Ey gürültüsüyle
kalbimizin ince tellerini titreten
ömür pazarı—
daha ne kadar savuracaksın bizi
kendi rüzgârında?
Ruh,
her sabah başka bir ağırlıkla uyanıyor;
gece
gözlerimize değil,
doğrudan içimize iniyor artık.
Yorulduk.
Adını bilmediğimiz koşuların,
sonu görünmeyen telaşların,
kalabalıklar içinde büyüyen
o ıssızlığın yorgunluğu bu.
Renkler küstü bakışlarımıza;
sevincin sesi kısıldı,
umudun soluğu inceldi.
Ne zaman bir ışığa yönelsek
gaflet,
gölgesini uzatıp
kanadımızı kırıyor.
Ey içimde
sürekli yarım kalan uçuş!
Ey kalbimin gelgitli denizi—
bir sevinip
bin eksilen hâlim!
Hayallerim döküldü avuçlarımdan;
her düşüşte
biraz daha kanadı içim.
Gözyaşım,
suskun bir duaya dönüştü;
içimden geçip
secdeye vardı.
Sanma ki
bu toprağa tutunmak
ebediyet demek.
Bir adım sonra
unutulacak izleriz biz.
Ne sahip olduklarımız kalır,
ne de uğruna yandıklarımız…
Geriye,
sadece değdiğimiz kalplerin
sesi kalır.
Ve gün gelir—
sessizlik
en adil hakem olur.
O vakit açılır teraziler;
ceplerimizde sakladığımız niyetler,
gizlediğimiz kırıntılar,
unuttuğumuzu sandığımız
her hâl
bir bir çıkar ortaya.
İşte o zaman anlaşılır:
Makâm da yük,
taç da yük.
Asıl hafiflik—
bir yüreğe
merhem olabilmiş
olmaktır.
Kayıt Tarihi : 25.12.2025 19:41:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.




Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!