Evlerde hep çığlık bitmeyen bir yas,
Kin ile yıkanan yüreklerde pas,
Ortaçağ'da mıyız diyorlar amma,
Hayatı bahşeder adil her kısas.
Bir kıvılcım düşsün yüreğime yıldız yıldız,
Sarsın beni yelkovanlar.
Hasret düşsün bahtıma.
Mavi serinliği tadayım doya doya.
Ellerim hüznünü içsin serinliğin
Ben benden geçeyim, o gelsin
Bir fırtına bekliyorum, doğru
Sessiz kalabalıklara ses olacak
Kaldırımlarında güller açtıracak şehrimin
Usulcacık okşayacak masum yüzleri
Tak tak vuracak zalimin yüzüne
Korkudan sindirecek kara cehaleti
Sana düştü ey ülkem, bu ağır yükü taşı!
Timsah kadar gerçektir bürokratın gözyaşı.
(Eylül-2016)
Gönlüm seni arardı
Yokluğunda sarardı
Umutlarım karardı
Haber gönder yar bana.
Belki güler baharda
Güneş ufukta kaybolmaya yüz tutarken,
Geliyorsun aklıma.
Yaşıyorum,
Sensiz biten bir günün akşamına daha ulaşmanın burukluğunu.
Kısık gözlerimi çeviriyorum günbatımına.
Soluklarım titrek, ürkek ve soğuk,
Kefen bezine sarılır umutlar bir gün, bekle!
Nefesini ensemde hissedince anlarım.
Yıldızlar dökülüp köşelere inince,
Kuruyan pınarlarla coşar çağlarım.
Dokununca kaybolur göğsümdeki ellerin.
Zihni kemiren soru: “N’oldu bize?”
Âşikardır amma görünmez göze.
“Varlık” morfinini yedik damardan,
“Yokluk” şimdi bir yar, dost hepimize.
Gün geçtikçe,
Çürüttükçe dünya,
Sayılı vakitleri birer birer.
Değiştikçe takvimde,
Kurumuş bedenleri terk eden yapraklar misali,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!