Sanki Cennetten kovulmuş bir küçücük Âdem’di o. Kolejlerde okuyan mutlu bir çocukken evden atılmış, daha olan biteni tam idrak edemeden, kendini hiç tanımadığı bu koca şehrin, sokaklarında buluvermişti. Şu hastalıklı ve cılız arkadaşı da olmasa, tümden yapayalnız kalacaktı sokaklarda.
Yağmur yağıyordu ince ince. Açtılar ve arkadaşı, kötü kötü öksürüyordu. Bunca evin içinde evsiz, bunca kalabalığın içinde yalnızdılar. Yüzü solgun, gözü yaşlı bir kadının hayali canlandıkça zihninde, bir kor düşüyordu içine. Cehennem ateşi gibi bir şey. “Annem! ” diye inliyordu içten içe. “Ah annem! ...”
O gece, arkadaşının öksürüğü, onu korkutacak kadar sıklaşıp uzayınca, içinde üç beş kişinin oturduğu o izbe kahvehaneye girdiler. Belki biraz oturmalarına, ısınmalarına izin verirlerdi.
İçeri girince bütün gözler üzerlerine çevrildi. İçerde, tezgâhını temizlemekle meşgul kahveci durdu, bir köşede aynı masada oturan dört genç adam birbirine manalı manalı baktı. Daha çocuk denecek yaşta ve perişan durumdaki bu iki gencin, gecenin bu saatinde kahvehanede, ne aradığını anlamaya çalışıyorlardı.
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
Geçti istemem gelmeni,
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta