duam ile...
TTK
Bunlar Oldu
Dört yılda elli yıl geriye gittik,
Paramız bitince toprağı sattık,
Hem asker, hem sivil yan gelip yattık (!)
Sürüyü (!) hakkıyla yaymadı üstad.
Seçim meydanında savurdu, attı,
İktidar olunca hepsini yuttu,
Memur son nefeste, emekli bitti,
Verdiği sözlere uymadı üstad.
Kimi fındık, kimi mısır götürdü,
Çiftçiler tamamen şapa oturdu,
Kanımızı eme eme bitirdi,
Ölmek üzereyiz, doymadı üstad.
Efeliğe devam etti her yerde,
Çare olamadı en küçük derde,
“Ananızla gelin” diyerek birde,
Bizleri adamdan saymadı üstad.
Et beklerken dişlerimiz söküldü,
“Kandil” diye Erciyes’e çıkıldı,
Asker şehit oldu, bayrak yakıldı,
Kulağı sağırmış duymadı üstad.
Brüksel’e verdi yuları, ipi,
Karıştırdı artık samanla sapı,
Danışman alarak dingili zapı,
Tek kırmızı çizgi koymadı üstad.
Kerkük’e Musul’a kapısı örtük,
Vaşington, Telaviv kıblesi artık,
Demek ki bunların yüzleri yırtık,
Ne kadar bağırsak aymadı üstad.
Şahin Yılmaz.
Koltukları şişti bir kibire daldı
Tezeneyi alıp AB'den çaldı
Yılın üçyüz günü dışarda kaldı
Memleket sahipsiz kaldı Ozan'ım
TEBRİKLER ABİ.ACİLEN BİR CEVAPTI.
Okşar gibi el uzattı başlara
Zehir kustu ekmeklere, aşlara
Kan buladı gözlerdeki yaşlara
Bez vermişti, ondan beri ne oldu?
Sorulara benden bir dörtlükilave var, kabulünle.
Çok şey oldu be üstat. Saymakla bitmez.
Selamlar
İşte bak bunlar oldu üstad
Bizim efe çıldırmış
Efe sandıktan çıktı dünya benimdir sandı
Gazı aldı götürdü çıldırdı bizim efe
Vatandaş da bizleri iyi yönetir sandı
Sözü verdi unut tu çıldırdı bizim efe
Geçen yıl altın yaptı bu sene pul fındığı
Danışmanın şerrinden bütün halkın yandığı
Düşünmezler gelecek dönemde ki sandığı
Azı verdi kayboldu çıldırdı bizim efe.
Bizim efe baş koymuş İMF’nin yoluna
Zerre kadar acımaz bir Allahın kuluna
Ne aş verir ne ekmek yoksuluna duluna
Yüze vermiş kaybolmuş çıldırdı bizim efe.
Dikkat eder her zaman ABD’nin sözüne
Adım atmaz bir yere bakmaz ise gözüne
Çuval geçse utanmaz bakar asker yüzüne
Kozu vermiş yitirmiş çıldırdı bizim efe.
Bunca yılı adamış hep şeriat uğruna
Şimdi laik olmuş bak taş basarak bağrına
Bu gün söylenen sözler yarın gider ağrına
Közü almış eline çıldırdı bizim efe.
Miktadi konuşuyor sanki bilmiyor gibi
COŞAR’ler söylerde efe dinliyor gibi
Halk ha bire konuşur derdi dinmiyor gibi
Tuzu yaraya basmış bizim efe çıldırmış.
Aslında 'Olması gerekenler oldu' lakin ne var ki; başımıza gelmeden 'anlamamak' gibi bir huyumuz var!.. 'Beyan-ı lisan, Aynıyla insan!..' KADİR ALBAYRAK
Bu şiir ile ilgili 9 tane yorum bulunmakta