Aynı dünyaya uyansak da her sabah
Yaşadığımız aynı gerçekler
Ve aynı güneş
Farklı farklı izler bırakıyor insana
Ve zamana.
Yıllar, kimin gözünden
Ve nasıl anlatacak kendi hikayesini?
Binlerce kavrama esir düşen bu kaotik yaşamda.
Önce değerler çekiyor sancısını.
Demokrasi, Marksizm, özgürlük, emperyalizm
Ve bir sürü tanımlı kavram
Bir sürü diğer “izm”,
Gittikçe ötekileştiriyor bize birbirimizi.
Kimin bakış açısında, nasıldır?
Örneğin 1960’da,
Çatılı silahlar arasında
Mahzun kalan
Özgürlük.
1970’lerde dillerde ağıt,
Dudaklarda acı bir tebessüm olan
İşkence ve zulümler,
Ve ölümler, ölümler,
Genç ölümler
Kimlerce, nasıl anlatılacak?
Baş eğik
Omuzlar düşük
Ve 1980’de
Altıncı Filo gölgesinde
Sessiz kalan
Özgürlük
Yeniden nasıl tanımlanacak?
1997’nin 28 Şubat’ında
Batı, çatı balansında
İki tankın arasında
Dolar avro pençesinde
Nefessiz kalan biz
Kim nereden bilecek
Nasıl yaşadık kendi gerçeğimizi?
Ve yıllar yıllar içinde
Kirli, kibirli bakışlar
Karıştı hep kalabalıklara
Çektiler pimleri uzaktan
Bozkırda anızlarımızı yaktılar
Kırlarımızı yaktılar
Deniz ormanlarımızı yaktılar
Patlattılar meydanları
Ölümler, ölümler,
Genç ölümler, hiç bitmeyecek gibiydiler
Yangınlar hiç bitmeyecek gibiydi
Ve sömürgeci sefil iştiha
Ve kirli, kibirli bakışlar
Karanlıklar içinde
Birlikte yürüdüler,
Bir karaltıya gizlendiler
Kırk ayaklı kirli karaltı
Uzadıkça uzadı
Şiştikçe şişti
Bir duvarın dibinde
Daha koyu bir karanlıkta çöreklendi,
Gölgelendi büyüdü, gölgelendi büyüdü,
Çok başlı, çok gölgeli
Bir ejderhaya döndü
Gövdesi ağır canavar,
Doymadı kana, doymadı insana.
Duvarın gerisinde mevzilendi
Gergin ve telaşlı
Kavruk bir yaz gününde
Çöktü bütün geceye
Fitne ve ihanete tutunarak saldırdı
Tarih hiç bilmemişti böyle bir günü
Gecelerin en karasıydı.
Birden bire
Bir ses
Demirden bir ok gibi
Kilitlendi hedefe
Bir istiklal neferi
Esas duruşta
Emret diyordu,
Emret.
Bu ses
Bu duruş
Ta bozkırlardan
At sırtında gelen
Dostlara sevinç, düşmana korku veren
Asırların genetiğiydi
Bir kurşunun sesiydi
İlk kurşunun sesiydi.
Yetti, yeşertti koca çınarın yaprağını
Kök, gövde, dallar birlikte canlandı
Çoban ateşleri yandı
Şehir meydanlarında
Babalar çocuklarını aldılar koştular,
Anneler çocuklarını aldılar koştular
Sokaklar doldu
Dijital akan zaman
En yüksek hızla akan ırmaktan
Daha yüksek hızla akıyordu.
Gövdesi ağır canavar
Duvarın arkasındaydı.
Kafasından uzanan kolları vardı
Karanlıkta gören gözleri vardı
Geceleyin ilerliyordu
Bilmiyordu 'ya istiklal ya ölüm’ü
Bilemezdi 'şehadet şerbeti'nin gücünü
Temmuz ortası sarı sıcaktı
Kaybetmeden kazanılmayacaktı.
Vatan uğruna ölmektir en büyük şan
Onlar diridir diyor Hazreti Kur’an,
Artık Abdest alma zamanıdır
Ya istiklal ya ölüm anıdır.
Hedef aldı
Gölgesi çok canavarı
15 Temmuz 2016’da
Saatin 02.13’ünde
Vurdu en görünmez başından
En kirli canavarı.
Kopardı attı
Zifiri karanlığı.
İşte o an
Dolgun ay çıktı gözüktü
Patladı gökyüzüne
Onlarca hilal
Ve yıldız
Yağdı geceye
Her biri
Bir meleğin elinde
Ay yıldızlı bayrak oldular.
Bayraklar, bayraklar,
Ay yıldızlı bayraklar
Al renkleriyle bir bir parladılar
En karanlık geceye.
Denizler titredi
Titredi gemilerde yelkenler
Sarsıldı yer
Sarsıldı meşeler
Yan yana dizildi sözler
Ozanlar yan yana dizildiler
Anadolu’dan Afganistan’a sıra dağlar
Sıra sıra selam durdular
Sabahın seherine,
Şehitler Tepesine.
Yurtların en mutlusu, en şereflisine.
İlk kurşunlar buluştular
Demir kanatlarını açtılar
Uçtular, uçtular, uçtular
Hürriyet ve İstiklal yolunda
Asırlık çınarlar arasından
Yüksek dağlara
Sedir ormanlarına uçtular.
Kayıt Tarihi : 14.7.2021 13:50:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!