Çok geç, yüzeydeki güller için
Bırakmaya çocuklar hatırlanır
Kiliseler, camiler ve Allah'ın yoksulları
Yapılır yeniden süslen
..........
..........
Kayıt Tarihi : 14.12.2012 02:33:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Gülten Akın](https://www.antoloji.com/i/siir/2012/12/14/olunen-nehir.jpg)
Teşekkürler…
FİLHAKİKA “MAKSAT HÂSIL OLMUŞTUR”
İlköğretim (ilkokul – ortaokul) ve ortaöğretimlerde (lise ve dengi okullar) yıllardan beri, KUTLAMALAR, ANMA GÜNLERİ ve TÖRENLER yapılmaktadır.
Bu tür faaliyetlerde hep aynı şiirler veya aynı tarz ve türdeki şiirler okundu, okunmakta.
Daha farklı bir tarz, daha farklı bir söylem olmalı, anlayışıyla “OKUL YOLUM, BİLMİYORDUM SEN ÖĞRETTİN ve TÜRK’ÜN TÜRKÜSÜ” gibi birkaç şiir yazmaya çalıştım.
Çocuk nefesinin yetebileceği ve rahat okuyabileceği tarzda olmasına da dikkat ettim.
İsteğim, Müslüman Türk gençleri maddî (vatan, millet, bayrak; cami, köprü, han, hamam vb.) ve manevî (iman, inanç, dil (Türkçe), din (İslam) şuuru; cumhuriyet, demokrasi anlayışı; hürriyet, eşitlik, adalet, gibi insani değerlerin tümü) değerleriyle yetişen, bütün bunların toplamı olan KÜLTÜRÜMÜZÜ davranış biçimi haline getiren, bütünleşmiş, kenetlenmiş bir gençlik temennisidir.
Hep uç noktalara çekilmek istenen çocuklarımıza, gençlerimize “KİM OLDUĞUNU” hatırlatmaktır.
Velâkin;
Bunun farkına varamayan, tek gözüyle dünyaya bakan KİKLOPLARDAN; cesim-i cüsse gövdelerinin üstünde, tepesinde tek gözü olan tokmak (salgı) başlı TEPEGÖZLERDEN biri, çapınca, yazılanı hafife alma, rencide etme gayretine girmiş.
25 Aralık 2012 tarihli “GÜNÜN ŞİİRİ”ne yazdığım şiir üzerine; şairine “ÇAMUR ATTIĞIMI” söyleyen SULTAN HAZRETLERİ(!), kendisinin FATİH, benim de AKŞEMSETTİN olmadığımı bilmesi ve düşünmesi gerekirdi.
Hangi kaftana, atımın ayağından çamur sıçramışsa!!!...
Velhasılı:
“ÇAPI, AYAK NUMARASI KADAR OLANIN, KÜLTÜRÜ DE ÇAPI KADAR OLUR…” –H. Çiftçi-
26 Aralık 2012
Hikmet ÇİFTÇİ
'GERÇEK DOSTLAR BİRLİĞİ'
Hayata dair müjdeler, mushaflar ve mezurlardır yatağı dolduranlar biraz da.
(BİR HATIRLATMA OLSUN İSTEDİM)
2008 yılında Milliyet gazetesinin kitap eki, önemli bir çalışmaya imza atmış. Yaptığı bir anketle yaşayan en büyük Türk şairini seçmiş. Dağlarca'nın ölümünden sonra yaşayan en büyük şair olarak Gülten Akın seçilmiş.
Seçenler mi?
İsimleri aşağıda.
“Semiha Şentürk imzalı yazı ile de bu çalışma okurlara duyuruldu. Milliyet kitap, yazar, şair, eleştirmen, kültür sanat editörlerini arayıp bu unvanın yeni sahibinin kim olduğunu sormuş. İsimlerini aşağıda görülen 50 kişi yanıt vermiş bu soruya:
“Ahmet Soysal, Ahmet Ümit, Baki Asiltürk, Berrin Karakaş, Beşir Ayvazoğlu, Birhan Keskin, Cem Erciyes, Deniz Kavukçuoğlu, Egemen Berköz, Elif Şafak, Enver Ercan, Eray Canberk, Eren Aysan, Feyza Hepçilingirler, Füsun Akatlı, Gökçenur Ç., Hasan Ali Toptaş, Hasan Özkılıç, Hıfzı Topuz, Hilmi Yavuz, Hulki Aktunç, Hüseyin Alemdar, İhsan Yılmaz, Konur Ertop, Lale Müldür, Mario Levi, Metin Celal, Metin Kaygalak, Murat Uyurkulak, Murathan Mungan, Müge İplikçi, Namık Kuyumcu, Nazlı Eray, Prof. Dr. Nüket Esen, Orhan Duru, Ömer Türkeş, Özen Yula, Pınar Kür, Selim İleri, Selim Temo, Semih Gümüş, Sibel K. Türker, Süreyya Berfe, Şebnem İşigüzel, Tahsin Yücel, Prof. Talat Sait Halman, Tuğrul Keskin, Yılmaz Karakoyunlu, Yılmaz Odabaşı, Yusuf Çotuksöken.”
Oyların çoğunluğunu alan Gülten Akın, açık ara farkla 'Yaşayan En Büyük Türk Şairi' olarak seçilmiş.” *** ALINTI ***
*
Demek ki Türkiye’de belli kesimden kayda değer 50 şair/yazar var imiş.
Türkiye’nin diğer yüzünün yeri olmamış bu seçimde veya sorulmamış.
Katılmamış da olabilirler. Bu da ihtimaller dâhilinde.
Eleştirileri ve yazılanları da değerlendirmekte fayda var sanırım.
