Yolunda gençliğim sönse de, yine
İçimde kız senin aşkın var, yeter.
Baygınlık çöksün de kirpiklerine
O kumral saçlarla beni sar yeter.
Varlığın düşerken en şakrak çağa
Eğilmez başın gibi
Gökler bulutlu efem..
Dağlar yoldaşın gibi,
Sana ne mutlu efem!
Oyna, yansın cepkenin,
Baktım ki yar belinde
Kollarım düğümlenmiş;
Yalçın dağlar elinde
Yollarım düğümlenmiş...
Uzakta beş on köycük,
Afrodit, aşk tahtını kurmuş yüksek başında,
Yakubun rüyasından sanki iz var taşında...
Şahikanda yaşamış efsane dünyaları,
Senden birer parçaymış kainatın dağları...
Yalçın tepelerinde kartal saklı yuvalar,
Eteğinde Aşil'den ses veren Truvalar;
Çoban yıldızı gibi
Gönlüme kaydın Ayşe!
Bir peri kızı gibi
Saçını yaydın Ayşe!
Şanımız, ünümüz var,
İşte yapayalnızız
Güzelim, altım tacım.
Bırakta sandalımız
Engine yelken açsın;
Ben senden utangacım
Sen benden utangaçsın..
Bu gün de sonbahardan süzülüp doğdu akşam
Dağların yere indi koyu serin gölgesi.
Uludağ etekleri al ipekten bu akşam
Düştü yeşil ovaya kubbelerin gölgesi.
Ufuklarda bu akşam ne sis var, ne bulut var
Sularından içtiğim akşamdan beri şenim
Ey günümün doğduğu diyardan geçen Göksu!
O bulanık suların kevserim olsun benim,
Ey çamlık ormanlardan, dağlardan geçen Göksu
Ey aşkımın doğduğu diyardan geçen Göksu!
Gönlümdeki hatıran suyundan daha derin,
Sarp dağlardan örülmüş dört duvar içindeyim
Nerdesiniz güneşler, nerdesiniz ovalar?
Dağılmaz simsiyah bulutlar içindeyim
Nerdesiniz güneşler, nerdesiniz ovalar!
Yine duman kapladı zindanımda her yeri
Çoruh'a savuruyor yaprakları sonbahar.
Ötün kuşlar, esin rüzgârlar esin,
Aksi bende “baba! ” diyen her sesin..
Gözlerim sönsün ki çocuk görmesin;
Görmesin beşikler ve salıncaklar...
Gözyaşım başında kaynak olsaydı;
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!