Canım...
Yatağımı yaparken düşündüm seni. Çayım kaynarken ve ekmeğime yağ sürerken elllerini. Bakarken gazetelere gözlerini. Ve yakası açık sabahlığından fışkıran mahmurluğunu. Bir tren çığlığı ve bir vapur düdüğü ile bütünleşen ve ille de lambalı radyodan süzülen yurttan sesler topluluğunu, öptüm yüzbin kere anılarda. Ve 'Sana Yağlı' lokmalar dizildi boğazıma... İlk karın yağdığı doksanüç kışının bir sabah ayrılığında, üç derece hipermetrop gözlüğünün altında bile sevimliydin. Çünkü sen yatağımı yaparken; hatırlayınca burnumun direğini sızlatan, benim ilk sevgilimdin...
Aşkım...
Nereye bakıyorsun diye sorardın hep, sana bakarken. Hadi yalancı derdin. Hadi aptal yalancı; derinliklerinde kaybolma, mavi denizlerin, beyaz dalgaların ve gri martıların renk cümbüşleri ile. Düğün fotoğrafçılarının flaşları patlar birbirinin peşi sıra, ben çingene bayramına koşardım, sen son viyana valsinin hayaline. Sessizce her sabah. Ama kırılırdım, gözlerinde ışıkların, kristal vazolardaki gibi binbir parçaya ayrılmasına kırılırım. Şeker sunar dişlerim kırılırdı, şeker kurtlarından, şeker bayramlarında. Benim sevdiğim maziden anılardan şeker sunardın.
Birtanem
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpık bacaklarıyla -ha düştü, ha düşecek-
Nasıl koşarsa ardından bir devin
O çapkın babamı ben öyle sevdim
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta