Olur ya ah İstanbul, geçerler de karşıma
Seni sorarlar benden, bu zat demezler âmâ
Öyle anlat ki seni, dilim olsun dil-ruba
Ve beni dinleyenler, mest olsun münteha da
Nam-ı diğer metih’im, şuara’dır reh-nüma
Methetmek istiyorum, her taşını bu ruhla
Sana gelende gam yok, her anı aşk-ı sefa
Senden ayrı düşene, musallattır pür-cefa
Salar da ayağımı, Haliç zannıyla, suya
Hayal edip dalarım, bir deruni uykuya
Eğer ki lütfeder de, girer isen rüyama
Ne hicran kalır bende, nede mahlas’ım âmâ
Derler ki nev-i beşer, onda sebil, karınca
Hangi şeker cezp eder, anlat Allah aşkına
O’ ki Şehr-i yektadır, o’ ki emsal-i dünya
Ak Şemsettin’e düş’tür, şevktir Resulallah’a
Her gece pencerenden, dolar mistik bir hava
İzlenir tepelerden, şavk-ı nur’lar art arda
Hani gece semada, bilfarz yıldız kayar ya
Aziz Mahmut’tan selam, öyle gider Eyyüb’a
Kandil’e ne hacet var, geceleri bağrında
Yeter Allah-ü âlem, sahabe’lerin sana
Sinan’dan ki inciler, serpilmiş dört bir yana
Bize düşen liyakat, bize düşen ki vefa
İstanbul koca kitap, her sokağı bir sayfa
Fışkırır medeniyet, toprağı kazıldıkça
Acem, siyah ve beyaz, cami, kilise, havra
Rum, Ermeni, Müslüman, hepsi aynı sokakta
Bu Şehir ki bir afet, gerdanlık boğazında
Sularda ayakları, etekler leb-i derya
Önce İstanbul doğmuş, taşmış oradan arz’a
Dünyayı gör İstanbul, İstanbul gör ki dünya
Dünyayı gör İstanbul, İstanbul gör ki dünya
Kayıt Tarihi : 21.12.2015 23:58:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
...
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!