Mor alaca saatlerde sıkıntılarını evlerine bir somun ekmek misali taşıyanları onlardan biri değilmişim gibi seyretmeyi severim. Bizim mahallenin cami avlusundaki ihtiyar çınarlarının altında oturup güzün yorgun kucağına bırakırım kendimi. Şadırvanın usul tıpırtısına pencerelerden birbirlerine seslenen kadınların tiz çığlıkları karışır. Bu koca dünyada sanki başka hiçbir şeyi yokmuş gibi plastik topunun peşinden sürüklenen çocuklara, kanatları düşünceleriyle ağırlaşmış güvercinlere, tembel kedilere eşlik etmek hep aynı bezginlikleri biriktiren ruhumu avutur bir süre.
Benim gibi milyarlarca insanın benzeri çaresizliklerin koynunda uykuya dalıp, ertesi günün şafağında birbirlerine hiç benzemeyen umutlarla uyanacağını hatırlamak sakinleştirir. Ama bugünlerde ne yana dönsem kendi yorgunluğumu gösteren aynada solgun yüzler görüyorum. Daha geçenlerde yaşama direnci öyle kolayına tükenmeyen bir arkadaşım, “Senin umudun var mı, benim yok artık” diyordu. “Neye dair” diye sormadım ona. O kesif umutsuzluk bir kez paslı demir yığını gibi üzerine çöktü mü ruhu her yanından kemirmeye başlar çünkü, biliyorum.
Peki, hepimizi içeriden çürüten bu yılgınlıkla nasıl başa çıkacağız? Zamanı ve mekânı gölgeleyen geniş hayaller ırmağında kendinden, dünyanın kirinden, tozundan, pasından arınarak belki. Elmas kırıntılarıyla bezenmiş siyah satenden bir kumaş misali tepemizde asılı duran gökyüzünü seyre daldığımızda, bir toz zerresi kadar küçük olduğumuz hâlde bu dünyayı değiştirebilecek gücümüzün olduğuna inanarak mı?
Böyle zamanlarda, evladını savaşta kaybetmiş bir annenin bir daha asla içtenlikle gülümseyemeyecek kederli yüzüne baktığınızda, sadece bu toprağın yanık türkülerini değil bütün savaşlarda kaybedilenler için yazılmış ağıtları işitirsiniz. Ben böyle zamanlarda yine sözün manasına inanarak acı tarihimizle, müphem geleceğimizle yüzleşebileceğimize inananlardanım. Kelimeler, dağların, meşe ormanlarının, yıkık mezarların, ayrılık acısı çekenlerin, kimsesiz şairlerin, savaş yarası hiç iyileşmeyen askerlerin, iri gece kelebeklerinin konduğu yalnız ölülerin üzerinde sessiz çağlayanlar gibi dolaşıp asırlar sonrasına nasıl kalıyor dersiniz?
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta