İnsan hakikâte gebe, akıl denen nutfeden,
Cenab-ı Zülcelâldir ki bahşettiği rütbeden,
Ol eşref-i mahlûkatı kâinata lûtfeden...
Fakat Adem'in oğlunda bin türlü izân vardır,
Zâtını fevk-i âlâda görmek gibi zan vardır,
Oysa cennet ve cehennem; sırat ve mizan vardır.
Azizim, bütün mesele, olmamaktır yanılan,
Olmamaktır, sabredilip zulmüne dayanılan,
Olmamaktır, lânetlenip bedduayla anılan.
Gençlik, hevâ ve hevesin sığındığı kaledir.
Gençlik, kişiyi kuşatan, toz pembe bir hâledir,
Göz açıp kapatıncaya geçilen merhâledir,
Ve bir gün bir bakarsın ki yıkılıvermiş surlar,
Kalkmış aradan perdeler, aşikâr olmuş sırlar,
Nice geliş gidişlerin şahididir asırlar.
Zaman dalga dalga vurur, nazik tenini yalar,
Renkler eşyayı terkeder, solar bütün boyalar,
Bilmem o gün hangimizi, hangi yalan oyalar..?
Belirirken suretlerin arkasından asıllar,
Beynimizde köşe kapar neden, niçin, nasıllar,
Böylesi bir idrâk ile yaşanır son fasıllar.
Hakikatin kendisiyle yüzleşirsin aynada,
Bir güleryüz, bir teselli bulamazsın dünyada,
Sessizliğin çığlığıyla ürperir ruhun ya da...
Dudağında mûsikînin hazanı, hüznü ile,
Ruhun, yalnız huzur bulur arûzun vezni ile,
Bir vuslatı arzularsın Allah'ın izni ile.
Zaman, heyhat zalim zaman, ne günah der ne ayıp,
Çeker sürükler insanı saçından yakalayıp,
Ve ömür ansızın geçer bir yıldız gibi kayıp.
Masal gibi anlatılır su misali aktığın,
Yokluğunda anlaşılır kaç yüreği yaktığın,
İşte o gün öne geçer geride bıraktığın...
Kayıt Tarihi : 4.3.2013 18:05:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!