Ölümüne gidiyorum bu kentten

Tunay Bozyiğit Seyduna
405

ŞİİR


20

TAKİPÇİ

Ölümüne gidiyorum bu kentten

ölümüne gidiyorum bu kentten

soyunup sevinci koynumdan bir hüzne giriyorum
kederin kanaviçesine ölümü nakışlamaya gidiyorum.
karşımda dövünüp duran deniz,
patlayarak açılan köpükten çiçekleri.
meltemi emerek serinleyen akasya yaprakları
dal uçlarından kan damlar güneşe yüreğimce
ahh! sizleri burda kabataşta bırakacağım
kalbimin yarısı gibi.
belki bir daha görüşemem sizlerle
ölüm gelişen gülümseyiştir köyüm kağında,
ben hayırsız evladını çağırır.
sokaklar bakımsız ve tenhadır
asla çırpınmazlar adımlayan ayaklar altında
köye dair her canlının soluğu bayramdır
ve bir caddeye çıkmazlar, cadde yoktur
göy içine doluşurlar geceleri sokaklar.
gömleklerinin sırtı terden sırılsıklam, kurumayan
tarlasını eşinden ve başından üstün sayan
tırpan ıslığında kuşlarla türkü okuyan
ağaç tomurcuklarını gözü gibi koruyan
yarı, yarımına karışır gibi fidanını aşkla aşılayan
açık anlı güneşte kavrulan
benim yoksul köylülerim
şapkanızın gölgesi olmaya geliyorum,
o merhamet gibi yumuşak gözlerinize.
terkederek bu müzmin dul şehri
ömür gömleğimi ayrılıklarla delik deşik eden,
oddan kefen giydiren, 
saman sarısı iskelete döndüren
hüzün kiri şehirde yüreğimin yarısını bırakarak.
ki, yarı yolda bıraktı yoldaş olmadı yoluma.
bağlanmadı senin gibi boynuma ey kağın
al beni bağrına, al çoçukluğuma..
türkülere deyin sılaya dönsün
demiştim yaktığım ezgili şiirimde
yankısını öz yüreğimde buldu bu çağrım.
bağıra çağıra geliyorum bağrına ey kağın
bir nefes hazarım gözlerimin kan çanağında.
up uzun ağlamak için koynunda.
biriktirip güttüğüm hasretin dizginlerini boşalttım
tutamaz bu oynak kent yelelerimin kızılını,
iki ağzı açık kılıcımı dil kıvılcımı mı
pamuklar gelinliklerini giysin,
pancarlar yeraltı halayı kursun ığdır ovamda.
üzüm koruları şaraba kursun düşlerini, sarhoşluğuma.
söğütler eğsin yapraklarını bıçağım diye kuşanacağım
ay dedem yüzüme sürtündüğünde ona elma soyacağım
sonra şiş tepede yıldızlarla el ele verip
çoban ateşleri yakacağım,
üşümesinler diye gece kağında yıldızlar.
ağrımdan, ağrı dağımdan o en solumdan
doğarken mor ışıklı güneş,
gece bekçisi kavaklarla selamlayacağım, şeyh serinliğinde.
halıkışlak da nar ağacı,
çiçeklerini öpücük gibi konduracak gözlerime
dudakları kankızılı veli amcam kokan.
biliyorum hoş geldin diyecek gakko,
hoş geldin toprağına..
alamuthanemin balkonunda yar için yetiştirdiğim fesleyenlerle
yıkayıp elimle elimi  sonra ellerimle yüzümü,
kalbimin tıpırtılarıyla kulağımı kapayarak,
gözlerimi gökyüzünden bir fırtına koparır gibi
çığlığı dinmeyen beyoğlundan koparacağım.
gelinciklerinde kan açacağım,
gelincik  gibi baş eyeceğim toprağına ey kağın.
söyütlerle fısıldaşan kağın çayım,
sesimi getiriyorum türkünde gürletmeye
kentin oynak ışıklarında ziyan, zebil sesimi
göğsümde sığlaşan ip incesi kalan.
haber ver mor sümbüllere, papatyalara, menekşelere, yoncalara
cümle kapılarını açsınlar renklerinin, geliyorum koklamaya.
suyunda kanatlarını yıkayan, şavkınla oynaşan kırlangıçlara.
gözleri sürmeli türküler okuyan kekliklere haber sal
hazırlansınlar ezilmiş, çiğnenmiş sesimi ayağa kaldırmaya.
kalbimin son çırpınışını seslerine katmaya.
bahçemde ki serçelere de haber sal
dal kapmaca oynayacağız daha dut ağacında
ve gıdısı türkü yüklü sığırcıklara,
son bi kez baharı muştulasın kulağıma, son bi kez..
bilsinler ki ölüm bu kez beni yanıltmayacak
yaşam sevincim uyku arifesinde tetikde.
birde at bul, rengini senin gecenden alan ey kağın çayı.
derisinde karanlığı biriktiren, güneşte duru kara ağaran
toynakları yaşamak hırsıyla oynaşan
toprağa basınca titreşen koyulaşan.
ve bir şahin gibi çevik, uçmaya hazır bulutlara nazır
ölüme teşni nefesime sağrısında son bir köpük
güneşe son öpücük..
nabzın son sözünü güneşe söylemek, çocuk ölmek..
sonra kundağım buzhaneye sancısız uzanmak, 
boylu boyunca, gözü doyunca, yaşamakla varılan bir sonuca.
ölüm bir güzel be! nelere değmez,
beşiğim, kundağım, kabrim kağın olunca..
çocukken üzdüğüm akrebi yılanı çıyanı etinle doyurunca, gönlünü alınca
nesi zor be ölümün, doğduğun toprağına kuyulanınca, koyulunca.
elveda istanbul ey müzmin dul
çığlık çığlık işkencelerim, elektiriğinde kırılan dişim
bulup bulup yitirdiğim umudum elveda..
kör kulağına türküler çığırdığım, sağır gözlerine şiir sürdüyüm.
her sevdasından hainlik gördüğüm, her dostundan ürktüğüm
ucuzlattığın emeğim, paçavralaştırdığın ömrüm,
düğümlediğim yüreğimi içine tükürdüğüm elveda.
elveda yüreğimin son sözü, son çırpınışı seyduna kadın elveda..
el  veda.. !!  
                          7 temmuz 2011

Tunay Bozyiğit Seyduna
Kayıt Tarihi : 10.12.2020 00:40:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Tunay Bozyiğit Seyduna