Onbir Cuma
Geçiyor muyuz böyle bu uğultulu sözlerin içinden
Belli belirsiz/saati işlemeyen kendi sesimizden
Bir gökyüzü altında ve yağmur nedense henüz başlamadı mı?
Dönsem
Bir ırmak gibi tersine akşam, yine de sırrını vermez
Toprağın menziline ulaşsam
Yolların su gibi kırıldığı, kan gibi aktığı
Vakitlerdeyim, geliyorum
Kırılmış bir yol gecesindeyim sana doğru
Nerede bir şehirden geçsem durup durup gençliğime
Düşüyorum
Geliyorum: Ben aşka gözlerinin yaşı kuruyan
Yakup, geceleri geçen
Benim en karanlık yeri
..........
..........
Kayıt Tarihi : 15.6.2011 00:39:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Mehmet Ali Zengin](https://www.antoloji.com/i/siir/2011/06/15/onbir-cuma.jpg)
Geçiyor muyuz böyle bu uğultulu sözlerin içinden
Belli belirsiz/saati işlemeyen kendi sesimizden
Bir gökyüzü altında ve yağmur nedense henüz başlamadı mı?
Dönsem
Bir ırmak gibi tersine akşam, yine de sırrını vermez
Toprağın menziline ulaşsam
Yolların su gibi kırıldığı, kan gibi aktığı
Vakitlerdeyim, geliyorum
Kırılmış bir yol gecesindeyim sana doğru
Nerede bir şehirden geçsem durup durup gençliğime
Düşüyorum
Geliyorum: Ben aşka gözlerinin yaşı kuruyan
Yakup, geceleri geçen
Benim en karanlık yerinden
Bir damla su kalbiyim ben, bir kum tanesinin
Kalbini ıslatan ancak
Savaşıyorum kendimi yenilmez sanarak,
Diz kapaklarım kanamış
Elimde sararmış bir bayrak
Bayrağı çürümüş bir yenilgiyle işte şuramdan
Başlayarak söze
İşte kendi içime böyle oyuluyorum.
İşte kendi kendime akarak.
Ay’ın buz gibi terleyip camlara yapıştığı kentlerden
Geçtim, sırtım ağır ve sızılı topraklar
Ardımda yaşmağı ıslanan bir anne
Oğlunun gözyaşı kapısına dayanan
Bir deniz feneri gibi ıslanarak karanlığa dönen yüzüm
Her akşam yalnız her sabah ıssız
Sonra
Gökdenizlerinin içinden geçerek geldim
Balıkları göçen suların bağrını ben kanattım
Geldim ve bir ırmak gibi toprağı kanatarak
Çiçeklerden geçtim/koşarak geçtim
Yüreğime bir deniz düşerdi evlerinizde
Belki akşam karanlığında
Belki ben hep sana gelirdim yollar kendi halinde
Yanan pamuk ipliği/yandıkça uzayan
Konuştuğunu susarak büyüyen ölümlü bir şairim
Kendime yetecek kadar bir gökyüzü altında duran
Hep ağır ve yüzümün biraz ötesinden
Gülümseyerek konuşurum
Elimde uzun ve kör bir kılınç
Burada gecenin ardında uykulu bir prensim
Aklıma göğsümün kıllarını batırır
Hayatı örselenmiş köşelerinden yaşarım.
(Güldeste)
Mehmet Ali ZENGİN
ON BİR CUMA ne demek?
ON BİR CUMA demek, ON BİR AYETLİ CUMA SURESİ demektir.
AÇIKLIYORUM...
***
62-CUMU'A:
Rahman ve Rahîm Olan Allah'ın Adıyla...
________________________________________
Onbir Cuma
1- Göklerde ve yerde olanların hepsi padişah, mukaddes, azîz ve hakîm olan Allah'ı tesbih etmektedir.
“Geçiyor muyuz böyle bu uğultulu sözlerin içinden
Belli belirsiz/saati işlemeyen kendi sesimizden
Bir gökyüzü altında ve yağmur nedense henüz başlamadı mı?”
Bomboş yaşayarak, boş sözlerle vakit geçirerek mi geçip gidiyoruz hayatın içinden, kendi sesimizle belli belirsiz, hafif bir ses tonuyla saat işler gibi zikretmeden bu gök kubbe altında, onun için mi Rahmet henüz başlamadı?
***
2- O'dur ki ümmiler içinde, kendilerinden olan ve onlara Allah'ın âyetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber gönderdi. Oysa onlar, önceden apaçık bir sapıklık içinde idiler
”Dönsem
Bir ırmak gibi tersine akşam, yine de sırrını vermez
Toprağın menziline ulaşsam
Yolların su gibi kırıldığı, kan gibi aktığı
Vakitlerdeyim, geliyorum”
Geçmişe dönsem, toprağın menziline insem, bana o Peygamberlerden, irşat etmeye çalıştıkları halklarından, onların vermiş oldukları savaşlardan sır vermez.
***
3- Henüz onlara katılmamış bulunan diğer insanlara da (o Peygamberi göndermiştir). O, çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
”Kırılmış bir yol gecesindeyim sana doğru
Nerede bir şehirden geçsem durup durup gençliğime
Düşüyorum
Geliyorum: Ben aşka gözlerinin yaşı kuruyan
Yakup, geceleri geçen
Benim en karanlık yerinden
Bir damla su kalbiyim ben, bir kum tanesinin
Kalbini ıslatan ancak”
Sana gelmek istiyorum, Allah’ım. Fakat yolum dümdüz ve tamamen açık değil. Hangi şehirden geçsem, gelecek nesillerin hallerini, gençliğimizin derdine düşüyorum. Yakup’un Yusuf’a yandığı gibi yanıyorum gençliğimize. Gençliğimizi çaldılar, elimizden aldılar. Sıkıntı dolu karanlıkları, zorlukları ben geçiyorum. Ben neyim ki? Bir kum tanesini ıslayacak kadar, bir damlacık suyum. Fakat sevgi dolu…
***
4- Bu, Allah'ın lütfudur. Allah, büyük lütuf sahibidir.
“Savaşıyorum kendimi yenilmez sanarak,
Diz kapaklarım kanamış
Elimde sararmış bir bayrak”
Onlar ölmek istemediler. Korktular ama ben bunu, Allah’ın lütfu kabul ederek savaşıyorum. Kendimi yenilmez bir kahraman sanıyorum. Savaşıyorum kendimce. Dizlerim paramparça, bayrağım soluk… Renk veremedim ona! Göndere çekemedim! Elimde, üzgün…
***
ELMALILI MEALİ... En güvenilir kaynaktır.
Ayetler aynen kopyalanmıştır.
***
ŞİİRİ BEN YAZMADIM. BEN AYET AÇIKLAMIYORUM. ŞİİRİ AÇIKLIYORUM.
YANILAN VARSA, O BEN DEĞİLİM.
***
5- Kendilerine Tevrat yükletilip de sonra onu taşımayanların durumu, kitaplar taşıyan eşeğin durumu gibidir. Allah'ın âyetlerini yalanlayanların durumu ne kötüdür. Allah zalim toplumu doğru yola iletmez.
”Bayrağı çürümüş bir yenilgiyle işte şuramdan
Başlayarak söze
İşte kendi içime böyle oyuluyorum.
İşte kendi kendime akarak.”
Bayrağıma sahip çıkamamanın burukluğu içinde ve yenik, kendi içime akıtıyorum gözyaşlarımı, kalbim oyuluyor. Ben de Tevrat’a sahip çıkamayan o Yahudiler gibi miyim? Allah, onları kitap yüklü eşeğe benzetmişti. Tevrat’a sahip çıktılar, Ayetleri kabul ettiler ama onlarla amel etmedikleri için gözden düştüler. Ben de o zalim topluluğun fertleri gibi miyim? İşte buna yanıyorum!
***
6- De ki: 'Ey Yahudi olanlar! Eğer insanlar arasında yalnız sizin, Allah'ın dostları olduğunuzu sanıyorsanız, o halde ölümü temenni edin, doğru iseniz?'
”Ay’ın buz gibi terleyip camlara yapıştığı kentlerden
Geçtim, sırtım ağır ve sızılı topraklar
Ardımda yaşmağı ıslanan bir anne
Oğlunun gözyaşı kapısına dayanan”
Onlar Allah için savaşmaktan kaçındılar. Canları kıymetliydi. Ben kaçmadım, Allah’ım. Kalemimle savaştım. Soğuk kış gecelerinde köylerde kentlerde görev yaptım. Yurdumun topraklarına ışık olmaya çalıştım. Acılı insanların yaralarını sarmak için uğraştım. Yüzlerini güldürmek için… Ölüme yürüdüm, Allah’ım! Şehitliğe talip oldum!..
Anam, ardımdan ağladı. Yaşmağı ıslandı gözyaşlarından. Benim de gözlerim yaşardı. Ben de onu üzmek istemiyordum ama vazifem vardı. Yolumdan dönmedim!
***
7- Ama onlar, ellerinin (yapıp) öne sürdüğü (işler) yüzünden ölümü asla temenni etmezler. Allah zalimleri bilir.
”Bir deniz feneri gibi ıslanarak karanlığa dönen yüzüm
Her akşam yalnız her sabah ıssız”
O kınanan Yahudiler, ölümden kaçındılar, zalimlerden oldular. Ben ölümüm pahasına, yolunu bulamayan insanlara yol gösteren bir deniz feneri oldum. Halkımın helak olmaması, Hakikat’i bilmesi için gözyaşları içinde kalan aydınlık yüzümü karanlıklara çevirerek, yollarını aydınlattım. Zalimleri bilirsin! Beni de bilirsin, Allah’ım!
***
8- De ki: 'Sizin kendisinden kaçtığınız ölüm, muhakkak sizi bulacaktır. Sonra görünmeyeni ve görüneni bilene döndürüleceksiniz. O size (bütün) yaptıklarınızı haber verecektir.
”Sonra
Gökdenizlerinin içinden geçerek geldim
Balıkları göçen suların bağrını ben kanattım
Geldim ve bir ırmak gibi toprağı kanatarak
Çiçeklerden geçtim/koşarak geçtim
Yüreğime bir deniz düşerdi evlerinizde
Belki akşam karanlığında”
Korkunun ecele faydası yok! Vade yetti mi nerede olsa ecel gelir, Azrail bizi bulur.” dedim, anama. Çünkü ben, yedi katlı göklerin sırlarını açıklayan İlahi kitapları okuyarak yetiştim. Zahiri ilimlerin yanı sıra batıni ilimler de tahsil ettim. Göklerin sırrından geliyordum. Hızır A.S. ile Hz. Musa’nın buluştuğu, iki denizin birleştiği yerden… O, balıkları göçen iki denizin… Ledunî sırlara erdim. Zikrederek, çağlayarak, toprağıma can vererek, ölü toprağı dirilterek, kanatarak, ona can katarak aktım; sohbetler ettim, yazılar yazdım, insanlarımızı ilimle bilinçlendirdim. Gizli ve açık ilimlerle bereketlendim, toprağımı bereketlendirdim. Suladım yanan gönülleri… İman suyu verdim, yeniden. Yeşerdiler, yapraklandılar, çiçeklendiler. Hızla yaptım bütün bunları! İlahi heyecanla! Soluk soluğa!..
Sonra yüreğime o evlerde gizli gizli okunan ve bir derya olan Kur’an Tefsiri düşüverdi. Âşık oldum ona. Vakit, belki bir akşam karanlığıydı. Zaman, alacakaranlık… Ortalık ne tam aydınlıktı henüz ne de çok karanlık… İlk zamanların sıkı yasakları kalkmıştı. Daha rahat bir ortamdaydık.
