İkiyle çarptım ömrümü
Ve ele geçirdim ölümü.
Çıkarttım mezardan leşimi.
Kerpetenle söktüm sözcükleri
Ve okudum geçmişteki kendimi.
Bir kitap sundum geceye
Ve derken yağmur yağdı
Düşen yağmur Damlalısının
Tek bir sözcüğün üzerine oturuşunu gördüm.
İzledim onu, bilardo topu gibi yuvarlanırken.
Nereye düştü?
Binlerce sözcükten hangisini öptü?
Bunu yalnızca gözlerim gördü.
Bir kadın eli gibi uzattı ellerini sözcük,
Tümüyle bıraktı kendini,
Harfleri bile,
Bir mürekkebin dağılışı gibi
Dağıttı kendini
Ve diğer tüm sözcükleri..
Sözcükleri toparlamak için
Yeniden ömrümü ikiyle çarpmalıydım.
Tam çarpmaya niyetlenmişken
Bir beşik sallandı
Yeni bir seslenişin çığlığı ile çağırdı beni
Ve yürüdüm yanına
Ve bir öpücük kondurdum
Beşikte ağlayan
Küçük adamın alnına.
Dönüp ardıma baktımda
Yaşım henüz hayatın sehpasında.
Ömür işte böyle
Çalıyor düşlerimizi bir gecede
Ve işte mezar hırsızı
Her yalnızlığımda gelip
Bana çarpımı öğretiyor.
Bir arı kovanına toplanan tüm sözcükleri
Düşüncelerimizden soyutlayıp
Sunuyor mezarda uyuyan beynimize.
Karanlığı ve korkaklığı öğretiyor
Belki de sonsuz yaşamın sahnesine
Usulca alıştırıyor
Bizleri..
Sen kıblesini arayan!
Sen orta yaşlı olgun kadın
Sen içimde diz çöken adalet!
Bir kez olsun
İkiyle çarpın ömrünüzü ve
Anlatın bana
Kitapsız sözcüklerinizin
Erdemini...
Kayıt Tarihi : 28.2.2012 01:14:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!