Çayı 2 kişi içeceksin arkadaş.
Öyle başında çay servisi yapılmayacak.
Rahat olacaksın öncelikle.
Yanındaki kişi ile o kadar samimi olacaksın ki ayağını karşındaki sandalyeye uzatmaya çekinmeyeceksin.
Gizlin saklın olmayacak, anlatabilmiş olacaksın öncesinde bütün sıkıntını ve aynı acıyı çekeceksin karşındaki ile...
Açık havada içeceksin çayı rutubetten duvarları terlemiş odada değil.
Yağmuru olmak Güneşli bir sabahın.
Sıradışı yağmak hüznün üzerine.
Anımsatmak yeniden unutulmayan anıları
Unutulmayacağına inandırmak..
Yağmuru olmak Güneşli bir sabahın..
Kapısı çalınmadan Azrailce
Haber veremeden sevdiklerine
Duyulmasın diye kimselerce
Gömülmek kara toprağa sessizce
Helallik alamadan hakkı geçenlerden
Sözlerin uçtu yazın kaldı.
Gurur çatlak verdi kalp kırıldı.
Bir selada dolar gözler.
Kavuşmak artık mahşere kaldı.
Umut yok, dönüş yok.
Zifiri karanlıklar içerisinde dolaşıyor gözlerim.
Bir yaprak kıpırdasa işitecek sesini,
Oysa, ne rüzgar esiyor gri lojmanları olan bu şehirde
Ne gölge eriyor mimozamın üzerinden imsak vaktinde.
Ay yarısını terketti karanlığından istifade.
Kaç kadehlik canı kaldı sokak lambalarının
Bazen kırgınım sana, bazen kırıcı. Bazen belirsizim, bazen keskin. Her düşün ayrı bir gerçekliği sirayet ediyor kalbime. Bazen sen oluyorum, bazen sensiz. Zihnim dolu, dilimin ucu acı, kalemimin ucu bitik. Düşün, söyleme, yazma. ‘Belki’ diyeceğim ama belkiler kifayetsiz, ‘bence’ diyeceğim fakat duymaya mecali yok kimsenin. Bir kentin meydanına alışmış güvercinler gibiyim. Önüne gelenin sevdiği, merhamet edenin doyurduğu kadarım. Boynumda güvercin gerdanlığı, kalbim aheste, ben büyük bir şehrin kent meydanında ufacık bir kafeste. Nefesim yetmiyor buna dayanacağım, sen gelmiyorsun buna da. Seversin bir gün olur da, haber yolla kent meydanından vefalı bir arkadaşla..
Ey susuz kalmış toprak!
Bu zifiri karanlık ne gün aydınlanacak.
Kilit tutmaz kapı, içeridedir alçak.
Kıyamet kopar, yarıya inse sancak.
Haberi kim verecek şafak tutan anaya,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!