***
9- Ey inananlar! Cuma günü namaz için çağrıldığı(nız) zaman, Allah'ı anmaya koşun, alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.
”Belki ben hep sana gelirdim yollar kendi halinde
Yanan pamuk ipliği/yandıkça uzayan”
Ben de Salâ verilince, işimi gücümü bırakır namaza koşarım. Senin evine, namaza, Cuma günleri… Sadece namaza değil, bir mum gibi yana yana, yandıkça eriyerek, ipliği uzayarak, etrafımı aydınlata aydınlata Sana gelirim. Nihayet bir gün tükenir, sönerim. Ölürüm, Senin Yolunda. Öğretmenlerin kaderidir bu! Görevi olmalıdır.
***
10- Namaz kılındıktan sonra yeryüzüne dağılın ve Allah'ın lütfundan (nasibinizi) arayın. Allah'ı çok anın ki kurtuluşa eresiniz.
”Konuştuğunu susarak büyüyen ölümlü bir şairim
Kendime yetecek kadar bir gökyüzü altında duran
Hep ağır ve yüzümün biraz ötesinden
Gülümseyerek konuşurum”
Cuma namazını kılarım. Konuştuğun ayetleri imam okur, ben susarım. Ona uyar, namazı kılarım. Kıldıkça büyürüm. Faniyim. Bâkî olan Sensin! Haddimi bilir, Celal’in karşısında secde ederim. Öyle çok dünyalık istemem. Elimde ne varsa hayra sarf eder, kendime yetecek kadar geçimlik bir şeylerle idare eder, mütevazı bir hayat yaşarım. Azıcık bir gökyüzü yeter bana! Dünyalar, isteyenlerin olsun! Ben, Seni isterim! Seni! Yalnız Seni! Ağır konuşurum. Ağır sözlerdir tekrarlamakta olduğum. Onlar senin sözlerindir, anlamı kavranamayacak kadar büyük sıfatların, Esmandır, ayetlerindir.
“Benim bildiğimi bilmiş olsaydınız, çok ağlar, az gülerdiniz.” diyen bir Peygamberin ümmetindenim. Onun için öyle içten, sevinçle kahkahalar atmam, atamam. Mümin hüzünlüdür. Zâkir hüzünlüdür. Sadece O’nun gibi tebessüm ve hafif bir sesle veya sessiz sürekli zikrederim.
***
11-Bir ticaret ve eğlence gördükleri zaman hemen dağılıp ona gittiler ve seni ayakta bıraktılar. De ki: 'Allah'ın yanında bulunan, eğlenceden ve ticaretten de hayırlıdır. Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır.'
Sadak Allah-ül Azîm...
”Elimde uzun ve kör bir kılınç
Burada gecenin ardında uykulu bir prensim
Aklıma göğsümün kıllarını batırır
Hayatı örselenmiş köşelerinden yaşarım.”
Ben ticaret peşinde koşmadım! Işık olmaya, aydınlatmaya koştum. Para, mal mülk yığmadım. Hayra koştum, elimden geldiği kadar. Bu kutlu yolda, yapayalnız bırakmadım Peygamber Efendimizi! Elimde kılıcım… Uzun ama ne yazık ki körelmiş, çoktan beri savaşmıyoruz dinimiz için. O eski gazalar kalmadı artık. Ben de kalemimle savaşıyorum. Gaflet içinde uyuyanların arasında, bu kör karanlıkta biraz uykuluyum ama ülkesine sahip, görevini bilen, severek yapan bir prens gibi ayaktayım, bir er gibi nöbette… Göğsümdeki iman var ya o iman! Aklımı rahat bırakmıyor hiç. Didik didik ediyor beynimi! Kafamı alt üst ediyor! Sürekli düşünüyor, insanlık için daha başka neler yapabilirim, diye kafa patlatıyorum. Hiçbir şey yapamazsam, tefekkür ediyorum. Hayatın lüks tarafında değilim. Bir lokma bir hırka… Derviş hayatı yaşamaktayım.
***
Allah, Muhammed Ümmetini, Mehmet Ali Zengin gibi zengin gönüllü etsin! Allah, ondan ve onun gibi olanlardan razı olsun, onu ve cümlemizi affetsin, cennetiyle Cemaliyle şereflendirsin, cümlemizi, rızasına layık olan kullarından eylesin!
REHBER ŞAHSİYETLER, ÂBİDE KİŞİLİKLER...
Dünyevi ve Uhrevi Mutluluklar...
Onur BİLGE
”Elimde uzun ve kör bir kılınç
Burada gecenin ardında uykulu bir prensim
Aklıma göğsümün kıllarını batırır
Hayatı örselenmiş köşelerinden yaşarım.”
Ben ticaret peşinde koşmadım! Işık olmaya, aydınlatmaya koştum. Para, mal mülk yığmadım. Hayra koştum, elimden geldiği kadar. Bu kutlu yolda, yapayalnız bırakmadım Peygamber Efendimizi! Elimde kılıcım… Uzun ama ne yazık ki körelmiş, çoktan beri savaşmıyoruz dinimiz için. O eski gazalar kalmadı artık. Ben de kalemimle savaşıyorum. Gaflet içinde uyuyanların arasında, bu kör karanlıkta biraz uykuluyum ama ülkesine sahip, görevini bilen, severek yapan bir prens gibi ayaktayım, bir er gibi nöbette… Göğsümdeki iman var ya o iman! Aklımı rahat bırakmıyor hiç. Didik didik ediyor beynimi! Kafamı alt üst ediyor! Sürekli düşünüyor, insanlık için daha başka neler yapabilirim, diye kafa patlatıyorum. Hiçbir şey yapamazsam, tefekkür ediyorum. Hayatın lüks tarafında değilim. Bir lokma bir hırka… Derviş hayatı yaşamaktayım.
***
Allah, Muhammed Ümmetini, Mehmet Ali Zengin gibi zengin gönüllü etsin! Allah, ondan ve onun gibi olanlardan razı olsun, onu ve cümlemizi affetsin, cennetiyle Cemaliyle şereflendirsin, cümlemizi, rızasına layık olan kullarından eylesin!
REHBER ŞAHSİYETLER, ÂBİDE KİŞİLİKLER...
Dünyevi ve Uhrevi Mutluluklar...
Onur BİLGE
”Konuştuğunu susarak büyüyen ölümlü bir şairim
Kendime yetecek kadar bir gökyüzü altında duran
Hep ağır ve yüzümün biraz ötesinden
Gülümseyerek konuşurum”
Cuma namazını kılarım. Konuştuğun ayetleri imam okur, ben susarım. Ona uyar, namazı kılarım. Kıldıkça büyürüm. Faniyim. Bâkî olan Sensin! Haddimi bilir, Celal’in karşısında secde ederim. Öyle çok dünyalık istemem. Elimde ne varsa hayra sarf eder, kendime yetecek kadar geçimlik bir şeylerle idare eder, mütevazı bir hayat yaşarım. Azıcık bir gökyüzü yeter bana! Dünyalar, isteyenlerin olsun! Ben, Seni isterim! Seni! Yalnız Seni! Ağır konuşurum. Ağır sözlerdir tekrarlamakta olduğum. Onlar senin sözlerindir, anlamı kavranamayacak kadar büyük sıfatların, Esmandır, ayetlerindir.
“Benim bildiğimi bilmiş olsaydınız, çok ağlar, az gülerdiniz.” Diyen bir Peygamberin ümmetindenim. Onun için öyle içten, sevinçle kahkahalar atmam, atamam. Mümin hüzünlüdür. Zâkir hüzünlüdür. Sadece O’nun gibi tebessüm ve hafif bir sesle veya sessiz sürekli zikrederim.
***
TÜM YORUMLAR (30)