Sevgi ve saygıyla…
Gülten akın, duyduğum bir isimdi. Şimdiye kadar hiçbir yazısını ve şiirini okumamıştım. Nedendir, bilemiyorum. 40 şiiri bestelenmiş. Sezen Aksu “Deli Kızın Türküsü” şiirini bestelemiş.
Demek ki, bazen okumamış olsak bile, şairlerin şiirlerini müzik olarak da dinlemişiz. Ben o şarkının sözlerinin Sezen Aksu’ya ait olduğunu zannediyordum.
*
Gülten Akın, önceleri şiirle uğraşan şairler gibi aşk ve doğa şiirleriyle başlamış, sonra sosyal konulara yönelmiş bir şaire.
Şair, şiir hakkındaki görüşünü 'Şiiri Düzde Kuşatmak' (1983) kitabında, halk kaynağına inme isteğini, 'Halkta var olan öz ve biçimi diyalektik olarak yükseltmek, şiiri yükseltirken halkın yaşamının ve yaşam biçimlerinin yükselmesine yardımcı olmak' sözleriyle açıklıyor.
İlkesi böyle olan bir şairden beklenen de, halkın anlayacağı bir dil, anlatım, kültür seviyesi ve algı yapısına uygun şiirler beklenir. Bu konuda pek çok şiiri olduğu muhakkak. Ancak bu şiir bu ilkeyi tam yansıtmıyor.
Halktan biri okusa pek bir şey anlayacağını, belli bir mesaj alacağını hiç sanmam.
Sosyal konuları işleyen bir şair, halkın anlama, algılama seviyesini esas almalı bence. Benim kastım, halkımızın seviyesinden bahsetmekten ziyade, şiirin seviyesi, kime hitap ettiği…
Mademki şiirleri pek çok yabancı dile de çevrilmiş, o zaman bu şiir kalburüstüne hitap ediyor olmalı.
Çünkü oldukça kapalı.
Kendi algılamalarının bulut arkasından şulelenmeye çalışan hali…
*
Çocuklar(ı), bırakmaya yeniden kiliseler, camiler yapılır. Allah’ın yoksulları hatırlanır, başları okşanır (bu yerlerde).
Aslında çok geç, bu yüzeydeki (yeryüzündeki) güller (çocuklar) için.
…
Önemli olan çok çocuk yapmak olmamalı. Onların geleceğini hazırlayacak gücümüz var ise çocuk yapılmalı. Dünyaya getirilmiş olanların da sadece başını okşamakla bu iş bitmez. Onlar için gelecek hazırlamak başta anne babanın, sonra da sosyal devletin görevidir.
İnceden inceye bir dokundurma, hicvetme yer alıyor birinci dörtlükte. Belki de devlet hizmetinde bulunduğu yıllarda, devlet memurunun bu tarz eleştirileri yapması, yayınlaması izne tabii olduğundan, bu derece örtülü anlatılmış, bulutlar arkasına saklanmış duygu ve düşünceler.
Bizde genellikle ne anlatıldığına bakmak adetten değildir. Hoş mu, ahenkli mi, mesele yok. Takdir görür. Yoksa okunmaz bile…
Okuyan da haklı ya…
(Dörtlükle ilgili başkaca ihtimal olabilecek yorumlara girmeyeceğim. Yoksa işi uzatmış oluruz.)
Zaman akıp giden bir nehir gibi. Kimsenin durduramayacağı akışını en son durabileceği ye kadar sürdürmekte. Yaşam da böyle. Gidilebilecek en son noktaya kadar süren bir gidiş. Nehir kıyısına gelen kocamış filler, kendilerini ölüm yolculuğuna bırakırlar.
Yaşlılığın sığınağı, barınağı zamanın kollarına kendini bırakmak. Nereye, ne kadar götürürse…
*
Bir sesle başlar hayata merhaba deyiş. Bir ağlama sesiyle yapılır başlangıç. Yola alır hayat boyu sesin titreşimleri ve bir tepeye, bir engele çarpıncaya kadar. O engel yankılanmanın dönüş noktasıdır, hayat için. Ne başlangıçta ağlarken, ne dönüşte, ne de son kez kulaklara dokunuşta insanın kendi sesi… Geçmişi hatırlatır, yaşananların tınıları… Ağıtları belirir, aksisedasıyla gönül tellerinde…
Yücelerde uçup iniş vaktinde yere konan bir kuş misalidir hayat. Kartallar yüksekte uçsalar da ayak bastıkları yer, en son ulaşacakları menzildir.
Hayat da aynen böyle değil mi?
İnsan için hayat, kendini yenilemeden, gelindiği gibi bir gidişten ibaret değil mi?
Bu algıda, anlayışta kimsenin yanılma ihtimali yok…
İnsan; fil de olsa, dinozor da olsa, kartal da olsa sonu aynı son; varabileceği yer aynı yer…
*
Kendi içinde konu bütünlüğü olan bir şiir.
Seslerle ahenk yaratılmaya çalışılmış. Dörtlüklerle tekrar beyiti bütünleştirilmiş. Sanki dörtlükten de vazgeçilememiş.
Serbest şiir olmasına rağmen eskiden de vazgeçilememiş, izlenimi veren bir şiir.
Bilmem, kadınlarımız için verdiği mücadele kendince hedeflediği noktaya geldi mi?
Sosyal devlet olma düşüncesi gerçekleşti mi?
Şaireyi güzel çalışmalarından dolayı kutluyorum…
NOT: Bu yorumum sadece benim algılamamdan, bendeki bıraktığı izlenimden ibarettir.
Hikmet Çiftçi
25 Aralık 2012
“GERÇEK DOSTLAR BİRLİĞİ”
TÜM YORUMLAR (10)